Anlaşılmak! İnsanoğlunun en büyük derdi!
Hepimiz, başta aile bireylerimiz olmak üzere sosyal hayat içerisinde iletimde olduğumuz kişilerce fark edilmek ve anlaşılmak isteriz. Bütün benliğimiz ve varlığımız ile duygularımızın, düşüncelerimizin kabulünü ve desteklenmesini, anlaşılmasını isteriz.
Bu bazen normal sınırlar dâhilindedir. Bazen ise aşırı kutuplarda seyredebilir.
– Hep beni anlayın diyen ama başkalarına dönüp bakmayan!
-Kimse beni anlamıyor diyerek kendisini hüzne teslim eden!
-Anlaşılmak için gayret sarf etmeyen!
-Kendisiyle iletişim kurmak isteyenleri kabaca red eden!
Birde başkasına karşı iletişimde davranışlarını kontrol edemeyenler vardır.
-Aşırı empati yapmaktan yorgun düşen!
-Başkalarının derdiyle ilgilenirken sadece duygu boyutunu yaşamayı tercih eden!
-Empatiyi yargılamak şeklinde anlayıp sadece öğüt veren!
-Derdi olanın derdine çözüm üretmek yerine ona daha fazla ümitsizlik aşılayan!
Bunlar daha çok örnekle çoğaltılabilir. Ancak bir gerçek apaçık ortada ki oda, insan olmak kadar insanı anlamak da zor zanaat! Sosyal ilişkilerin yapay bağlarla, mekanik güdümlü bir şekilde ihdas edilmeye çalışıldığı bu son çeyrek asırda problemin vahameti çok daha fazla aşikâr.
Kendini tanıyamayan, başkalarını anlayamayan kalabalıklar olarak küçülen dünyamızda sıkışıp kalıyoruz. Bu noktada “empati” yani duygudaşlık kavramına hayatımızda daha fazla yer vermemiz gerekiyor. Ancak altını ısrarla, tekrar tekrar çizerek söylememiz gerekiyor ki ; “kendini tanımayan, başkasının muammasını çözemez.” Velev ki o başkası bazen en yakınındaki olsa bile. Kendisinden bi haber ebeveynin çocuğunun dünyasına dokunması mümkün değildir. Kendi gönül aynasındakilerden uzak kalmış olan birinin eşinin ruhuna hitap etmesi çok zordur.
Hele bir içine dön! Kendini anla, iç sesini bir dinlemeye çalış. Ondan sonra diğer seslere karşı duyarlılığın muhakkak artacaktır. Acısıyla buğulanmış olanın gözlerine bakmayı öğrenbileceksindir.
Darda olana yetişebilecek, omuzlarındaki yükün ağırlığıyla kamburlaşmış olanın buhranını anlayabileceksindir. Konuşmasalar da, anlatmasalar da sen hissedebileceksindir.
Bir hadiste Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Ben (bazen) namaza uzun kılmak niyetiyle başlıyorum. Fakat bir çocuğun ağlayışını duyunca annesinin ona karşı gösterdiği fazla şefkat ve üzüntüden dolayı namazı hafif kıldırıyorum” buyurmaktadır. Cemaatinde arkasında saf tutmuş olan bir annenin duygularını önceleyen Peygamberimiz ve dinimiz bize bunu öğretmektedir.
Uygulayabilmek duasıyla.