Binalar öldürür…
Doğru.
Binalarda kullanılan demir, çimento vb. yapı malzemeleri kalitesiz ya da hatalı montaj olduğunda öldürür…
Doğru.
Bataklık alanlarda, zemini sıkıntılı yerlerde temele dikkat edilmez, çok katlı yapılaşmalara izin verilirse öldürür…
Doğru.
İmar barışı kandırmacasıyla oy uğruna tavizler verilir, denetim ve kontroller adam gibi yapılmaz, ruhsatlar-iskanlar ezbere verilirse insanlar ölür…
Bu da doğru.
Uzman olduğumuz ya da ‘çok bilmiş’ edasıyla ahkam kestiğimiz için değil…
1999 deprem felaketinden tecrübe çıkardığımız, o büyük felaketin ardından dersimizi çalıştığımız için bunları söyleyebiliyoruz…
..Ve bir şey daha…
– Değişmeyen kafa yapıları…
– Vizyonsuzluk…
– Öngörüsüzlük…
– Tedbirsizlik…
Bunlar da öldürür!
Hem öldürür; hem süründürür!
………………..
Dirençli şehirler için tüm Türkiye’de olduğu gibi Yalova’da da kollar sıvandı…
YALOVA DİRENÇLİ KENTLER ÇALIŞTAYI’NA HAZIRLANIYOR…
Önceki günkü HABERCİ’nin 5. sayfa manşetiydi…
Şehrin yerel yönetimi, Vali Erol’un başkanlığında bir araya geldi; toplantıda Yalova OSB Yönetim Kurulu Başkanı Direnç Özdemir de vardı…
Dirençli Yalova…
Dirençli OSB…
..Ve Direnç Bey de sahada…
Tabii işin latifesi bir yana…
Ülkeyi yönetenler ülke genelinde adımları atacaklar…
Yerel yönetimler de yerelinde önlemlerini alarak ‘DİRENÇLİ ŞEHİRLER’ oluşturacaklar…
Teoride harika başlangıçlar…
Tabii…
Arkasında durabilirsek…
24 yıl önce, 1999 depremi sonrası unuttuğumuz gibi unutmaz, boş vermez, kanun ve yönetmeliklerle oynamaz, işi sulandırmaz, oy uğruna kaçak yapılara müsamaha göstermez, çoluk-çocuğumuzun yarınlarını yok saymaz isek…
Bir ve bütün olmayı becerebilir…
Aklın ve bilimin önüne başka başka şeyleri koymaz…
Liyakati ön planda tutar…
Gerçek vatanseverliğin, gerçek beka sorununun güvenli, korunaklı ve depreme dayanıklı şehirleşmelerden geçtiğini kavrar…
Yapılan hiçbir yanlışın görmezden gelinmeyeceğini inşaat sektöründe ve ilgili bürokrasinin karar mekanizmasında bulunan her bir bireyin kafasına sokabilirsek bu işler bir düzene girer…
……………….
Son olarak…
Seri depremlerin…
Yüz ölçüm ve nüfus olarak ülkenin neredeyse %20’sini doğrudan…
Çarpan etkisi ile de ülkenin %100’ünü dolaylı…
Etkilediği bir gerçek…
Eğer böylesi büyük bir felaketten de ders çıkarmayacaksak…
Hakikaten söyleyecek tek bir sözümüz olamaz…
Ve…
Sürekli yönetenleri, seçtiklerimizi, atanmışları, yetki ve sorumluluk sahibi kişi ve kurumları eleştiriyoruz ya…
Doğru; bu kişi ve kurumlar elbette eleştirilmeli, elbette hesap sorulmalı, elbette bedel ödetilmeli…
İyi güzel de…
Allah aşkınıza…
Sizin, bizim, hepimizin…
85 milyonun…
Hiç mi suçu-günahı yok bu yaşadıklarımızda?
İmar affını yapanlar kadar isteyenlerde…
Sulak araziye imar verenler kadar bağ-bahçesine imar için yırtınanlarda…
10-15 katlı yapılaşmalara yol verenler kadar 4 kat imarlı arsasına kat artışı için diretenlerde…
Hasarlı binaları yıkmayanlar kadar yıkıma muhalefet yapan kat sahiplerinde…
Yani bizde…
Hiç mi suç yok!
Biz hiç mi aynanın karşısına geçip kendimize bir bakmayacağız?
Hiç mi kendimizi sorgulamayacağız?
Hep mi suçu başkalarında arayacağız?
Biz kendi vicdanımıza hesap vermeyi…
Kendimizle yüzleşmeyi…
Ne zaman öğreneceğiz!?