Yolum, geçen hafta Kafeler Sokağı’ndan geçti. Sokak boyunca bütün kafelerde manzara aynıydı. Masaların üzeri yarısı içilmiş içecek bardaklarıyla doluydu. Birbirleriyle sohbet etmeden telefonlarına bakan arkadaş (?) grupları ya da kendi dünyalarında boş bakışlarla oturan gençlerimizle dolu bir sokak.
Birkaç saat sonra işlerim bitince tekrar geçmek istedim. Hemen hemen aynı gençler aynı masalarda ve aynı içeceklerle hatta aynı yüz ifadeleriyle oturuyorlardı. Evrende zaman bükülmesi yaşamadıysam; o gençler ben sahilde oturup bir saat kitap okurken, akşam yemeği için alışveriş yaparken, hatta yaşlı ve çok tatlı bir çift ile sohbet ederken orada öylece zamanı durdurmuş gibi kalakalmışlardı.
Telefon batağına düşen gençlerimizin saatlerce boş videolarla uyuşturulmasından dolayı siz de benim gibi rahatsız mısınız?
Bir kafeye oturup, içecek söylüyorsunuz ve o içecekle gün boyu bir sandalye üstünde oturma hakkına sahip oluyorsunuz.
Peki, orada oturup ne elde ediliyor? Gerçekten merak ediyorum. Ben de bazen oturup bir kahve ya da başka bir içecek içiyorum ama bitmesini heyecanla bekliyorum çünkü; planlarım ve telaşlarım var.
Üretmem gereken kafamda pek çok proje, yapmam gereken iş listelerim var.
Ancak yanımdaki masayı işgal eden gençler saatlerini belki de yıllarını işte böyle harcıyorlar.
İşletme sahiplerine de üzülüyorum. Kar amacıyla açıp tüm masaların gün boyu bir bardağa kiralanıyor olması gerçekten de hayal kırıklığı olmalı…
Kitap kafe uygulamasının fazla tutmadığı canım ülkemde, sosyal medyaya atmak için çılgın konseptler ve mekânlar düzenlemek gerçekten de zor olmalı.
Öyle oturan, konuşmayan gençlerimizle sohbet etme ya da edebilmeye çalıştınız mı? Neslimizin tehlikesini o zaman anlayacaksınız.
Konuşsam ne olacak ki?
Konuşursam yanlış anlaşılır düşüncesi artık tamamen kendisi ile konuşan, robotlaşan ve düşünmeyi azaltan bir hal almaya başlamış.
Çok ama çok üzücü…
Yabancı filmlerde görmeye alışkın olduğumuz bir sahne vardır.
İnsanlar işe giderken kahve alıp bardaklarıyla koşturarak işlerine yetişmeye çalışırlar ya biz filmin o kısmını örnek almayı unutmuşuz…
Bu sorun -yani bana göre büyük bir sorun- sadece Yalova’ya özgü değil; her yer böyle maalesef.
Esnafın çoğu kafe ve hepsi tamamen dolu …
Saatlerce oturarak, otururken beyin olarak uyuyarak öldürülen zaman ne zaman fark edilecek acaba?
Eskiden bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı. Şimdi ise en az dört saat bedava oturması olmuş..
Sevgiyle, hareketle ve üreterek şen kalın dostlar…