20-21 mart ile 22-23 eylül tarihlerine denk gelen ekinoks ve 20-21 haziran ile 21-22 aralık tarihlerine denk gelen gündönümü olayları mevcuttur dünyamızda. Ekinokslarda ekvatora, haziran gündönümünde yengeç dönencesine, aralık gündönümünde ise oğlak dönencesine dik düşer güneş ışınları.
Günümüz teknolojisi ile binlerce yıl sonra gerçekleşecek güneş ve ay tutulmalarının tarihlerini dahi bilebiliyoruz. Ama eski insanlar için şartlar çok daha kısıtlıydı. Onlar mecburen ya aya, ya güneşe veya da yıldızlara bakmak zorundaydı özellikle tarım için çok elzem olan takvim tayini için. Zaten astroloji de bir çeşit yıldız takvimi değil midir?
Kasım ve Hızır ayları vardır gelenekte. Geleneksel eski takvimlerde pastırma yazından zemheri ayazına kadar neler neler olurdu. Aslında eski insanların bilgi birikimi de sandığımız kadar kıt değil. Zaten ilkel kabilelerin doğa ve bitki bilimlerinde modern bilimden daha ileri olabildiğini ortodoks bilimciler dahi kabul ediyor.
Bana sorarsanız dünya üzerinde kullanılmak için en iyi takvim; hem güneş hem ay hem de yıldızlardan yararlanılarak oluşturulabilir. Ay, Mars, Satürn gibi gökcisimleri dahi her ne kadar astrolojicilik yüzünden gözden düşmüşse de; 40-60 yıllık teknoloji ve ekonomik kriz döngüsü, 250-500 yıllık iklim döngüsü vs gibisinden bir sürü döngü zaten hayatta ve gerek fen bilimleri, gerekse de sosyal bilimlerde yok mudur? Azteklerin de biri 260, diğeri de 360 gün olmak üzere iki ayrı takvimi vardı; ve ikisinin de işlevleri ayrıydı. Uçtu-Kaçtı savunusu yapmayacağım ama henüz açıklayamadığımız herşeyi Uçtu-Kaçtı statüsünde değerlendirmek ne kadar doğrudur? Gökyüzünden paraşütle yardım atan uçağı tanrıları zannedip heykelini yapan kabilenin aklının ermiyor olması bir uçağın yapılamayacağı; veya gerçekten de ilahi sırlara vakıf olmanın şart olduğu anlamına gelir mi sizce?
Bu anlattığım takvimler dünya için geçerli. Merkür, Mars, Plüton gibisinden cisimlerde; hele de başka yıldızların sözkonusu olduğu Alpha Centauri, Omega Centauri ve Andromeda gibisinden yerlerde bambaşka sistemlere mecbur kalabiliriz. Dünyamızı domine eden güneş ışığı nedeniyle biyolojik ritmimiz 24 saat; ama böyle bir dominasyondan uzak olunduğunda ritim 20 ila 30 saat arasında değişiklikler gösterebiliyor. Zaten dünyada bile elektrik aydınlatması nedeniyle şehirlerde geceler yıldızların görünemeyeceği kadar aydınlık; ama bu durumun başlamasından bu yana o kadar da çok zaman geçmediği için henüz şehirler 24 saat uyumayan yerlere dönüşmüş değil ama gene de aydınlatmalardan önce gündoğumuyla başlayan mesai saatleri özellikle ekvatora çok da uzak olmayan yerlerde giderek öğlene doğru kaymış ve yatış saatlerimiz de adı üzere gecenin yarısı olan saatlere kadar kayabilmiştir.
Bu ekinokslar ve gündönümleri, özellikle çoktanrılı dinler döneminde önemli bayramların tarihleriydi. Tabi güney yarımkürenin ılıman iklim bölgelerinde modern dönem öncesinde pek fazla medeniyet olmadığı için standardlar kuzey yarımküreye uygun şekilde. Abbasiler döneminde İslami bayramlara dahi denk hale gelebilmiş olan Nevruz aslında bahar bayramıdır ve Avrasya’nın tropik olmayan her yerinde farklı ritüeller ve adlar ile mevcuttur. İsa’nın doğum günü olduğuna inanılan Noel de aslında Kış gündönümüne denk getirilmeye çalışılmış ancak bazı hatalar nedeniyle birkaç gün sapmıştır. Kasım aylarının bitip Hızır aylarının başlangıcı olan Hıdrellez ise Mart ekinoksu ile Haziran gündönümünün arasındaki tam orta noktadır.
Yılda 4 defa oluyor; her seferinde farklı dakikaya denk geliyor… Gerçi artık ihtiyacımız kalmadı; ama hoş günler her zaman iyi değil midir?