yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Çok Bulutlu
10°C
Yalova
10°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Çok Bulutlu
11°C
Salı Çok Bulutlu
12°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
13°C
Perşembe Az Bulutlu
15°C

SAĞLIK SEKTÖRÜ VE PROF. DR. AHMET RASİM KÜÇÜKUSTA

21.03.2022 15:17
0
A+
A-

 

Ülkelerin en önemli uğraş alanlarından ikisi Eğitim ve Sağlık. Eğitim meselesinin ekonomisi gelişmiş ülkelerde, en azından diğer ülkelere kıyasla biraz daha iyi durumda olduğu söylenebilir. Sağlık meselesinin ise, belki ekonomik olarak dünya nüfusunun ilk binde birlik bölümüne girenler hariç, tüm dünyada kötü bir seviyede olduğunu söylemek mümkün (ülkemizdeki durum da oldukça kötü ama dünya ortalamasından iyi olduğunu sanıyorum)…
Bu iki alanın da iyileştirilmesi söz konusu olduğunda, hakim düşünce, yeterli para bulunsa her iki alanın da gül bahçesine dönüşeceği yönünde. Yani yeterli parayı bulabilirseniz eğer; bol miktarda okul ve hastane yaparsınız, bunların içini modern cihazlarla donatırsınız, gerekiyorsa daha çok sayıda öğretmen, doktor, hemşire vb. yetiştirir ve istihdam edersiniz, bu personellerin maaşlarını da çok iyi seviyelere çıkartırsınız. Yani hem eğitim, hem de sağlık alanında tek ihtiyacımız olan şey para zannedilmekte. Paranın yani ekonominin rolü tabii ki var ama bence ana belirleyici etmen para değil. Her iki alanda da “tercih”den kaynaklanan problemlerin, “parasızlık”tan kaynaklananlara nazaran çok çok önde olduğunu düşünüyorum…
Eğitim ve Sağlık alanlarında yaşanagelen derin zafiyetin, ‘tercih’ ana başlığı altında toplansa da, nedenleri birbirinden farklı. İlk olarak 1760 yılında Prusya’da, ‘itaatkar toplum yaratma’ amacıyla başlatılan Zorunlu Eğitim, bugün de dünyanın neredeyse her yerinde, iktidar hangi anlayışın elindeyse bu anlayışa itaat edecek insan yetiştirme yolunda devam etmekte. İnsanoğlunda doğuştan varolan merak duygusunu körelterek, herkesin sahip olduğu ayrı ayrı binbir özelliği tornadan geçirip dümdüz ederek ve de zorunlu olmayan eğitim süreçlerini de bu yola çekerek… Finlandiya, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda gibi ülkelerde eğitim anlayışı bir parça bu çizginin dışına çıkarmış gibi görünse de, özünde oralarda bile durum bence çok farklı değil. Yani eğitim meselesinin ana sıkıntıları 18. yüzyıldan bu yana varolan bu tercihten kaynaklanıyor…
Sağlık alanında ise gerçek sorunların en önemli kaynağı, sağlık sektörünün kâr arayışı. Sermayenin milleti, dini olmadığı gibi, insani bir bakışı da doğal olarak yok. Sermaye, kendisi için daha kârlı gördüğü durumlarda; milliyetçi kimliğe de bürünür, dindar da olur, insancıl da, yani sadece öyleyMİŞ gibi görünür. Bunu kârını korumak veya artırmak için yapar. ‘Kurda kuzu teslim edilmez’ demiş atalarımız. Biz ise tutmuşuz sağlığımızı teslim ediyoruz sisteme. Yani burada da meselenin özünde bir tercih var. Sağlığımızı Küresel Sağlık Sektörüne emanet etmeye bizi yönlendiren bir tercih bu…
Bu yazıyı sağlık sistemi ve Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın bu konudaki açıklamalarından bahsetmek üzere tasarlamıştım. Hem Eğitim hem de Sağlık konularının sadece para sorunu çözülse çok iyi durumlara gelebilecekleri şeklindeki genel kanıdaki ortaklıkları nedeniyle, bu iki alan üzerinden giriş yapmayı tercih ettim. Ama giriş tahminimden biraz uzun oldu maalesef…
*****
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, sağlık sektörünü bence çok iyi özümsemiş bir bilim insanı. Onun söylediklerinden alıntılarla sektörün durumunu açıklamak çok daha doğru görünüyor çünkü aksi halde ‘sen sağlıkçı değilsin ki, sağlık sektörü hakkında yorum yapıyorsun’ eleştirisi ile karşılaşmak mümkün…
Prof. Küçükusta’nın, ‘İyi Doktor Nasıl Anlaşılır’ başlıklı makalesi, sorunun bir bölümünü özetleyen önemli bir yazı:
‘İyi Doktor Nasıl Anlaşılır’..
Bir sağlık ocağı, özel veya devlet hastanesi polikliniği gibi günün her saati, her cinsten, her yaştan hastaların başvurduğu bir kurumda, size abartmadan söylüyorum, iyi yetişmiş bir pratisyen doktor hastalarının %50’sinin tanısını onları sadece dikkatle dinleyerek ve sorgulayarak koyabilir. Kalan %40’ının hastalığının ne olduğu ise dikkatli bir muayene ile kesin olarak anlaşılır. %10 hastadan ise kan, idrar tahlilleri, röntgen, ultrason, tomografi vb. incelemeler istemek gerekir. Tıptaki baş döndürücü ilerlemelere ve neredeyse her gün yeni bir inceleme yöntemi çıkmasına rağmen hastalıkların tanısında hastanın dinlenmesi ve dikkatli muayenesi önemini hiçbir zaman yitirmiyor, yitirmeyecek de. Ama pratikte durum tam bunun tersinedir. Hastaların ancak %10 kadarına herhangi bir inceleme yapma gereği duyulmazken, %90′ ı elinde bir tomar istek kağıdı ile laboratuvar laboratuvar dolaşmaya başlar. Bu durum özel poliklinikler için de böyledir, resmi poliklinikler için de.

Özel polikliniklerde muayene daima ucuzdur, durum laboratuvar incelemeleri ile toparlanmaya çalışılır. Hele de özel sağlık sigortası olan hastalar mutlaka ayrıntılı olarak incelenir. ‘Boğazı ağrıdığı için gittiği poliklinikte çok iyi bir doktorla karşılaşan ve bütün kan, idrar tahlilleri yapılan, filmleri, ultrasonları çekilen, ama çok şükür hepsi de temiz çıkan’ pek çok mutlu hasta vardır. Özel polikliniklerimizin tıbbi incelemeye verdikleri önemin, Avrupa ve Amerika standartlarının çok üstünde olduğunu iftiharla söyleyebiliriz.

Devlet veya üniversite hastaneleri ya da sağlık ocakları gibi resmi kurumlarımız da inceleme konusunda çok duyarlıdırlar. Burada günde 50-100 hasta muayene etmek zorunda olan doktorlarımızın hastaları yeteri kadar dinlemeye, sorgulamaya ve muayene etmeye zamanları olmadığı için, bu eksiklik laboratuvar incelemeleri ile kapatılmaya çalışılır. Hemen her hastadan bir laboratuvar incelemesi istenir ve böylece hastalara el bile değdirilmeden yakın ilgi gösterilmiş olur.

Hastalardan çok fazla inceleme istenmesinin bir başka nedeni ise bilgilerin her geçen gün çığ gibi artması yanında, tıp eğitiminin eksik ve yetersiz olmasıdır. Doktorlar da, bu kusurlarını ister istemez laboratuvar incelemeleri ile örtme yoluna gitmektedirler. Tıp eğitimi, en gelişmiş, adı da kendi de büyük, hocası bol fakültelerimizde bile iyi değildir. Eğitim, daha çok teoriktir ve asıl önemli olan pratik uygulamaya gereken önem verilmemektedir. Tıp fakültelerinin meslek liselerinden bir farkı kalmamıştır ve tıp diploması uzmanlık sınavına girme hakkı vermesi dışında fazla bir işe yaramamaktadır. İyi doktor, sizden hemen bir dizi kan tahlili, röntgen, endoskopi, tomografi gibi incelemeler isteyen değil, sizi dikkatle dinleyen, sorgulayan ve muayene eden doktordur.”

Küresel Sağlık Sektörü’nün çıkarına böylesi daha kârlı göründüğü için sürecin bugün böyle işlediğini düşünüyorum…
*****
Bu yazıda Prof. Küçükusta’nın web sitesinde yer alan bazı konulardan örnekler vermeyi düşünmüştüm ancak yazı yeterince uzadığı için, ilgilenenlere hocanın ahmetrasimkucukusta.com adresindeki sitesini incelemelerini öneririm. Hoca bu sitedeki pek çok yazıda sektörün ana amacının kâr olduğunu ve bu durumun da sağlığımız için tehdit oluşturduğunu, açık bir dille anlatıyor. Daha sonraki bir yazımda Prof. Küçükusta’nın sağlığın çeşitli alanlarına dair yazdığı ışık tutan cümlelerini ele almak istiyorum…
Burada şunu da belirtmek isterim ki, tanıdığım tüm doktorların, büyük bir iyi niyet ve olabildiğince amatör bir ruhla, işlerini yapmaya çalıştıklarını, hastalarını iyileştirmeye çabaladıklarını görüyorum. Bu çabalarına rağmen zaman zaman şiddetle karşılaşmalarından da büyük üzüntü duyuyorum. Bazen ne yaparsanız yapın, yapılabilecek bir şey kalmamış da olabilir. Mutlaka kızmanız gerekiyorsa, ellerinden geleni yapmaya çalışan doktorlara, sağlıkçılara değil, Küresel Sağlık Sektörü’ne kızın. Sağlıkçılar, akvaryumdaki balık misali, kendilerine çizilmiş, önceden belirlenmiş bir çerçeve içinde, okulda öğrendikleri doğrular üzerinden işlerini yapmaya çalışıyorlar…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.