Sevgili dostum.
Tüm samimiyetimle söylüyorum, ne kimseyi kırmaktır niyetim ne de kızdırmak. İstanbul’un fethi, alelade bir fetih değildir. Üzerinde düşünülmesi gereken, ders alınan hala ders veren bir fetihtir. Osmanlı’nın, gücüne güç kattığı, sömürgeci Avrupa’ya hakim olduğu, Afrika’ya merhamet taşıdığı, Asya’da huzuru sağladığı, zulmün arttığı bu günlerde daha iyi anlaşılmıştır. Bu huzuru adına o gün Osmanlı denen, Türk, Kürt, Abaza, Çerkes, Arap kim olursan ol, sen sağladın, dünya buna inanmaya başladı, sen de inan, o onurunu geri al, bu günde bu görev senin. Yurtta sulh cihanda sulh istiyorsak eğer önce güçlü bir millet olup, dünyaya gözümüzü kapatmayacağız. İstanbul’un fethinin Orta Çağ’dan, yeni çağa geçildiği gibi gelişmeleri tarih kitaplarına, batılılar dahil, enine boyuna yazmışlar. Çünkü bunların saklanması imkansız ve gerçektir. Bu konuda yazılmayan bir şey kalmamıştır. Tarih kitaplarından bu bilgilere ulaşabilir, bilginize bilgi katabilirsiniz. Fakat bilgi size İstanbul’un neden fethedildiğini anlatmaya yetmeyecektir. Bunun için ruh gerekir. Bunlar kitaplarda yazmaz ya da az kitaplarda bulursunuz. Çünkü yazan kitaplar, Osmanlı kaybettikten, yani sen kaybettikten sonra kaybolmuş, ya da yok edilmiştir. Yerine yalan söyleyen, yalan yazan ya da kendi akıllarına göre, akıl okuyup, böyle olmuşturu yazan, tarih kitapları basılmış ve okutulmuştur. Çünkü cephelerde mücadele eden bu millet, cephede kazanmış, fakat masada kaybetmiş, ya da zamanın şartlarına göre, hareket etmek zorunda kalmış, bırakılmış olabilir. Öz eleştiri yapmak gerekirse, Bunda Osmanlı’nın batı medeniyetinden etkilenmiş olmasının, evlatlarını batıya eğitime göndermesinin payı, çok büyüktür. Yani kurda kuzu teslim edilmiştir. Batıdan bilimi taşımak yerine, batıl taşınmış, İstanbul’un fethinin ruhuna gölge düşürülmüştür. Buda Avrupa’da frenkleşenlerle, Anadolu’da eğitim gören ya da görmeyen kendi insanının arasını açmaya yetmiştir. Dağ fare doğurmuştur. Batıya gidenler, ilim yerine, politika öğrenmiş, bu vatanı bu milleti en iyi ben kalkındırırım, ben yönetirim, tartışmasından başka işe yaramamış, batı hayranlığına dönmüştür. Bu tartışmalar yıllarca sürmüş, hala sürmektedir. Peki bundan sonra bu tartışmalar sürmek zorunda mıdır, sürerse bize ne gibi menfi katkısı yada ne gibi zararları olacaktır. İşte tamda bu sırada İstanbul’un fethi bence bize ışık tutacak, belki de tartışmak yerine fikir üretme kapılarını aralayacaktır. Bu vatanda yaşayan, bu vatanı kendine vatan olarak kabul etmiş, bu milletin yücelmesini ve yükselmesini isteyen, milliyetçi, bağımsız, radikal, muhafazakar, dindar, kim varsa, her ferde şunu sormak istiyorum, İstanbul’un bizim olmasından mutlu musunuz, yoksa sizi ilgilendirmiyor ya da rahatsız mısın? İstanbul’un bizde olmasından rahatsız olan kim varsa, bil ki bizden değil, ya da bizi anlamamıştır. Belki de fethi anlama konusunda, bilgi sahibi de değildir. İstanbul’un fethi ders olup okutulmalı ve o ruh yeniden tecelli etmelidir. Şunu her kes iyi bilsin ki İstanbul’u fetheden bu milletin ruhu, kurtuluş savaşında da aynıdır. Bu ruhu inancından, imanından, ahlakından almış, hürriyeti bu günlere taşımış ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. İstanbul’un fethi, inandığı dinin peygamberinin, yer yüzünün adalete ulaşması zalimlerin susması için, gerekli olduğuna inanan ve bu uğurda mücadele eden dedelerinin yolunda olduğunun ispatıdır. İstanbul’un fethi, bu gün Filistin’in lanetlenmiş kavim tarafından, işgal edildiği yetmiş yıldan fazladır daha iyi anlaşılmakta olduğunun en açık bariz örneğidir. İstanbul bizde olmasaydı ya da kaybetseydik, belki de Gazze’den, Suriye’den, Afrika’dan hatta Ukrayna’dan bile habersiz olacak, bir hayat sürecektik. İstanbul’u iyi okumalı, iyi düşünmek zorundayız. İslam, İstanbul fethedildikten sonra daha iyi anlaşılmış, Allah resulü peygamber efendimiz daha iyi anlatılmıştır. Feth olunmasaydı mucizesi boş kalır, kaybedilse idi, İslam rahmetini, mağfiretini, adaletini yayamaz hale gelebilirdi. İstanbul fethedilmese idi, İstanbul’da camiler olmaz, Ayasofya fitne merkezi olmaya devam ederdi. İstanbul’daki bütün camiler Ayasofya’ya minnettar. Ayasofya İstanbul’daki bütün camilerin ruhudur. Kapalı iken sanki İstanbul esir, açılınca Sanki İstanbul hürriyetine yeniden kavuşmuştur. Artık İstanbul hürdür ve İstanbul’un İslam alemine vereceği hem fikir hem de görevi vardır. İslam’ı bol olacak, Mekke’yi Medine’yi yeniden koruyacak, Filistin’e huzur sağlayacak, Afrika’ya yardım elini artıracak, İslam alemini yeniden temsil edecek, zulme uğrayan kim varsa, haberdar olacak, dünyada adaleti sağlayacak ve asla tereddütte düşmeyecektir. İstanbul’u Fatih bu yüzden fethetti ve başka amaçla kullanana hakkını helal etmedi. Fatih’in inandığı İslam İstanbul’da hayat buldu, birçok Gayrimüslim Müslüman oldu. Bu ruhla bir İstanbul hayal ediyorum ve inanıyorum. Ecdadına değer veren, yanlışlarından ders alan, doğrularından hayat kuran, geçmişten geleceğe köprü olan, bir gençlik gelecektir. Bu gençlik, Türkiye Cumhuriyeti ile, Osmanlı’nın, Selçuklu’nun bütün Müslüman devletlerin bir olduğunu, dünyaya İstanbul’dan anlatacak ve başaracaktır. Müslümanlar huzura ulaştığı gün, bilin ki dünya huzur bulacaktır. Huzursuzluktan beslenenler, İslam’ın içinde fitne çıkaranlardır. İslam güneşi İstanbul’dan doğduğu gün, batının karanlıkta olduğu gerçeği ortaya çıkacaktır. İstanbul’un fethi sıradan bir fetih ya da toprak kazanma savaşı değil, adaletin baki kalma mücadelesidir.