İsmet Paşa ile ilgili yazmaya devam ediyorum. Tarihe geçen birkaç sözünü öncelikle ele almak istiyorum. ‘En büyük yenilgim, en büyük zaferimdir’ sözü büyük bir olgunluk ifadesi. Bu sözü 1950 seçimlerini kaybettikten sonra söylüyor. Zaferden kast ettiği, Türkiye’yi çok partili demokrasiye kazasız-belasız geçirebilmiş olması. İstisnasız bütün yenilgilerin bir de zafer yanı ve bütün zaferlerin bir de yenilgi yanı olduğunu düşünenlerdenim…
Bir diğer önemli sözü de: ‘Devlete kin yakışmaz, biz bu cumhuriyeti kanla kurduk ama insanla büyüteceğiz. Ben bunu Gazi’den öğrendim‘ sözüdür. Önemli işler yapmak için yola çıkanlar, bence hoş görülü ve bağışlayıcı olabildikleri oranda önlerindeki meselelere yoğunlaşabilirler, aksi halde enerjilerini ve zamanlarını gereksiz sürtüşmelerle heba edebilirler…
Hoşuma giden bir sözü de, ‘Hiç bir şey için aşırı endişe etmeyin. Bakarsınız yarın ya deve ya deveci ya da üstündeki hacı ölebilir‘ sözüdür. Bu söz bana bir Nasrettin Hoca fıkrasını hatırlattı. Timurlenk Nasrettin Hoca’ya bir eşek getirmiş, ‘ madem bu kadar ünlüsün, bunu konuştur yoksa kellen gider’ demiş. Hoca, ‘olur ama 10 yıl lazım’ demiş. Timur peki deyip gitmiş. Çevresindekiler Hoca’ya, ‘eşek hiç 10 yılda konuşma öğrenir mi’ demişler. Hoca da, ’10 yılda ya eşek ölür, ya Timur ölür, ya da ben ölürüm, konu kapanır’ demiş…
*****
İsmet Paşa 1. Dünya Savaşında müttefikimiz Alman subaylarıyla doğal olarak yakın çalışma içindeydi. Almanlar hakkında söyledikleri oldukça ilginç: ‘Türk-Alman ittifakı içinde beraber çalıştığımız Almanların, Alman İmparatorluğu menfaatine bir takım hesapları vardı. Bilhassa Suriye’de ve Arabistan’da hususi bir politika güdüyorlardı. Bize, yüzümüze karşı açıkça söylediklerine göre, Ermenilere yapılan muameleden son derece kırılmışlardı. Almanların Araplara karşı politikası büsbütün başkaydı. Onlara hususi bir muamele yapıyorlardı ve aslında harbi kazansalardı, yani Almanların istedikleri ölçüde kesin bir zafer kazansaydılar, onlardan kurtuluş kolay olmayacaktı. Açıkça görünüyordu ki, Türkiye’ye gitmek üzere gelmemişler’…
*****
İsmet İnönü’nün 30 Ekim 1923‘de başlayan başbakanlık görevi, hemen hemen kesintisiz olarak 1 Kasım 1937‘ye kadar 14 yıl sürmüştü. Başbakanlığının son dönemlerinde Atatürk’le bazı fikir ayrılıkları olduğundan bahsedilir. Vikipedi bu konuyu şöyle anlatıyor: ‘1936 yılında faşizmi incelemek üzere İtalya’ya gönderilen CHP Genel Sekreteri (Katib-i Umumi) Recep Peker‘in dönüşünde yazdığı TBMM üzerinde bir “Faşist Konsey” kurulmasını öngören raporu onaylayıp imzalaması üzerine Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk “Başvekil hazretleri anlaşılan yorgunluktan, önüne gelen raporları okumadan imzalıyor!” dedi ve kararı reddetti. Dersim İsyanı’nın bastırılması sırasında da düşünce ayrılıkları çıkınca Eylül 1937 tarihinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından başbakanlık ve CHP Genel Başkan Vekilliği görevlerinden alındı ve yerine Celal Bayar atandı’…
Tabii ki iki kişi arasındaki anlaşmazlık konusu veya konularının ne olduğunu gerçekte o iki kişiden başkası tam olarak bilemez. Yani Vikipedi’nin yazdıkları belki de meselenin özünden uzaktır, bilemiyoruz…
*****
Yazıyı tadında bırakmak için burada bitiriyorum. Sanıyorum bundan sonraki yazımı da Paşa ile ilgili yazıp, konuya nokta koyarım…