25 yıl önce İbrahim Yurdagül’ün kaleminden..
Recep Tayyip Erdoğan
Sevgili Yalovalılar..
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün Yalova’mızda..
Bu vesileyle; bundan tam 25 yıl önce, 18 Mart 1999 tarihli HABERCİ’nin 3. sayfasında yayınlanan ‘SEVGİLİ TAYYİP ERDOĞAN DÜN İLİMİZDEYDİ’ başlıklı yazımızın tam metnini sizlerle paylaşıyor; saygılarımızı sunuyoruz..
…………………
Dün önemli bir konuğunu ağırladı Yalova; Recep Tayyip Erdoğan’ı. Fazilet camiası için ayrı bir anlam ifade eden bu isim, kabul etmek gerekir ki, değişik siyasi düşüncelere mensup, çeşitli kesimlerden insanlar için de önemli ve anlamlı bir isim.
İşbaşındayken İstanbul’da kime sorsanız, hangi siyasi parti mensubuna ya da sempatizanına sorarsanız, söz konusu Recep Tayyip Erdoğan olduğunda, mutlaka bir sevgi ve saygı sözcüğü ile anılırdı.
…………………
Siyasi yasaklı konumu ile ilgili şu aşamada fazlaca ayrıntıya girmiyorum. Zira, yargı bir karar vermiş ve hapis cezası ile cezalandırılmış, ay sonu itibarıyla sürpriz bir gelişme olmazsa bu cezasını çekmek üzere hapse girecek.
………………..
Şu aşamada; ceza şöyleydi-böyleydi; haklıydı-haksızdı konusuna girmeyeceğim. Ancak şunu da söylemeden geçmem mümkün değil: Bu ülkede eğer hakikaten yargı bağımsız işleyecekse, insanlar hukuk önünde eşit olacak ve suçlar-cezalar eşit ve adil dağıtılacak ise, öyle isimler var ki bu ülkede, halâ sokaklarda-caddelerde serbest dolaşıyorlar. Bunların ya ömür boyu hapis ya da idamla cezalandırılmaları gerekirdi.
Adam ülkeyi soymuş soğana çevirmiş, işin enteresan tarafı, bu soygunu, hırsızlığı da biliniyor. Bilgisi, belgesi, her türlü ispatı ortada; ancak sokaklarda cirit atıyor, kimseler dokunamıyor, hesap soramıyor. Ben hadiseye ‘hakkaniyet ve hukuk’ açısından bakıyorum. Yoksa, ne Sayın Recep Tayyip Erdoğan babamın oğlu, ne de diğer hırsızlığı bilinen isimlerle şahsımın bir düşmanlığı, alıp-veremediği var. Ancak Recep Tayyip Erdoğan için çıkan karara rıza gösterirken, adi suçlarına rağmen, utanç abidesi insanların maroken koltuklarında oturup purolarını tüttürmelerine sessiz kalmak, bırakın gazeteciliği, basın mensupluğunu; insanlık, şeref ve haysiyetle bağdaşmaz.
Bu ülkede insanlar neyin-ne olduğunu görüyorlar.
Birisi maksadını aşan bir konuşma yapmış, bir şiiri olmayacak bir yerde söyleyip, kendisini ve camiasını zorda bırakabilecek bir yanlışlık mı sergilemiş, o kişi varsa eğer cezasını çeksin tabii. Hak neyse yerine getirilsin. Ama çifte standarda karşı her bir Türk vatandaşı tepkisini ortaya koymazsa, bu ülke, dürüst ve namuslu, onurlu ve faziletli insanlar için CEHENNEM, yamuk-yumuk, uğursuz, hırsız, talancı, vurguncu insanlar için de CENNET olur. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun, insanî değerlerimiz hangi boyutlarda olursa olsun, zekâ ve kültür seviyemiz, eğitim ve meslekî konumumuz her ne olursa olsun, temelde bir şeyde birleşmeliyiz, o da şu: BU MEMLEKETTE HER SUÇ CEZASINI BULMALI… Ve bu olurken de hakkaniyet ölçülerinde, vicdanî ve hukukî boyutlarıyla doğru cezalar verilmeli.
………………………
Recep Tayyip Erdoğan içeride, hırsızlıkları belgelenmişler dışarda. Ondan sonrada bu büyük yanlışı ortaya koyunca, ‘falanca partili mi, filan görüşten mi?’ deniyor. Bir defa bunu ortaya koymamak bir insanlık suçudur diye düşünüyorum ve bu noktada görev ve sorumluluğumu yerine getirdiğime inanıyorum. Sokaktaki vatandaş, sessiz çoğunluk da farklı düşünmüyor ve insanın içine şöyle bir acaba geliyor:
ACABA!
Sayın Recep Tayyip Erdoğan çok başarılıydı, çok büyük puan topluyordu da bir komploya, bir ‘kafa koparmaya’ mı maruz kaldı, değişik vesilelerle?
Gönül arzu ederdi ki keşke o şiiri dost meclisinde okusaydı da kimselere o fırsatı vermeseydi. Ama artık keşkeler için biraz geç. Yalnız… Bu ülkede hırsızların, vurguncuların TV’lerde boy gösterdiğini, sokaklarda rahat rahat dolaştığını görünce insanın içi biraz burkuluyor, yüreği biraz sızlıyor ve ‘NİYE?’ diye sormadan da edemiyor.
…………………
İster Fazilet’ten Recep Tayyip Erdoğan, ister sağ ya da sol bir partiden, hatta ve hatta en uç noktalardan başka isimler olsun… Ama ÇİFTE STANDART VE HAKSIZLIK BUNDAN SONRA BU ÜLKEDE HİÇ KİMSEYE OLMASIN!
Bilemiyorum, benim ve sizlerin, her dürüst vatandaşın bu masumane dileği nasıl gerçeğe dönüşür, nasıl hayata geçer?
Bundan sonra daha neler göreceğimizi, yaşayacağımızı bilemiyoruz..
………………..
(Not: Bu köşe yazısı 25 yıl önceki teknik şartlarda ve gözden kaçan imla hataları düzeltilerek yayınlanmıştır.)