yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
32,4033
EURO
34,7788
ALTIN
2.396,43
BIST
10.208,65
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Hafif Yağmurlu
16°C
Yalova
16°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Açık
20°C
Pazartesi Açık
21°C
Salı Az Bulutlu
23°C

VİTAMİN HAPLARI YARARLI MI, ZARARLI MI?

09.05.2022 17:43
0
A+
A-

 

Çocukluğumda sürekli hasta olurdum. Babamın benim için tuttuğu sağlık dosyama uzun yıllar sonra baktığımda gördüm ki, neredeyse her ay ya anjin olmuşum, ya grip/soğukalgınlığı, ya da en azından nezle. Ve sürekli ilaç alıyorum. Rahmetli babam bilime inanmış bir insandı ve tıbbın çok doğru bir yolda ilerlediğini düşünüyordu. Bunları kelimelerle ifade etmiyordu ama böyleydi. 60’lı ve 70’li yıllarda, biraz bilinçli, biraz mürekkep yalamış herkesin düşüncesi zaten bu yöndeydi (belki bu gün de bu durum çok farklı değildir).

Sürekli bir antibiyotik bombardımanı altındaydım. Sonradan anlıyorum ki, bu bombardıman bağışıklık sistemimi çok zayıflatıyordu ve beni bir sonraki hastalığa son derece açık hale getiriyordu. Ama kabahat babamda değildi, doktorlar böyle yönlendiriyorlardı ve o bildiğinin en iyisini oğlu için yapmaya çalışıyordu. Tam olarak, sakınılan göze çöp batıyordu, sürekli. Aslında sorunun kaynağı tamamen ortadaydı, meslekten birinin istekli bir bakışıyla kolayca görülebilirdi. Ama o günün bilimine iman etmiş doktor ordusunun, süreçleri sorgulama yeteneği o tarihte sanıyorum yoktu (şimdi ne kadar var onu da bilemiyorum).

İlaçlardan oluşan bu kısır döngü yarar değil zarar getiriyordu. Bunu sanıyorum babam da hissediyordu ama ıhlamurdan başka doğal çözüm önerebilecek birisi etrafımızda yoktu. Bir tek rahmetli Rahmiye teyzemin (annemin ilkokuldan beri arkadaşıydı, adı bir süre önce TUFAG Vakfına verildi) annesi Pakize hanımteyze, bademciğe parmak ucunda karabiber veya toz şeker basmak gibi alternatif bazı yöntemler öneriyordu. Lokman Hekimden beri hastalıklara karşı uygulanan doğal yöntemler, bilimin bunları fersah fersah aştığı yanılgısıyla çöpe atılmıştı. Büyük Öğretmen İbn-i Sina ve benzerlerinin yazdıklarını okuyan artık kalmamıştı. Onların adı, ‘koca karı ilacı‘ydı ve artık terk edilmişlerdi (son 30 yıldır itibarları artan bir hızla iade ediliyor ama bu sefer de bu alanda para kokusu alan tüccarlar hızla meseleyi hem ticarileştiriyorlar, hem de değersizleştiriyorlar, maalesef)…

*****

Antibiyotiklerin yanında sürekli olarak bir de vitamin alıyordum. Hap halinde olanların dışında eriyenleri de vardı. Babamın o eriyen vitaminleri bardakta karıştırarak yanıma doğru gelişinin sesi hala kulaklarımda…

Vitaminleri sadece hastalandığımda değil, çoğu zaman takviye olarak da alıyordum. 80’li yılların sonuydu, eczacı bir arkadaşım bana vitamin satmak istemiyordu çünkü vitamin haplarını iyi bir takviye aracı olarak görmüyordu, hatta bir gün kocası, ‘Ahmet istiyor, sen neden satmıyorsun’ diye karısına çıkışmıştı.

Yani yaşım neredeyse 30’du ama ben hala uyanamamıştım ve bellediğim eski ekolü devam ettirmeye çalışıyordum. Ancak bu eczacı arkadaşımın tavrı gibi olaylar, beni bu konuda yavaş yavaş bir bilince eriştirmeye başladı…

*****

Artık mızrak çuvala sığmamaya başladığı için, sağlık sektöründe ezici çoğunluğu oluşturan ortodoks tıp bilimine iman etmiş olanların bir bölümünün, vitamin meselesinin aleyhine seslerini çıkarmaya başladıklarını görüyoruz (tabii bunlar sektörün daha dürüst bir kesimini oluşturuyorlar).

Mesela Mustafa Çetiner diyor ki, ”“Vitamin-mania” diye adlandırdığım gereksiz vitamin tüketimi, sadece Türkiye’de değil, başta batı dünyası olmak üzere bütün dünyada son derece yaygın bir durum. ABD’de Hastalık Kontrol Merkezi verileri; her iki Amerikalıdan birinin, günde en az bir veya daha fazla vitamin ve gıda takviyesi kullandığını ortaya koyuyor. Bu ürünlerin tüketimi o kadar popüler bir hale geldi ki, sadece ABD’de vitamin ve gıda takviyelerine her yıl 31 milyar dolar harcanıyor. Kısa süre önce John Hopkins Tıp Fakültesi tarafından yapılan bir çalışmanın sonuçları, özellikle multi-vitaminler, selenyum, A, C, E, B6 vitamini, D vitamini, kalsiyum ya da demir kullanımının yaşam sürelerimizi uzatmadığını, kalp sağlığımıza olumlu bir etki göstermediğini  ortaya koydu. Yani bu ürünleri kullanmak sadece cebimizdeki parayı boşaltıyor. Çalışmanın en şaşırtıcı sonucu kalsiyum ve D vitamininin birlikte alımının inme riskini 17% arttırıyor olması. Bu ilginç veriyi ilerleyen günlerde bilim dünyasının ciddiye alıp araştıracağını düşünüyorum…”

*****

BBC gibi ortodoks bilimin önemli bir kalesinde bile şu tür cümlelere rastlamaya başladık:

”1970-80’lerde fareler üzerinde yapılan deneylerde diyetlerine antioksidan takviyesi yapılarak ya da doğrudan damardan şırınga edilerek, yaşlanmanın ve hastalıkların önüne geçilmeye çalışıldı ama sonuç alınamadı. İnsanlarla yapılan uzun süreli klinik deneyler de pek olumlu sonuç vermedi. 1994’te 50’li yaşlarında 30 bine yakın Fin’li ile yapılan deneyde gruptakilerin yarısına antioksidan özelliğiyle bilinen beta-karoten verilmiş, bu grupta akciğer kanserinde yüzde 16 artış gözlenmişti. Daha sonra menopoza girmiş Amerikalı kadınlara 10 yıl boyunca B vitamininin bir türü olan folik asit verilmiş, bu grupta, takviyeyi almayanlara oranla meme kanserinde yüzde 20 artış kaydedilmişti. 1996’daki başka bir deneyde 1000 sigara tiryakisine dört yıl beta karoten ve A vitamini takviyesi verilmiş, bunlardaki akciğer kanseri ve ölüm oranında yüzde 28 artış görülünce deney çabuk bitirilmişti.”

*****

Kopenhag Üniversitesi öğretim üyeleri, 233 bin kişiyi içeren 68 araştırmayı bir araya getirip inceledi. A, C, E vitaminlerinin, beta karoten ve selenyumun hiçbir kalp koruyucu etkisi olmadığı ortaya çıktı. Bazı durumlarda beta karoten, A ve E vitaminlerinin zararlı bile olabileceğini düşündüren veriler vardı.”

*****

Dr. Murat Kınıkoğlu ise şunları söylüyor: C, E, omega 3 ve selenium gibi bütün vitaminlerden özellikle multivitaminlerden uzak durulması gerekir. Boşuna içiyoruz. Faydalandık zannediyoruz ama araştırmalar hiçbir faydasının olmadığını gösteriyor. İlaç firmaları B12 vitamininin unutkanlığa iyi geldiğini iddia ediyorlar ama maalesef unutkanlığı olup da B12 vitamini kullanıp unutkanlığı geçen birisini ben bu zamana kadar görmedim. Eksik olan vitamini alırken fazla olan da yükseliyor. E vitamini ve Selenium fazla kullanıldığında kanseri tetiklediği gösteriliyor. B12 fazlasının Akciğer Kanseri riskini artırdığı biliniyor.”

*****

En son pazartesi sabahı radyoda D vitamininin Covid-19’a iyi geldiğini iddia eden bilimsel makalelerin geri çekildiğini öğrendim. Oysa bu konuda neredeyse herkes ittifak halindeydi. 2 yıldır üstüne toz kondurulmayan bu iddia bile çürük çıktı.

Sağlıklı olabilmek için ortodoks tıbbın yani sağlık endüstrisinin ürettiği çarelerden (vitaminler de dahil), medet ummanın beyhude bir çaba olduğuna inanıyorum (tabii ki yanılıyor olma ihtimalim var). Yapılması gereken; insan doğasına olabildiğince uygun yaşamak, bence. Mesela olabildiğince paketlenmiş ürünlerden, gıda sanayiinin elinin bir şekilde bulaştığı ürünlerden uzak durmak yani olabildiğince doğal/dengeli/kafi beslenmek (doğal bir meyvanın bile kalmadığını biliyorum, bu nedenle olabildiğince doğal diyorum), hareketsiz kalmamak ve de belki de bunlardan daha önemlisi, zihnimizi rahat/temiz tutmak (bence en zoru da bu). Hasta olduğumuzda ise, maalesef ciddi alternatif tıp merkezleri olmadığı için, daha az ilaç veren, daha az ameliyattan söz eden doktorlara yönelmek ve vücudumuzun içinde bizi iyi etmek için çabalayan milyarlarca doktora teslim olmak, dinlenerek, bol su içerek ve zihnimizi temiz tutmaya çalışarak onların işlerine yardımcı olmak gerekiyor. Sonrasını ise tevekküle bırakmak…

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.