yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
32,6963
EURO
35,4104
ALTIN
2.478,43
BIST
10.864,08
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Açık
32°C
Yalova
32°C
Açık
Salı Az Bulutlu
32°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
32°C
Perşembe Az Bulutlu
31°C
Cuma Az Bulutlu
32°C

Yaklaşmakta Olan Karanlık Dönem Üzerine

27.05.2024 17:07
0
A+
A-

 

  1. Dünya Savaşının bitimiyle beraber dünyada yepyeni bir düşünce ortamı doğmuştu. Nasıl ki bir hastalık veya benzeri dert geldiğinde, şundan bir kurtulsam hayata bakışımı çok değiştireceğim, kötü denilebilecek bir iş asla yapmayacağım falan deriz ya, onun gibi bir şey. Ama maalesef, problem etkisini kaybettikten kısa bir süre sonra, düşündüğümüz pek çok şeyi unutur ve eski yaşantımıza geri döneriz. Problem uzun sürmüş ve/veya bizi çok bunaltmışsa eğer, yeni ve insancıl bir bakış açısını uzunca bir süre koruyabiliriz ama bir süre sonra yine eskiye döneriz…

1999 Depremi sonrası, kısa bir süre hemen herkes birer Yunus Emre, birer Mevlana olmuştu. Geçmişte dert edilen şeylerin aslında anlamsız oldukları, gerçekte yoğunlaşılması gereken bambaşka (dostluk gibi, dayanışma gibi, sevgi gibi) şeyler olduğu düşünülmeye başlanmıştı. Bu durum yaklaşık 2 hafta kadar sürdü. 2 hafta sonra yine hemen herkes, deprem öncesinde yaşama nasıl bakıyorsa yine öyle bakmaya başladı (istisnalar tabii ki vardır, onlar beni bağışlasın)…

  1. Dünya Savaşı ve savaşın bir özetini çıkaran Nuremberg ve Tokyo Mahkemeleri sonrasında, yepyeni bir dünya oluştu. Görece daha insancıl bir dünyaydı bu. Dünyayı dehşete ve kana bulayan faşizm ezilmişti, insanlar geleceğe umutla bakmaya başlamışlardı. Hemen ardından 1945-1970 arası bir bebek patlaması (Baby Boom) dönemi yaşandı. Bu mutlu dünyaya bebek getirme yarışı başlamıştı…

60’ların sonlarında Vietnam savaşı kızıştı, iki blok arasında soğuk savaş hız kazandı, 68 olayları başladı. 1973 Arap-İsrail Savaşı (Yom Kipur Savaşı) ve ardından yaşanan petrol krizi, bu görece mutlu olarak değerlendirilen dönemin bittiğini gösteren işaret fişekleri oldu…

*****

Bir-iki hafta önce radyoda asker ebeveynlerinin İsrail’de gösteri yaptıklarını anlatan bir haber dinledim. İsrallli asker ana-babaları şunu söylüyordu: ‘Gazze’deki şehir işgallerinde Hamas gerillaları tecrübeli ve çocuklarımızı öldürmek için bekliyorlar, yeterince önlem almadan çocuklarımızı ateşe atıyorsunuz’. Ancak gösteride; ne bu savaşın arkasındaki kök nedenlere değinen bir kelime geçiyordu, ne de Gazze’de ölen Filistinli çocuklardan söz ediliyordu. Yani söylenen şuydu: ‘Filistinliler çoluk-çocuk ölebilir, zulüm görebilir ama bizim çocuklarımızın yaralanmaması için azami önlemler alınmalıdır’. Bu gösteri; 1945 sonrasında gelişen görece olumlu havanın, 1960’ların sonlarından itibaren terse dönmeye başlayıp, son yıllarda ise bu terse dönüşün hızlanması ile gelinen son trajik noktayı bize işaret ediyor. ‘Dünya ben ve sevdiğim insanlar için var, geri kalan herkes ölebilir, özellikle de benim anlaşamadıklarım…’ Bu korkunç ve müthiş bencil bir bakış…

*****

Görüşlerine çok önem verdiğim, ülkemizdeki çok nadir düşünce önderlerinden biri olarak gördüğüm Tınaz beyin (Tınaz Titiz) ‘Zihinsel Virüsler’ başlıklı bir yazısı var. Tınaz bey bu yazıda, bir numaralı zihinsel virüs olarak, ‘başkası yapmasın, ben de yapmam’ ifadesini ele alıyor ve bunu ‘en öldürücü virüs’ olarak nitelendiriyor.

Tınaz beyin, Zihinsel Virüsler başlıklı yazısında ele aldığı konulardan biri, ‘Ezber‘. Ezber konusunda şunları yazıyor: ‘Ezber zihinsel soykırım demektir. Bir toplumu tankla topla yıkamayabilirsiniz. Ama uzun vadede en etkin silah, o toplumun bireylerinin düşünme yetilerini zayıflatmaktır. Kendisine belletilenleri, tek ve değişmez doğrular olarak benimsemeye koşullandırılan çocuklardan ne vatandaş, ne bilim adamı, ne politikacı, ne de bir başka şey olur. Nitekim olmuyor da… Her gün yakındığımız çeşitli sorunların altında, bellediği kalıpların dışına çıkamayan, icadı ayıp sayan, “hareketli ceset” benzeri insanlar yatmıyor mu? Bu cinayeti bir an önce durdurmak gerekir. Okullarda öğretilen her şeyin, belirli koşullara “göre” olduğu, o koşullar değiştiğinde doğruların da değişeceği öğretilmelidir. Ama ne yapayım ben de bir öğretmen olarak mevcut sistemin dışına çıkamıyorum. Çünkü, başta ezber yaptırmadığını iddia eden okullar dahil herkes ezbere dayalı öğretme yaptırıyor. Eğer bana emir verilir ve başkaları da terk ederse ben de katiyen ezber yaptırmam, ben ezbere karşıyım…’

Yazıdaki bir diğer başlık da, ‘Rüşvet‘: ‘“Elindeki yetkiyi kendine çıkar sağlama yönünde kullanma” biçiminde tanımlanabilecek olan rüşvetin en yaygın olduğu yer politikadır. Elindeki imkanları seçim bölgesine yağdıran bakan, bu imkanları hiç sesini çıkarmadan kabul eden seçmen, aldı-verdi tipi rüşvetler halinde mangalda kül bırakmayan ama bu tür rüşvetleri görmezden gelen basın, bunların hepsi rüşvet olgusunun taraflarıdır. Evet ben de işimi yürütmek için gümrükte rüşvet vermek zorunda kalıyorum. Aksi halde iş duracak. Rüşvet o kadar yaygın ki herkes veriyor herkes alıyor. Başkaları alıp vermesin ben de vermem…’

Yazısına şöyle devam ediyor Tınaz bey: ‘Bu ya da benzeri sözler, hepimizin aşina olduğu sözlerdir. Her tür eğriliği yapanların, üstüne üstlük bir de ders verip zeytinyağı gibi üste çıkmalarına imkan tanıyan mantık operatörü, “başkası yapmasın, ben de yapmam” olarak özetlenebilir. Bunun öldürücülüğü, dış kabuğunu saran adalet mesajından geliyor. Ama dış kabuk kaldırılınca altından şu dehşet verici öz çıkıyor: Ben yaptığımı sürdüreceğim, hatta bu konuda etrafa ders dahi vereceğim. Ama ortaya, yerine getirilmesi öylesine imkansız bir koşul atacağım ki herkes beni haklı bulacak. Nasıl olsa binlerce insan arasından bir kişi çıkar ve eğrilik yapar, ben de onu örnek gösteririm. Ayrıca, kimse çıkmasa da ben olduğunu iddia ederim!’

*****

Tüm silahlı çatışmalarda da taraflar kavgayı karşı tarafın başlattığını söylerler. Şablon genellikle aynıdır: ‘O bana şunu yaptığı için, ben de ona bunu yapmak zorunda kaldım, o öyle yapmasaydı, ben de böyle yapmazdım’. Her iki taraf da kendince haklıdır, biri meseleyi bir yerden başlatır, öbürü başka bir yerden. Her iki taraf da, kendi argümanının çok güçlü olduğunu, karşı tarafınkinin zayıf olduğunu iddia eder…

Savaşların ana kaynaklarından birinin, bireyin kendisini daima haklı görmeye yatkın düşünme biçimi olduğunu sanıyorum. Savaşı belki de, bireysel şaşılıkların toplanarak oluşturduğu bir toplumsal tezahür olarak tanımlayabiliriz (tabii ki kışkırtıcı unsurlar da ciddi bir rol oynuyorlar). Birgün çoğunluğun zihninde birşeyler yerine oturmaya başlarsa, orduları savaşa tutuşturan itici güç de, küçük gruplar veya bireyler arası çatışmalar da büyük oranda ortadan kalkacaktır, düşüncesindeyim…

Gitgide keskinleşen ve insanoğlunu bir yok oluşa doğru sürükleyeceği hissedilen olumsuz iklimi olumluya çevirebilecek önemli olgulardan birinin, ‘başkası yapmasın ben de yapmam’ virüsü ile mücadele olabileceğini sanıyorum. ‘Başkası yapıyor olsa bile ben böyle şeyler yapmam, çevremde de yapılmaması için çaba gösteririm’ düşüncesi desteklenir de bayrağı bir gün eğer yükselmeye başlarsa, bu insanoğlu için yepyeni bir umudun doğuşunu bize müjdeleyecek…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.