İnsanlığın en büyük imtihanı: savaşlar.
Savaşın dini, ırkı, milleti, genci, yaşlısı yok!
Savaş, sadece acı ve gözyaşı demek!
Kim kazanırsa kazansın, hangi taraf menfaat elde ederse etsin sonuç: kaybedilen yaşamlar, sönen ocaklar, izleri asırlarca sürecek olan derin travmalardır.
Cambridge Dükü Prens William’ın Ukranya’daki savaş ile ilgili yaptığı yorum sosyal medyaya ve aynı zamanda da ruhlarımıza bir iz bıraktı.
Acizliğimizin ve kaybolmuşluğumuzun derin sızısını barındıran bir iz.
Geleceğin İngiltere Kralı olacak bir şahsiyetin Müslüman dünyaya dair yaptığı bu yorum içinde hem Haçlı zihniyetinin izlerini taşıyor hem de bizlere merhametin iman ile ne kadar ilintili olduğunu bir kez daha ispat ediyor.
O, İngilizlerin Afrika ve Asya’da savaş ve kan dökülmesine alışkın olduklarını -bunun normal olduğunu-ama Avrupa’da böyle bir şeye alışık olmadıklarını ifade ettiği gibi İngiltere olarak Ukrayna’nın arkasında bulundukları açıklamasını yapıyor.
Tarih tekerrürden ibarettir hükmü tekerrür ediyor desek haksız olmayız herhalde.
Sömürü anlayışı ile tarihte yer alan bir ülkenin ferdi olarak Asya ve Afrika’ya ile ilgili bu zavallı açıklamasına dair beyefendiyi nasıl değerlendirmek gerekir acaba?
Gerçi bir açıklamayı hakkedip etmediği mevzusu da tartışılabilir ancak yine de bir iki kelam etme lüzumunu hissediyorum.
Şahsına değil asla!
Muhatabımız da değildir zaten!
Ancak düşüncelerimiz bizi temsil eder, unutmamalıyız. Biz haksızlığın, zulmün, adaletsizliğin nerede veya hangi coğrafyada olduğuna bakmaksızın karşısında durmanın bilinciyle yaşarız. Her daim zalimin karşısında mazlumun yanında bir duruş sergileriz. Biz tüm canlılara karşı merhameti kuşanırız.
Çünkü rahmetin yegane sahibi olan Rabbimizin Rahman ve Rahim olan isimleriyle hayatımızı idame ettiririz. Bu merhametin yüreklerimizdeki varlığı, savaşın ve mazlumların kanının dökülmesinin hiçbir coğrafyada olmamasını diler.
Asya’da Afrika’da Avrupa’da Amerika’da hiçbir kıtada savaş olmasın.
Barış hâkim olsun tüm âleme.
Çocuklar dünyanın neresinde olursa olsun, gülümsesin. Anneler yavrularına hasret kalmasın, babalar yuvalarının başında olsun. Hayaller yarınsız kurulmasın.
Barış, huzur, istikrar birilerinin veya bazı anakaraların tekelinde tutulmasın.
Kısaca adaletsizlikler son bulsun. Özellikle de din ve millet ayrımcılığından beslenen ırkçılık, bu yüzyılla birlikte tüm dünyayı terk etsin.
Çünkü merhametten nasibini almamış yaklaşımlar en çok kendine zarar verir gerçeği zamanlar üstü bir hakikattir.