yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Az Bulutlu
20°C
Yalova
20°C
Az Bulutlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Hafif Yağmurlu
19°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

AYVAYI YERDİM

20.02.2022 12:55
0
A+
A-

 

 

Sevgili dostum, ben Nasrettin hocan, yazımı okurken, sizinle bizatihi karşı karşıya oturup, çay içip  konuşuyormuş gibi düşün, ben öyle düşünüyor, dostum diye başlıyor ve yazıyorum. Dost olmanın ilahi bir kavram olduğuna yürekten inanıyor ve o yüreği taşımaya gayret gösteriyorum. Kendine en yakın hissettiklerindir dost, seni satmayacağına inandıkların, duanda ve kalbinde taşıdıklarındır dost. Belki az bulunur ama bulunur, sadece arayanlar bulur. Yılmadan usanmadan arayanlar, dosta ulaşmak için çile çekenler, asla vazgeçmeyenler bulur ve kıymetlindir dost. Dost dostta kusur aramaz, çünkü hatasız kul olmaz. Bu yüzden dostum diyorum, hatam varsa bilmeden olmuştur, af ola… Dost bilerek hata yapmaz. Yapanın hatası da açığa çıkarılmaz, dost dostun hatasını kendi hatası gibi görür, çünkü onda kendini görür, işte bu dostluklar ikisini de cennete götürür. Vicdan kitaplardan öğrenilmez, dostlardan dostluklardan elde edilir ve çok değerlidir. Sevgili dostum, ben Nasreddin hocan, ben benim zamanımı anlatacağım sen kendi zamanına uyarla. Kürsüden konuşmaktan çok, bire bir konuşmak o kişiye dokunmak anlamına gelir benim için. Yüreğine dokunup da kazanamadığım insan az olmuştur. Yeter ki yüreği olsun, bende o yüreğe giriş yollarını buluyum. Bir tek insanın iki şeyden yaratıldığını dinim öğretti bana, madde ve ruh. Maddenin ruhu yoktur, ruh sadece insana özeldir. İnsanı özel yapansa sadece ruhudur. İçinde insan olmayan bir Dünya, ancak Ademle şereflenir. Ben böyle bir şerefli varlığı,  ruhsuz hiç bir maddeye değişmem. Bu yüzden dostuma dostla yürümektir niyetim. Ömrüm boyunca yanlışa yanlış, doğruya doğru dedim. İnsanları sultanmış, komutanmış hiç ayırt etmedim, hata yapanı kırmadan dökmeden uyardım, hem hata yapanı güldürdüm,  hem de cümle alemi güldürdüm. En çokta düşündürdüm. Bu yüzden halk beni çok sevdi. Bende halkı sevdim. Çok makamlar gördüm, ama halkın verdiği makamı en önde gördüm. Bazen onlarla uğraşmaktan yorulurdum ama başımı yastığa koyunca rahat uyudum. Tam sekiz Selçuklu sultanıyla teşriki mesaim oldu, bir kısmında görev aldım. Birinci Alaaddin Keykubat ise, bana ve bütün alimlere değer verip, onları baş üstünde tutan. Mevlana’yı, Hacı Bektaşı Veli’yi, Sarı Saltuğu, Yunus Emre’yi, Mahmudi Hayrani’yi ve ben Nasreddin hocanızı, bir çok alimi tanımanıza yetişmesine vesile olan en büyük pay, Birinci Alaaddin Keykubata aittir. Rabbim şahadetini kabul buyursun. Amin. Diğer sultanlar ise Moğolların etkisinde kaldı, bu yüzden pek başarı sağlayamadılar, buna rağmen hiç birine itaatsizlik etmedim, devletimin ve milletimin yanında durdum. Moğollarla dilimin yettiği kadar uğraştım. Sadece ben mi medreseler, tekkeler, alimler, şeyhler, müritler, top yekun bir millet Moğol belasına karşı birlik oldu, bu birlikten oğuz boyundan gelen Kayıların devlet temelleri bu dönemde atıldı. Biz göremedik ama temeli biz attık. Moğollar Dünyanın yarısından fazlasını kuşattılar, milyonlarca insanın ölümüne sebep oldular, yıkılmaları ise yine bir kısım Moğolların, Müslüman olmalarıyla gerçekleşti. Yani Dünya İslam’a çok şey borçlu, fakat bunu fark edecek olan, kıymetini bilecek olan yine biziz. Moğolların Müslüman olmasına vesile olan, başta Ahmet Yesevi olmak üzere tüm alimlere rahmet okuyun, sizde böyle alim olun, çünkü her devirde başka isim altında başka Moğollar olacaktır, unutma. Bir sabah uyandığımızda, önce sala verildi, ardından tellallar her kesin meydanda toplanması gerektiğini duyurdu. Çoluk çocuk, kadın erkek kim varsa meydana toplandık. Mahmudi Hayrani hz i yüksek bir yere çıkarak ahaliye, yarın öylen vakitlerinde moğol ordusu Akşehir Gölünün etrafına çadır kuracak. Hiç kimse Akşehir’i terk etmesin, Konya’ya gidişler yasaklanmıştır. Mecbur kalmadıkça evden çıkmayın, niyetlerini bilmiyoruz, neyle karşılaşacağımız belli değil dedi. Dualar edildi ve her kes evlerine döndü. Akşehir’in ileri gelenleri camiye toplandık. Her kes bir görev üstlendi, bana ise elçilik görevi verildi. Bir gün sonra kavuğumu, kaftanımı giydim, heybeme azığımı aldım,  şeyhimden da talimat alarak, helalleşip yola çıktım. Bir müddet yürüdüm, sonra olmazsa olmazım eşeğime binerek gölün kenarına küçük bir çatır kurdum. Moğolları beklemeye başladım. İkindiye doğru göğe yükselen toz bulutundan yaklaştıklarını anladım. Eşeğime bindim ve bekledim. Kılıcım yoktu ama dilim kılıçtan keskindi zira on iki dil biliyordum, onların diliyle karşıladım. Şaşırdılar, etrafımı sardılar, sesim zaten çok gürdü, ben Akşehir’in elçisiyim, adım Nasreddin kadı ve müderrisim, beni komutana bildirin dedim. Eşeğimde anırarak yeri göğü inletti, bana cesaret verdi. Komutan geldi, niyetlerinin ne olduğunu sordum, gölün çevresini yurt tutacağız sizde istediklerimizi ve isteklerimizi yerine getirirseniz sorun yok dedi. Biz kim olursa olsun misafiri severiz, ama umduğunuzu değil bulduğunuzu yersiniz, bizi zorlamazsanız, umduğunuzdan fazlasını da belki yersiniz dedim. Komutan, bu söylediklerinin altında kalmayasın dedi, ağzımdan çıkanı kulağım işitir, bizde söz geçerlidir, yeter ki size geçsin, dedim, tamam dedi, yalnız benim karargahtan ileri asker geçmeyecek dedim, karargah nerde, boyumu bile geçmeyen bir kişilik çadırı gösterdim. O kadar güldü ki gülmekten konuşamadı eliyle işaret edip git yarın gel isteklerimizi bildirelim dedi tamam dedim ve ayrıldım. Akşehir’e döndüm akşam olmuştu, her kes merakla beni bekliyordu, dedim sorun yok istekleri yarın belli olacak, kıl aldırmadım, bize ihtiyaçları var anladım. Sabah erkenden yola çıktım, bir çuvala ayva doldurdum. Sonra kuru incir gördüm, ayvayı boşalttım yerine incir koydum, yola koyuldum, benim karargaha yakın koca bir çadır gördüm, çadıra yaklaştım nökerlere komutanı sordum, şimdi gelir dediler, incir çuvalını çadırın önüne bıraktım beklemeye başladım. Çuvaldan bir miktar incir alıp tabağa koydum. Nökerler beni çadıra aldılar, çadırda otururken bir anda dışarda komutanın bağırma sesi duyuldu, az sonra içeri girdi, yüzüme bile bakmadan tahtına oturdu, inciri uzattım, tabağı aldığı gibi kafama geçirdi, tabak bir tarafa incirler bir tarafa saçıldı, incirleri topladım bir yere oturup Allah’ım sana şükürler olsun diyerek besmele çekip incirleri yemeye başladım. Komutan, sen ne yapıyorsun ?dedi incir yiyorum,  zehirli değil sende ye dedim. Onu demiyorum kafana incir tabağını geçirdim, Allaha şükrediyorsun sen deli misin be adam, torbada daha önce ne olduğundan dolayı Allaha şükrediyorum, ne vardı? Ayvayı yerdik, der demez komutanı yine gülme krizi tuttu, hem güldü hem bir tane incir aldı yemeye başladı çok güzelmiş, insan bir tabak mı getirir, yok bir çuval getirdim, kapıda,  komutan dondu, dedim ne oldu, onu ben göle attırdım, desene bir çuval inciri berbat ettin. Benim eşek bile bunu yapmaz önce kafasını torbaya sokar bir bakar arpa varsa yer, saman varsa suratını asar, insan bir bakar, incire mi üzüleyim, emeğime mi, eşeğimi, şimdi ben ona ne diyeceğim attığını gördü mü, gördü. Yahu eşek görse ne olur görmese ne olur, öyle deme eğitimli o her şeyi bilir, inşallah benimle gelir. Tamam bir şekilde hallederiz, arpa veririz, bak sende anlıyormuşsun eşeğin dilinden, isteklerini yazdın mı yazdım alıp gideyim, olmaz seni sevdim bir kahve içelim öyle git, yalnız eşeğimin gönlünü al yoksa seni unutmaz, ne yapar,  ısırır mı tekmemi atar bilemem, kahveleri içelim ben torbayı sana vereyim, arpa doldur sen tak, seni bağışlar ancak. Şükür kahvemizi içtik, komutana eşeğe hizmet ettirdik, nokerlerin gözüne girdik. Komutana da haddini bildirdik, hadi gidelim deh.

Yazarın Diğer Yazıları
21.08.2022 12:38
03.11.2023 17:39
20.12.2021 17:45
03.07.2022 16:04
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.