“Breaking Bed” isimli bir diziyi tavsiye eden çok sevdiğim bir yakınım olunca hafta sonu iki sezonunu izleyerek kendime bir es verdim. Oto yıkamacıda ek iş yapmakta olan ve kanser olduğunu öğrenen bir kimya öğretmeninin nasıl uyuşturucu üretip, gangsterler arasında kaybolduğunu işleyen eski bir künt diziymiş. Vince Gilligan tarafından tasarlanmış ve ilk yayına girdiği yıl 2008 imiş. Birçok ödülü olan bu dizi 62 bölümden oluşuyor.
İşini çok iyi yapan bu kimya öğretmeni, kimya bilgisini kullanarak en iyi uyuşturucuyu yapabildiğini fark edince paranın dayanılmaz çekiciliğine kapılıp gidiyor. Kötü arkadaşlar, kötü ekonomi ve bunun gibi birçok şey dizinin kahramanı Walter’ı kötülüğe, canavarlığa sürüklüyor. Bu sürüklenme ise ufak bir yalan ile başlıyor. Ufak yalanlar ard arda söylenip kocaman bir yalan ordusuna dönüşüyor ve adamın hayatını ve sevdiklerini eritip yok ediyor. Katilliği bile normalleştiren bir mantığı sahiplenir bir hale geliyor.
Diziyi izlerken yalan hakkındaki dinimiz yaklaşımı hatrıma geldi. Hz. Peygamber’imizin (SAV) yanına biri gelir ve şöyle sorar “Ey Allah’ın Resulü! Müslüman içki içebilir mi? Hz. Peygamberimiz (SAV) “içebilir (yanılabilir, günaha girmiş olabilir)” der. Müslüman hırsızlık yapabilir mi diye sorar. Peygamberimiz (SAV); “yapabilir” der. Müslüman zina yapabilir mi diye sorar. Efendimiz “evet yapabilir” buyurur. Bunun üzerine adam sorar “Peki, yalan söyler mi” der. İşte o anda sırtını dayamış olan Hz. Peygamber doğrulur ve hiddetle şu cevabı verir; “Hayır! Müslüman yalan söylemez.” Peygamberimiz yalanın ne büyük hasar oluşturacağını ve toplumu nasıl bozacağını feraseti ile görmüş ve böyle tepki vermiş.
Aile eğitiminde çok önemli bir yeri olan dürüstlüğü baltalayan aile içinde normalleştirilen ufak yalanlar, “evde yok de”, “sorarlarsa şöyle diyelim”, “işim vardı, gelemedim”, “il dışındayım”, “asansördeyim kapatmam gerek” ve daha onlarca ufak diye tabir edilen yalanlar ile başlayan toplumsal yalanlara kadar uzanan bir süreç aslında yalan söylemek.
Bir tweet kadar kolay, bir sosyal medya paylaşımı kadar bizden olmayan bir çukur esasen. İçine düşenin çıkamadığı, ya da çok zor çıktığı bir çukur.
Birçok kötülüğün çıkış noktası olan yalandan uzak durmayı öğretmek, aile için, çocuğa ekmek kazanmayı öğretmekten daha elzem esasen.
İş hayatında, sosyal hayatta ve siyasette yalanın bu derece yayılması güvensizlik gibi tedavisi çok zor bir atmosferi etrafımızda tesis ediyor. İtimat kaybolunca, samimiyet, merhamet ve ahenk de onunla kayboluyor.
Peygamberimizin (SAV) 40 yaşına kadar O’na, O’nu tanıyanların “EMİN” sıfatını vermesindeki tılsım da bu esasen. Eğer emrolunan gibi dosdoğru isen, yalanın, kandırmacan, hilen yoksa insansın demektir.
İşte bu hayatı gerçekten insan gibi yaşamak isteyenin cebinde yalan olmamalıdır. Sosyal hayat unsurları, kalabalık cemiyetler, siyaset makamları, spor klüpleri, dernek llokalleri ve benzeri mecralar seni kabul etmese de doğru söyleyeni dokuz köyden kovsalar da her zaman bir onuncu köy olacaktır.
Vardır ve seni bekler.
Vesselam.