yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
34,4783
EURO
36,2440
ALTIN
2.957,81
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Parçalı Bulutlu
20°C
Yalova
20°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Açık
11°C

TOPLUMSAL SUÇ ORTAKLIĞI

13.02.2023 17:13
0
A+
A-

 

6 Şubatta ülkemizde meydana gelen büyük depremin içimizi derinden yakan sıcaklığı, üstünden günler geçmesine rağmen, olanca hızıyla devam ediyor. Hayatını kaybeden kardeşlerimizin ailelerine ve tüm halkımıza baş sağlığı ve sabır diliyorum.

Yaklaşık 24 yıl önce benzeri bir yıkımı yaşamış olan bizler, deprem bölgesinde yaşanan büyük acıyla empati kurmakta hiç zorlanmıyoruz. Hepimiz olanlardan çok etkilendik ama özellikle daha hassas ruha sahip olanlarımız daha da derinden hissediyor yaşananları…

*****

Ülkemizin bulunduğu coğrafyada depremlerin olması kaçınılmaz ancak hep söylendiği gibi, ‘deprem öldürmez, tekniğine uygun yapılmamış binalar öldürür’. Deprem gerçeğimizi çok yakından biliyor olmamıza rağmen neden her depremde bu kadar can kaybı yaşadığımızı yüzümüz kızarmadan açıklayabilmek mümkün değil. Binaların statik hesapları, yaşanabilecek en büyük depremde bile, içindeki insanların çıkmasına fırsat verebilecek çerçevede yapılıyor. Daha doğrusu işin teorisi böyle. Yani deprem ne kadar şiddetli olursa olsun, binalar en fazla ağır hasar alabilirler ama içlerindeki insanların üzerine yıkılmazlar, yıkılmamaları gerekir. İçindekilerin çıkmasına olanak tanıyan bina, çok şiddetli bir depremde eğer ağır hasar aldıysa, sonraki günlerde yıktırılabilir. O bina görevini yapmıştır…

Depremde içindeki insanların üzerine yıkılmayacak binalar yapmak maliyeti çok artıracak bir unsur değil. İnanıyorum ki, 6 Şubatta ve 17 Ağustosta yıkılan binalarda, yapım aşamasında bu titizlik gösterilseydi, yıkılan binaların %90’ı yıkılmazdı ve yapılabilecek bu titizliğin inşaat maliyetlerine etkisi ortalama %10’dan fazla olmazdı…

Bu yıkımın sorumlusu olarak müteahhitler gösteriliyor, ikinci derecede de proje müellifleri ve fenni mesuller sorumlu tutuluyor. Evet tabii ki birinci sıradaki sorumlu inşaatın müteahhidi, sonraki sorumlu da mühendistir. Ancak bu problemde konuya ucundan kıyısından bulaşmış herkes sorumludur. En tepede devletin kendisinden başlayıp, diğer uçta konutu alan kişiye kadar uzanan upuzun bir sorumluluk zinciri…

Devlet ve belediyeler, şiddetli bir depremde bile yıkılmayacak binaların teorik çerçevesini hazırlama ve uygulamanın işleyişini denetleme sorumluluğunu taşıyorlar. Konutu alan kişi ise, evin boyasına, zeminine, banyosuna, mutfağına gösterdiği dikkatin hiç değilse %10’unu statik yapısına göstermelidir. Bunu nasıl yapabileceği sorusu, bugün itibariyle kolayca yanıtlanabilecek bir soru değil. Bu konuda bile devletin sorumluluğundan bahsetmek mümkündür. Arada kalan pek çok sorumluluk odağı da; inşaat ustasından, demir ve beton üreten firmalara kadar, işin içinde payları oranında yer alıyorlar. Yani tepeden tabana, toplumsal bir suç ortaklığı söz konusu…

Veli Göçer gibi bir veya birkaç günah keçisi üretip, işin içinden sıyrılmak, herkes için çok rahatlatıcı bir yol olarak görünüyor sanıyorum. Ama bu rahatlatıcı yol, yani problemin sadece kötü müteahhitlerden kaynaklandığını zannetmek, problemin hiç anlaşılamamasına ve çözüme yönelik gerçek adımların atılamamasına yol açmakta…

*****

Bugün daha iyi anlıyoruz ki, 17 Ağustosta askerin hızla sahaya inmesi çok önemli bir rol oynamış. Yalova özelinde de, ‘Yalova’nın Yaşar Okuyan’ı var’ cümlesiyle simgeleşen Yaşar Okuyan faktörü de Yalova için, o gün kavrayabildiğimizden de büyük bir nimetmiş…

Türkiye devleti ve milletiyle önemli bir potansiyale sahiptir ve bu büyük yarayı kısa zamanda saracaktır ancak korkarım meselenin ateşi küllenmeye başlayınca, bizler yine eski tas-eski hamam yaşantılarımıza geri döneceğiz ve gelmekte olan yeni deprem gerçeğine karşı ‘mış’ gibi yapmak dışında yine hiç bir şey yapmayacağız. Umarım böyle olmaz, umarım bu sefer biraz olsun ders çıkartır ve gerçekten bir şeyler yapmaya dönük adımlar atmaya başlarız…

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.