Sevgili dostlarım, hicret ve fetih, bir biriyle hayat bulan, biri olmazsa diğeri anlaşılamayan, biri Kur’an ı diğeri peygamberi anlatan, iki şehrin hikayesi, eğer Allah resulü, Medine de doğup büyüse idi, Mekke’nin fethi bu kadar kutsal olmayabilirdi, Mekke de İslam payidar olsa idi, Medine, bu kadar anlaşılamaz, yada değer alamazdı, hicret ve fetihle, hem Medine, hem de Mekke payidar olmuştur, yine de Allah (cc) en iyisini bilir, Rabbim en hayırlı ne ise, öyle yapmıştır. Yani kıyamete kadar Müslümanların en kutsal iki şehri olmaya devam edecektir, bu iki şehir madden esaret altında olsalar bile, manen yüreklerimiz de hürdür. Zira Allah resulü, Kabe’nin içinde putlar olduğu halde, Kabe’yi tavaf etmiş, Medine ye hicretinden sonrada, Kabe’yi tavaf etmek için, Mekke ye gelmiştir. Müşrikler Kabe’nin etrafında, putlar için dönerken, Allah resulü, Allah için tavaf etmiş, Kâbe’yi yeryüzünün kalbi olarak düşünmüş, içinde put olmaması gerektiğini söylemiştir. Mekke’yi kutsal kılan Kabe’dir, peygamberin doğup büyüdüğü yer olmasıdır. Eski adı Yesrib olan Medine ise, İslam’ın sağlam temeller üzerine atılmasına vesile olan, medeniyetin beşiği, bir şehirdir, bu yüzden adı Medine’dir. Yani, Allah resulü, ne Medine ye giderken Mekke ye sırtını dönmüş, nede Mekke’yi feth ettikten sonra, Medine ye sırtını dönmüştür. Medine ye hicret ederken, Mekke ye dönerek, bekle beni, geleceğim ey Mekke diyerek, Mekke’yi yüceltmiş, Mekke feth edildikten sonra ise Medinelilere dönerek, asla hüzünlenmeyin, yese düşmeyin, sizi öldükten sonra bile terk etmeyeceğim diyerek, Medine’yi Mekke ye kardeş ilan etmiştir. Bütün kainat Müslüman olsa, Kabe Müslümanların ruhu, Medine ise kalbi olmuş, olmaya da devam edecektir. Mekkeli müşrikler, Müslüman olanlara baskıyı o kadar artırmışlar ki, dayanılmaz hale gelmiş, bunun üzerine Medineli Müslümanlar, Mekkeli Müslümanlara sahip çıkma sözü vermiş, Allah resulünü de Akabe anlaşmasında Medine’ye davet etmişlerdi, peygamber efendimiz, Hz. Ebubekir’i yanına alarak Medine ye hicret etti, Medineliler, Peygamberlerini ve Mekke den Medine ye hicret eden bütün Müslümanları, kendilerine kardeş ilan edip, onları korumaya, kollamaya, aç açık bırakmamaya, varlıkta da, darlıkta da beraber olacaklarına, neleri varsa bölüşüp, siz artık Medine li oldunuz, sözünü yemin ederek, Müslümanları kucaklayıp, Dünya da eşi benzeri olmayan, Muhacir, Ensar kaynaşmasını gerçekleştirmişlerdir. Yesrib bu yüzden insanlığın zirvesi anlamına gelen, medeniyetin beşiği olmuştur. Bu birlik ve samimiyet Medinelileri güçlü kılmış, ilimde, irfanda, dürüstlükte, insanlıkta, ahlakta, zirve yapıp, medeniyet şehri olmuştur, Allah cc da Medinelilere, rahmetini bol bol ihsan etmiş, bu güzide topluluğa, Mekke’nin fethini nasip ettiği gibi, kainatın efendisi, Allah cc habibi, medeniyetin kurucusu, biricik Peygamberimizi de, Medinelilere hediye etmiştir. Mekke’nin fethini anlamak için, Medineli gibi düşünmek ise, medeniyete adım atmak anlamına gelir. Bu medeni topluluk, başlarında medeniyetin kurucusu, sevgili peygamberlerini alarak, Ramazan ayında Mekke’yi kuşatmıştır, ramazan ayı kan dökmesi haram aylardan biridir, efendimizin de niyeti zaten kan dökmek değildir, Mekke’yi cahillerden kurtarmak, zulmü durdurmak, Kabe’yi İbrahim peygamber ve oğlu İsmail peygamberin ibadet ettiği hale getirmek için, Mekke’yi fethetmiştir. Mekkelilere karşı gelmeyen hiç kimseye kılıç çekilmeyecek, kan dökülmeyecek sözü veren Allah resulü, sözünü tutmuş, barış ilan etmiş, zalimleri bile affetmiş, Mekke’yi terk edenlere bir şey yapmamış, katilleri bağışlamış, herkese merhametle yaklaşmış, adaleti, insanlığı, saygıyı sevgiyi Mekke’ye taşımış, bunu gören Mekkeliler, kısa sürede Müslüman olmuşlardır, hatta Mekke’yi terk edenler, geri gelip Müslüman olmuşlardır. Ebu cehilin oğlu İkrim’e gibi.
Mekke’nin fethinden sonra, İslam kısa sürede Arap yarım adasına, Afrika’ya, Asya’ya, Avrupa’ya kadar yayılmış, bu medeniyetten başka topluluklarda şereflenmiştir. Bunların en büyük olanları, Selçuklular ve Osmanlılardır, medeniyet ruhunu kavrayan, devletler İslam’a hizmet ederek, insanlığı yüceltmiş, kaybettiği zaman ise yok olup gitmişlerdir. Selçuklu ve bilhassa Osmanlıların uzun yaşaması İslam medeniyetini hayatlarına, katmaları ilim şehirleri inşa etmeleri, insana insan muamelesi yapmalarından ibarettir. Bu gün artık, her şey geride kalmış, dersler alınmış, ne yapmamıza karar verme günüdür. Ya İslam medeniyetinden beslenip uzun yaşayacağız, yada ömrü kısa olan devletçikler kurmaya devam edeceğiz. Değerli dostlarım, artık elimizde Türkiye cumhuriyeti adı altında bir devletimiz var, halkının tamamına yakını Müslüman olan bu devlet bizim için bir nimettir, henüz kurulalı yüz yıl olmuştur, devletlerde yüz yıl kısa bir ömür demektir, devletimizin milletimizin, payidar olmasını arzu ediyor isek, birliğimize, beraberliğimize, saygılı olup güçlü bir medeniyeti inşa edebilirsek, bin yıllık plan yapabiliriz, bu yüzden okuyan, düşünen, üreten, insanlığa hayat sunan, nesilleri nasıl yetiştireceğimizi konuşup, müzakere edersek, geleceğe ancak ışık tutabiliriz, insanı madde gören insan ancak yaşı kadar yaşayabilir, insanı hem madde, hem mana olarak gören insan ise, kıyamete kadar Dünyada kıyametten sonrada, ukbada yaşamaya devam edecektir. Medeniyeti ancak bu düşünceye inananlar kurabilir, yalnız inanmak yetmez ömür boyu mücadelede gerekir, yoksa medeniyet ölür. Bu duygu ve düşünceler içinde, hicret ve fethi, muhacir ve ensarı, Mekke ve Medine’yi, Şam ve Kahire’yi, Semerkant ve Buhara’yı, Konya ve Bursa’yı, en çokta İstanbul’u, yeniden okumalı yeniden düşünmeli, Ocak ayında fethedilen Mekke’yi yeniden fethetmelisiniz, tabi niyetiniz üstünü küllediğimiz medeniyetimizi, yeniden açığa çıkartmaksa, bizi bilemem ama, bir gün mutlaka üstü küllenen İslam medeniyeti, küllerinden yeniden doğacak ve Dünyayı karanlık çağdan aydınlığa çıkaracaktır, hayal bile olsa bu büyük hayalle yaşamak Rabbe açılan tek kapı olduğundan, hiç şüphem yoktur.