yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
32,3374
EURO
34,8108
ALTIN
2.390,60
BIST
10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Parçalı Bulutlu
18°C
Yalova
18°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Açık
19°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
21°C
Salı Açık
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
20°C

DÜNYADA GÖRMEK İSTEDİĞİN DEĞİŞİMİN KENDİSİ OL

13.11.2023 14:21
0
A+
A-

Sürekli bir şeylerden yakınıyoruz. Ben de öyleyim. Kendimi bildim bileli hep bir şeylerden şikayetçiyimdir. Şunlar şöyle olsa, bunlar da böyle olsa, hayat çok güzel olacak, değil mi?? Olmasını istediklerimizin çoğu zaten gerçekleşmez, bir kısmı gerçekleşse bile, sonucun zannettiğimiz kadar işe yaramadığını kısa bir süre içinde anlarız genellikle…

Yaşamda tek hakim olduğumuz insan kendimiziz. En yakınlarımıza bile istediğimiz pek çok şeyi yaptıramayız. Durum böyleyse (ki böyle görünüyor), istediğimiz dünyanın oluşumuna kendimizden başlamaktan daha mantıklı bir seçenek olmadığı da, bir gerçek olarak ortada (bence)…

Sözümüzü en fazla geçirebileceğimiz insan kendimiziz ama acaba kendi sözümüzü kendimiz ne kadar dinleriz, meselenin burası da biraz sıkıntılı bir alan. Bu durumda yazının başlığı kuru bir öğüt niteliğine bürünüveriyor. Kuru öğütler vermek isteyeceğim son şey. Hele bir de kendi beceremediğim dönüşümleri, başkalarına önermeyi de, aslında çok tatsız bir çaba olarak görüyorum. Ama yine de bu konuda bir şeyler söylemek istiyorum…

*****

Yazının başlığı, Gandi’nin sözü. Tolstoy’un da çok benzer bir sözü var (Gandi, Tolstoy ve Einstein, bu üç insan şaşılacak kadar benzer düşüncelere sahipler). Mesela herkesin tamamen dürüst olmasını bekleriz, ancak sıra bize geldiğinde bazen küçük de olsa bunun tersine davrandığımız olur. En azından ‘beyaz yalanlar’ gibi. Deriz ki, ‘orada mecbur kaldım, kim olsa öyle yapardı’ veya ‘bu yaptığım o kadar küçücük bir şey ki, kayda değer bir şey değil, millet neler neler yapıyor’. Ne kadar aktif (tabii bugünkü manada) bir yaşam sürüyorsak, o kadar çok ‘hizayı bozma’ potansiyeli taşırız. Marks, ‘dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir’ diyor (cümlenin devamı konumuz harici ama oldukça ilginç, o nedenle buraya yazıyorum: ‘İnsan doğaya ne kadar yabancılaşırsa o kadar toplumsallaşır, ne kadar toplumsallaşırsa da o kadar kendine yabancılaşır. İnsanların maddi yaşam koşullarını belirleyen onların bilinçleri değildir, bu maddi koşullar onların bilinçlerini belirler.’ Yani toplumsallaşmak insanı kendine yabancı hale getirir ve de bilinciniz sizin özgün bir parçanız değil, içinde bulunduğunuz ortamın size dayattığı bir şeydir, diyor Marks. Eski tüfekler keşke ara sıra bu cümleler ne diyor, biraz ders çıkarsalar)…

Belki Marks da, aynı Gandi gibi, değişimin başlanacağı yerin toplum değil, insanın kendisi olduğunu bir yerlerde vurgulamıştır ama eski tüfeklere; Rusya, Çin ve Küba devrim deneyimleri yeterli geldiği için herhalde, bu tür ince arayışlara pek girmediler…

*****

Krishnamurti, ‘Kendini Değiştirmek, Dünyayı Değiştirmek’ isimli kitabında şöyle diyor: ‘Düşüncemizde ve eylemimizde bir devrime ihtiyaç olduğu apaçık ortada, çünkü her yerde kaos ve sefalet var. Kendi içimizde ve dış dünyada kargaşa var, hiçbir kurtuluş, hiçbir umut vaat etmeyen ve aralıksız süren bir mücadele var. Herhalde bunun farkında olan bizler, bir ideal yaratmak, bir başkasının öngörülerine bel bağlamak veya bir örneği, bir lideri, bir kurtarıcıyı ya da dini bir öğretiyi takip etmek suretiyle köklü bir değişime yol açacağımızı sanıyoruz. Elbette bir modeli takip etmek kimi yüzeysel değişimlere yol açar ama kesinlikle köklü bir dönüşüm doğurmaz. Buna rağmen çoğumuz hayatımızı bu şekilde tüketiyoruz. Bir ideal, bir inanç olarak kabul ettiğimiz bir şablona göre tavırlarımızı değiştirmeye ve yaşamaya çalışıyoruz. Oysa düşünce ve eylemi şablona sokmak, değişimi doğmadan öldürmek demektir. Başkalarının düşünce ve eylemlerine ayak uydurur ve zihninizi bir şablona sokarsanız ne kendinizi ne dünyayı değiştirebilirsiniz…’

Osho da çok benzer şeyler söylüyor: ‘Eğer dünyayı değiştirmek istersen önce kendini değiştirmek zorundasın. Devrim ilk önce sana gelmelidir. Ondan sonra onu başkalarının kalbine yayabilirsin. İlk önce sen dans etmelisin ve ondan sonra bir mucize göreceksin, diğerleri de dans etmeye başlayacak…’

*****

Mevlana da, “dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim, bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum” demiş. Said Nursi‘nin de bu konuda söylediği cümleler var: Ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum. Kim isterse beraber dinlesin (Sözler,1.Söz). Ey insan!” dediğim vakit, nefsimi murad ediyorum (Lemalar,14.Lema)…

*****

Yunus‘un bir şiiri var bilirsiniz: ‘Sen sana ne sanırsan ayruga da onu san, dört kitabın manası budur eğer var ise…’

Konfüçyus da benzer bir şey söylemiş: ‘Kendine yapılmasını istemediğini, başkasına yapma’ (ya da ‘kendine nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına öyle davran’)…

Ayrug biliyorsunuz, başkaları demek. Yunus’un burada müslüman, hıristiyan, putperest vs ayrımına girdiğini hiç zannetmiyorum. Konfüçyus’ta da tabii ki böyle bir ayrım yok. Kaldı ki bu, tasavvufta işaret edilen yolun en basit ilk durağı. Diğer duraklar, ‘elindeki herşeyi başkalarına ver gitsin’le başlayıp, ‘ne sen varsın gerçekte, ne de ben’le nihayete eren uzun bir yolculuk. Kendinle başkalarını aynı görmek, bu yolculuğun ilk basamağı. Bu ilk basamaktan bile fersah fersah uzağız…

*****

İşte kendimizde yapabileceğimiz değişim, Yunus’un şiirinde ya da Konfüçyus’un sözünde şekillenen ifadeyi içselleştirmeye çalışmak olabilir, bence. Kolay görünüyor ancak, ama demeden, kimseyi dışarıda bırakmadan bunu yapabilmek pek de kolay değil, özellikle güç sahibi olunduğunda…

Bu yaklaşımı, dünya gerçekleriyle bağdaşmayan, hayal aleminde gezinen bir düşünce olarak nitelendirecekler çok olacaktır. Ben de şöyle düşünüyorum: ‘Eğer insanoğlu bu asgari noktaya bile gelemezse, dünyadaki ömrü en fazla daha bin yıl kadar ya var ya yok. Bugün (ve neredeyse tüm tarih boyunca) içinde bulunduğumuz, müthiş aptalca denebilecek mevcut bakış açılarımızın (istisnai kişiler, zamanlar, coğrafyalar muhtemelen vardır ve olmuştur) sebep olduğu savaşlar, çevre felaketleri ya da benzeri problemler, bin yıl içinde insan neslinin dünya üzerindeki varlığını, kaçınılmaz şekilde nihayete erdirecek gibi görünüyor…

Arı Bee’nin hikayesinden öğreneceklerimiz var: ”Bilinen tüm havacılık kurallarına göre bir arının uçabilmesi mümkün değildir. Kanatları, şişko karnını yerden kaldırmak için çok küçüktür. Ama arılar her şeye rağmen uçar. Çünkü arılar, insanların “imkansız” dedikleri şeyleri takmaz…”

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.