Yalova…
Yıllar önce bucaktı…
Sonra ilçe oldu…
Ve en nihayetinde; vilayet…
Yüzölçümü ülkenin en küçük illerinden biriyiz…
Buna karşılık nüfusu en hızlı artış gösteren vilayetlerin de başında geliyoruz…
Merkez; bir arada toplanmış…
Bankalar, resmi kurumlar, ticaret alanları, iş merkezleri, AVM’ler, konutlar…
Hatta spor tesisleri, eğitim alanları, sağlık tesisleri…
Velhasıl kelam…
Aklınıza her ne gelirse…
Hepsi bir arada; iç içe…
Bu tarif edilen karmaşanın içerisinde sadece deprem sonrası Hacımehmet ovasındaki yapılaşma bir nebze nefes aldırmış şehre; hepsi o…
Zaten iki oda-bir salon olan, üç cadde-beş sokaktan oluşan Yalova’da…
Bir de cadde ve sokakların darlığını düşünün…
Park sorununu düşünün…
Araç ve nüfus sayısını düşünün…
Tüm bunları…
Hepinizin günün her saati görüp yaşadığı bu dağınık manzarayı niçin gündeme getiriyorum?
Niçin bilinen tekrarı dillendiriyorum?
Bakın…
Yalova merkezde herhangi bir cadde-sokakta, herhangi bir noktada durun. Yan yana, bitişik nizam binalara şöyle bir kafanızı kaldırıp bakın…
Aynı adada, birbirine bitişik 2, 3, 4, 5, hatta 6 katlı binaları görüyorsunuz; değil mi?
Bu ne demek?
Yıllar önce şehrin ilk söz sahipleri 2 ve 3 katla sınırlı tutmuşlar; yapılaşmayı…
Zaten Bahçelievler dediğimiz mahalle de adını bu özelliğinden alıyor…
Sonra gelenler çıkmış 4 kata…
Ve çıkış o çıkış…
Gelmiş 5 ve 6 katlar…
Kaldı ki; 7 ve 10 katlı binaları da biliyoruz; şehrin merkezinde…
Meşhur hikayede SARI ÖKÜZÜ VERİNCE SÜRÜ ELDEN GİDİYOR YA…
‘Bir kattan ne olur; verelim gitsin!’ diyenler sonrasında işte bakın nasıl rezil bir manzaraya çanak tutmuşlar; o yıllarda…
‘Ayıkla pirincin taşını’ misali; bugün neleri konuşuyoruz?
Çok katlı, çarpık yapılaşmanın önünü kesemedik; yıllar boyu…
Her gelen fazlasını, daha fazlasını; çok daha fazlasını verdi…
………………….
‘5 kat yıkılırsa 5 kat, 6 kat yıkılırsa 6 kat’ dedik ya yıllarca…
Bunu çok katlı yapılaşmayı sevdiğimiz ve onayladığımız için söylemedik…
“Madem böyle bir halt edilmiş bu şehirde; o binalarda oturan insanları 4 katla sınırlayamazsınız. 6 katı yıkıp yerine 4 kat yapmalarını bekleyemezsiniz insanlardan. Sırf bu nedenle, en azından yıkılacak binalarda kat sayıları korunmalı ki yapılarda dönüşüm başlayabilsin.”
İşte tam da bunu istedik ve söyledik…
Yıllar sonra anlayan birileri çıktı ve Mustafa Tutuk ile ekibi nihayetinde bu yönde bir karar aldı; şimdi uygulamayı bekliyoruz…
…………………
Hazır girmişken şu kat sayıları meselesine…
– Aslında şehrin planlarına olan sadakatsizlik…
– Aslında imar planlarındaki Ali-Cengiz oyunları…
– Aslında adamına göre muamele ve yine adamına göre konut alanlarının ticari alanlara, yurt alanlarına çevrilmesi meselesi…
Yalova’nın önümüzdeki birkaç yılında en çok konuşulacak ve tartışılacak; kim bilir, belki de mahkemelere taşınacak, hatta ve hatta birilerine ciddi cezaların çıkacağı konular bunlar…
Yalova’da imar alanında yaşanan rezaletleri önümüzdeki süreçte daha teferruatlı ele alacağız elbette…
Ancak bugünkü yazımı iki farklı zaman diliminden iki farklı ‘KULAĞA KÜPE’ sözlerle tamamlamak istiyorum…
Zamanın Yalova Valisi Prof. Dr. Yusuf Erbay, Çevre Düzeni Planı’nı Yalova halkına sunarken, “Lütfen altını çizin. Bu planlar, Yalova şehrinin anayasasıdır. Deldirtmeyin. Kişisel ve kurumsal menfaatler uğruna planlarla oynanmasına müsaade etmeyin. Siz Yalovalılar olarak bu planları korumazsanız, şehrin geleceği korumasız kalır; imar yolsuzlukları, rant paylaşımları alır başını gider” demişti…
Ne dersiniz?
Haksız mıymış Sayın Erbay?
Yine aynı şekilde…
TEMA’nın kurucusu değerli büyüğümüz Merhum Hayrettin Karaca ile deniz otobüsünde sohbet ediyoruz ve bir taraftan da Yalova iskelesine yaklaşıyoruz. Sahil görünmeye başlıyor ve aynen şöyle diyor Merhum: “Bak bakalım; ilk anda ne görüyorsun?”.. “Yalova sahili” diyorum; olmuyor.. “Balıkçı barınağı” diyorum; tutmuyor.. “Dere” diyorum, “kayık” diyorum, “iş yerleri-insanlar” diyorum; “Hayır” diyor…
İşte Merhum’un o sözleri: “Güzelim Yalova’ya bu noktadan bakıldığında dikkatini çekmesi gereken, çok katlı binalardı. O binalar yüzünden şehrin geri kalanı görünmüyor bile. Böylesi bir yapılaşmaya müsaade edenlere ne demeli; bilmem ki!”
Bugünlük bu kadar…
Kalın sağlıcakla…