FutureBright Group isimli araştırma kuruluşu, Türkiye’nin önemli sorunlarından biri olduğunu düşündüğüm akran zorbalığı hakkında kapsamlı bir araştırma gerçekleştirmiş. Araştırma sonuçlarına göre; akran zorbalığının yüzde 95’i okullarda yaşanıyor. Yaş büyüdükçe akran zorbalığının en yoğun yapıldığı alanın sınıfların içi olduğu görülüyor, yani lise grubunda zorbalık yeri olarak sınıf içleri seçiliyor. Çocukların yüzde 23’ü zorbalık mağduru. Her iki çocuktan biri net şekilde zorbalığa şahit oluyor ve bu durum akran zorbalığının alarm veren bulgularından biri çünkü bu çocuklar, zorbalık uygulayan çocuğun çoğunlukla ceza almadığını görüyor ve zorbalığın toplumda kabul gören bir davranış olduğuna dair yanlış bir algıya kapılıyor. Zorbalık bu şekilde meşru bir zemin kazanmış oluyor…
Çocuğun özgüvenini yavaş yavaş azaltan zorbalıklar aynı zamanda çocuğun sindirilmesine de sebep olabiliyor. Kızı özel bir okula burslu giren bir anne şunları söylüyor: “Kızım okula yüksek bir puanla burslu girdi. Kiloları yüzünden dalga geçerek ‘dana gibisin, sana kurbanda kaç kişi girer kim bilir’ diyerek laf atmışlar. Yüzündeki sivilce sayısı ile ilgili kendi aralarında iddiaya girmişler. Ezik burslu diyerek aşağılayıp telefonlarına bu isimle kaydetmişler…”
İlişkisel zorbalıkta çocuğu psikolojik olarak yalnızlaştırma, yok sayma, dışlama, iletişim kurmayı reddetme şeklinde davranışlar gözlemleniyor. Okula yanında para götürmeyen çocuğu dövmekle tehdit etmeye kadar varan zorbalıklar yapılabiliyor. Sözlü zorbalık yaptırımsız kalınca kolayca fiziksel zorbalığa dönüşüyor. Akran zorbalığına maruz kalan çocukların; sözlü zorbalık oranı yüzde 74, fiziksel zorbalık oranı yüzde 61, ilişkisel zorbalık oranı ise yüzde 51 düzeyinde görülüyor.
Fiziksel zorbalıkların yanında sözlü ve psikolojik zorbalığın daha çok olduğunu söyleyen eğitimciler bunun nedeni olarak takibinin kolay yapılamamasını gösteriyorlar. Zorbalık yapan çocukların herhangi bir otoriteden çekinmek gibi bir kaygıları olmadığını belirtiyorlar. Çok eski yıllarda tenhada yapılan davranışların, uzun zamandır herkesin gözü önünde yapılabildiğini vurguluyorlar. Çünkü zorbalık bir güç gösterisi ve bir performans alanı haline gelmiş durumda. Şahitlerin önünde zorbalık yapan çocuk daha da güçleniyor ve böylece gelecekte yapacağı zorbalıklar için daha çok alan açılmış oluyor. 11 yaşındaki bir çocuk bu durumu şöyle tanımlıyor: “Zorbalık her zaman kazanır. Zorbalığın önünde daha büyük bir güç yoktur…”
*****
Zorbalığın duygusal etkilerine baktığımızda fiziksel zorbalığa uğrayarak mağdur olan çocuğun okula gitmek istemediği, okulda kendini güvende hissetmediği görülüyor. Maddi zorbalığa uğrayan çocuklar ise harçlık olarak gereğinden fazla para istemeye başlıyorlar…
Çevresindeki çocuğun zorbalık mağduru olduğunu gören şahit çocuk ise ispiyoncu olarak damgalanma korkusu içinde yaşayarak bunu ebeveynine ya da okul idaresine bildirmekten çekiniyor. Şahit çocuk sorumluluğun pek çok kişiye ait olduğunu düşünerek “kimse sesini çıkarmıyor zaten” diyerek davranışını bu mantık temeline oturtmaya çalışıyor. Zorbalık yapan çocuğun ailesinin durumu görmezden gelme oranı yüzde 55 oranında.
Rehber öğretmenlerin çoğunlukla günü kurtaran çözümler üretebildiği, sorunlara kalıcı çözüm üretebilecek kadar vakti olmadığı düşünülüyor. Örneğin zorba ve mağduru birbirinden özür dileterek alınan, küsleri barıştırmak gibi bir aksiyonun, olayı yok sayarak süreci çok daha kötü bir noktaya getirebileceği belirtiliyor…
Ebeveynlerin yüzde 95’i akran zorbalığı karşısında okul yönetiminin aktif ve yönlendirici olup engelleyici görev alması gerektiğini düşünüyor. Çözüm yoksa rahat da yok diyen ebeveynler çocuğunu her sabah okula nefesini tutarak, eli yüreğinde göndermenin kaygısıyla yaşıyor…
Futurebright’dan Başak Abdula, kendisi de okulda akran zorbalığına uğramış bir çocuğun annesi olarak şunları söylüyor: ”Bugün toplumda her 4 çocuktan 3’ü zorbalık ile iç içe bir yaşam sürüyor; ya zorbalığa uğruyor ya zorbalık yapıyor ya da zorbalığa şahit oluyor. Bu sorun her geçen gün daha da kök salıyor ve sadece çocuklar arasında değil, tüm toplumda hızla normalleşiyor. Bu araştırma yüksek sesli bir uyarı sinyali. Çünkü zorbalığın bir bireysel sapma olmaktan çıkıp toplumsal yapıyı etkileyen ve yeniden üreten kritik bir olguya dönüştüğünü gösteriyor. Hepimizin içinde hayatta kalma dürtüsü ile bağlantılı bir zorbalık potansiyeli var ve bireysel seviyede bu potansiyeli bilinçli bir çabayla bastırmak her insanın ahlaki sorumluluğu. Fakat asıl önlemler bütününü toplumsal seviyede almak zorundayız. Çünkü araştırmadan yola çıkarak diyebiliriz ki eğer acilen bu konuyu önceliklendirip hep birlikte hareket etmezsek kısa zamanda çok daha vahim olaylarla karşılaşacağız…”
*****
Okuldaki akran zorbalığının kökünün toplumsal kültürde yattığını düşünüyorum. “Kimseye ezdirme kendini” diye büyütülmüş bir çocuk, ezilmemek için başkasını ezmeyi öğrenir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” kültüründe yetişmiş öğretmen, sınıfta olanları duymazdan gelir. Ve okul yöneticileri, genellikle işin üstünü örtmeyi tercih eder: “Aralarında halletsinler.” “Çocuk bu, ne olacak?”… Bu cümlelerin her biri zorbalığa örtülü onaydır…
Bu davranışları doğuran nedenlere indiğimizde tek suçlu çocuklar değil tabii ki… Çocuk, gördüğünü yapar. Aile ortamı, şiddeti normalleştiriyorsa… Okul kültürü, güçlüyü yüceltiyorsa… Toplumsal değerler, farklı olana yaşam hakkı tanımıyorsa… Zorbalık kaçınılmaz hale gelir…
Zorbalıkla mücadele için okullarda ne sistemli bir eğitim var, ne de denetim. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konudaki politikaları yetersiz, yüzeysel ve çoğu zaman göstermelik. Okullarda rehber öğretmen kadroları etkin çalışmıyor. Öğretmenlere bu konuda sistemli bir farkındalık eğitimi verilmiyor. Okul idareleri genellikle “itibar” kaygısıyla olayları örtbas etmeye çalışıyor. Bakanlık; müfredat değişikliklerine, sınav sistemine, dijitalleşmeye bu kadar mesai harcarken, çocukların birbirine neler yaptığıyla pek ilgilenmiyor. Oysa çocukların bedensel ve ruhsal güvenliği çok değerli ve okul yönetimlerine emanet…
*****
Ne Yapmalı?
Önce toplumca “çocuklar arasında böyle şeyler olur” anlayışını terk etmeliyiz.
Her okulda etkin bir rehberlik sistemi kurulmalı, zorbalık anında müdahale edilecek bir izleme mekanizması oluşturulmalı.
Öğretmenler bu konuda eğitilmeli ve zorbalığa göz yuman öğretmenlere de yaptırım uygulanmalı.
Aileler, kendi çocuklarının potansiyel bir zorba olabileceğini kabul etmeli.
Ve çocuklara empati, eşitlik, birlikte yaşama kültürü sistemli olarak öğretilmeli.
Bence, bir eğitim sistemi, en dezavantajlı çocuğunun güvenliğini ne kadar önemsiyorsa, o kadar değerlidir…