Menteş, YALKİM OSB’nin yargı engeline takılmasını işte bu sözlerle yorumladı..
..”YALKIM, ilk ÇED raporunu 2014 yılında hazırladı; rapor 2016’da iptal edildi. 2017 yılında bir rapor daha hazırlandı; bu rapor da 2018’de iptal edildi. ‘Yenilen pehlivan güreşe doymaz’ edası ile firma 2020 yılında 7 bin 142 sayfalık yeni bir ÇED raporu daha hazırladı; hem ilk derece mahkemesi hem de üst mahkeme ‘bilirkişi raporunu görmezlikten gelemezsiniz’ diye kararı bozdu. Şimdi tüm süreç yeniden başlayacak.”
Yalova Platformu Dönem Sözcüsü Hakim Menteş, HABERCİ’ye yaptığı açıklamada, “2023 yılına girdiğimiz şu günlerde sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını savunan çevre ve doğa dostlarına yargıdan müjdeli haberler peş peşe geliyor” dedi.
“Daha birkaç hafta öncesinde DowAKSA kumaş tesis projesi ÇED raporu açılan davalar sonucu iptal edilmişti. Şimdi de DowAKSA tesisi ile entegre Yalova Kompozit ve Kimya İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (YALKİM OSB) projesi bir kez daha yargı engeline takıldı” şeklinde konuşan Menteş, şunları söyledi: “Evet bir kez daha diyoruz; çünkü bu projenin ÇED raporu daha önce defalarca yargı tarafından iptal edilmişti. Daha önce yaşananları şöyle kısaca bir özetlersek; YALKIM projesinin 423 sayfalık ilk ÇED raporu 2014 yılında hazırlanıyor ve bu rapor açılan dava sonucu 2016 yılında iptal ediliyor. İlk raporun iptal edilmesi üzerine firma 2017 yılında 4 bin 282 sayfalık yeni bir rapor hazırlıyor ve bu rapor da açılan davalar sonucu 2018 yılında iptal ediliyor. ‘Yenilen pehlivan güreşe doymaz’ edası ile firma 2020 yılında 7 bin 142 sayfalık yeni bir ÇED raporu hazırlıyor. Buna karşı da dava açılıyor ve bilirkişi raporunda bu projenin olamayacağının yazılmasına rağmen ilk derece mahkemesi bilirkişi raporuna itibar etmeyerek davayı ret ediyor. Bu karara bir üst mahkemede itiraz ediliyor ve üst mahkeme, ‘bilirkişi raporunu görmezlikten gelemezsiniz’ diye kararı bozuyor. Yani şimdi tüm süreç yeniden başlayacak.”
Son bilirkişi raporunu da değerlendiren Yalova Platformu Dönem Sözcüsü Hakim Menteş, şöyle konuştu: “Dere taşkınlarına karşı ne yapılacağı açıklanmamış, OSB için gerekli suyun Gökçedere barajından alınırken barajdaki suyun yeterli olup olmadığı incelenmemiş, alınacak çevresel önlemler detaylandırılmamış, 1200 metrelik sağlık koruma bandı içinde yerleşim yerleri olduğu ve özel mülkiyet alanlarını da kapsadığı görülmüş, depreme karşı alınan önlem ve tedbirler ÇED raporunda yeterince açıklanmamış, mahkemece istenilen evrakların hepsi temin edilmemiş, acil müdahale eylem planlarında eksikler görülmüş. Allah aşkına; daha ne olsun ki! Bilirkişi raporunun ilgili bölümlerinin detaylarına kısaca bir göz attığımızda bakın neler gözümüze çarpıyor: “Yaşanan küresel iklim değişiminin meteorolojik uç olayların şiddetini ve sıklığını arttırdığı göz önüne alındığında mevcut tesislerin taşkın debisi hesaplarının yapılmaması, olası taşkın alanlarının ve riskli bölgelerin belirlenmemesi büyük bir eksiklik olarak görülmektedir. Gerçekleştirilmesi planlanan proje için seçilen yerin; çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkileri ile sağlık, güvenlik, deprem açısından uygun olmadığı gözlenmektedir. Ayrıca; Marmara’nın doğusu ve İzmit körfezi ile adalar bölgelerinde gerçekleşecek 7,2 mw deprem senaryoları üzerinden oluşacak deniz dalga boyları ve karadaki etkilerinden söz edilmiştir. Bu raporun sadece Marmara’nın batısında 1999 depremi bitiş noktasında ve biraz önünde adalar bölgesindeki senaryoları içermesi bir eksikliktir. Bu hesaplamaları ve tektonik bilgilendirmeleri hazırlanan ÇED raporu içinde görmediğimiz gibi, bu durumların risk analizleri ve risk değerlendirmeleri, yapılacak koruma veya düzeltme çalışmaları ÇED raporunda detaylı anlatılmamıştır. Tarımsal yönden yer seçiminin önemli riskler taşıdığı, bu risklerin Toprak Koruma ve Arazi Değerlendirme Raporunda minimum seviyeye indirilmesi için alınacak önlemlerin açıklandığı, ancak kapasite artışına bağlı olarak meydana gelebilecek olumsuzlukların belirli dönemlerde yapılacak toprak ve bitki örnekleriyle takibi gerektiği kanaatine varılmıştır. Belgelerin eksik ve yetersiz olmasına ilgili dokümanların tam incelenememesi neden olmuş, toplum sağlığı ve çevre koruması hakkında tam ve riskleri ortadan kaldırıcı tespitler yapılamamıştır.”