BU GÜZEL ŞEHRİ CEHENNEME ÇEVİRMEYİN!
Özellikle 17 Ağustos depremi sonrası Yalova, tarihinde görmediği bir değişime imza attı. Söz konusu büyük değişim ağırlıklı olarak ‘OLUMSUZ’ yönde gerçekleşti. Bir defa her şeyden önce son 26 yılda şehrin demografik yapısı değişti ve bu değişim ‘kültürel zenginlik’ yerine ‘kültür erozyonuna’ yol açtı. Örneğin; yaya kaldırımları yıllar önce yayalarındı, ancak son yıllarda yayalara ait olması gereken yaya kaldırımları bisiklet ve motosiklet sürücülerinin yayaları rahatsız ettiği güzergahlar haline dönüştü. İnsanların birbirine saygısı ve tahammülü kalmadı; sokaklar mutsuz ve huzursuz insanlardan geçilmiyor.
Şehrin demografik yapısındaki uyumsuzluk, katlanan nüfus ile birlikte birçok sorunu da beraberinde getirdi. Şehir yüzölçümü zaten sınırlıyken, deprem sonrası şehir merkezi farklı alanlara yayılabilir, böylelikle trafik ve ulaşım rahatlatılabilirdi; bu olmadı. Tersane bölgesi ve yeni yeni yapılanan OSB’ler nüfusu her geçen gün artırırken, artan nüfusun ihtiyaçları ile doğru orantılı bir planlama yapılamadı.
Yalova şehri çeyrek asırdır zemin+3 kat uygulaması ile 45-50 yıllık eski ve yorgun binalara mahkum edildi. Son aylarda kentsel dönüşüme sokulan bir elin parmağını geçmeyecek sayıdaki binanın dönüşümü de yaraya merhem olamadı. İşin en acı tarafı ise, yerel seçilmişler arasında bir fikir birliği oluşmadı; muhalefetteki seçilmişler ‘hükümet destek versin, binalar yenilensin’ diyor. Oysa; hükümet ekonomik anlamda destek verse de vermese de, asıl yapılması gerekenin yeni bir planlama ile ‘ada bazlı kat yüksekliği uygulamasına gitmek’ olduğunun farkında bile değiliz. Şehri yönetenler maalesef pratik zekaya ve vizyona sahip değiller. İmar düzenlemesi ile ada bazlı uygulamanın şehir merkezinde insanların can güvenliğini sağlayacak deprem güvenli binalara kavuşmalarının yanında aynı zamanda trafik ve ulaşımı da rahatlatacağını; yeşil alanlar, park alanları kazanılacağını, şehre estetik değer katılacağını görmüyorlar; göremiyorlar. Yönetenler görmüyor, ancak toplum da duyarlı değil; yönetenleri buna zorlamıyor, talepkar olamıyor.
Devletin ilgili kurumları büyük firmalara, şirket ve holdinglere ses çıkarmıyor; denetim mekanizması işlemiyor. Sanayi atıklarının yıllardır nereye depolandığını bilen yok. Yalova’nın doğu bölgesinde çevresel riskler had safhada; hesap soran yok. Tersane binaları Osmangazi Köprüsü’nün içine kadar girdi; ‘Ne yapıyorsunuz?’ diyen yok. Sanayi yapılanmasında mahkeme kararlarına uyulmuyor, ‘Siz yasa ve yönetmeliklere; kanun ve nizama nasıl uymazsınız?’ diye soran yok.
Yalova il olduktan sonra özellikle Bursa’dan bağlanan Armutlu ilçesi bir türlü Yalova vilayetinin bir parçası olamadı. Ne Yalova Armutlu’yu ne de Armutlu Yalova’yı kabullenemedi, benimseyemedi. Kaldı ki; Termal Kaplıcalar ile Koru, Çınarcık, Teşvikiye, Kocadere gibi şehrin doğa harikası belde ve ilçeleri bir türlü hak ettiği değeri bulamadı. Bu bölgelerdeki göller, yaylalar, şelale ve ormanlar bütünsel bir planlama ile Yalova şehrinin turizm lokasyonları, batıdaki uzantıları olması gerekirken, merkezdeki dağınıklık bu bölgelerin gelişim sürecini de son derece olumsuz etkiledi.
Saymakla bitmeyecek sorunların ortak akılla, ortak bir planlama ile ele alınıp, yerel yönetimlerin bürokrasi ve üniversite ile el ele vererek çözüm yollarını araması gerekirken maalesef günlük politikalarla, günü kurtarma çalışmalarıyla, rutin iş ve işlemlerle kendi kendimizi kandırmaya devam ediyoruz. Batısındaki doğa, tarih ve turizm değerleri ile doğusundaki ‘sağlıklı’ bir sanayi yapılanması şehre başta ekonomi olmak üzere her alanda büyük kazanımlar sunabilecekken, deprem sonrası 26 yılını heba eden Yalova, bu gidişle bir 26 yılını daha heba edecek gibi görünüyor. Maalesef şehrin genel görünümü ve gidişat böyle.