Kelime anlamı olarak özgürlük; birinin engellenmeden ve sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. Demokrasi ise halkın; veya orjinal Atina Demokrasisindeki anlamıyla özgür erkek yurttaşların, yönetimde olmasıdır. İnsanımıza aynı şeymiş gibi geliyor ama değil.
Demokrasi, zaten Atina’da bir deney olarak ortaya çıkmış ve aslında başarısız olmuş bir yönetim biçimidir. Atina demokrasisi, devrin filozofları tarafından da ciddi şekilde eleştirilmiştir. Günümüz dünyasındaki demokrasiyle Atina demokrasisi arasında farklar var elbette. 20. yüzyılın önemli yazarlarından Oswald Spengler ve Carl Schmitt ise günümüzdeki Liberal Demokrasinin aslında Plütokrasi olduğu görüşündedir. Günümüzde özellikle Demokratik sayılan ülkelerde Devlet mefhumu, birilerinin adeta oyuncağı haline gelmiştir. O ülkelerde devlet adamları Rusya ve Çin gibi örneklerin aksine gerçekten muktedir değildir. Kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı, hukukun üstünlüğü, güçlü medya gibi şeyler aslında devletin kendilerine söz geçirmesini istemeyen, ama kendilerinin devlete söz geçirebilmesini isteyenlerin kullandığı argüman ve sloganlardır. Ayrıca şu da unutulmamalıdır ki halkın önüne en ufak bir sandık konulmasa bile hiçbir düzen, halkın en azından bir kısmının desteği olmadan kendi varlığını uzun süre sürdüremez.
Batı ülkelerinde günümüzde sözde demokrasiyi ve özgürlükleri korumak adına, insanların hakları ve özgürlükleri giderek sınırlandırılıyor. O ülkelerdeki göçmenlerin yaşadığı sıkıntıları hepimiz biliyoruz. Ama o ülkelerde sadece göçmenler değil aynı zamanda yerli halkın yoksulları da ciddi sıkıntılar yaşıyor. Zaten o ülkelerdeki sağ ve sol popülizm’in yükselmesinin nedeni de bu. Ama tabi oraların müesses nizamı böyle politikacıların ipleri eline alamaması için sandık hileleri de dahil olmak üzere ellerinden gelen herşeyi yapıyor. Özellikle Avrupa’daki sınırlamalarının kökeninin tekrardan Hitler gibi liderlerin yükselmemesi için olduğu söylenir ama Batı ülkelerinin pek çoğu Hitler dönemi standartlarıyla bile karşılaştırıldığında çok da özgür sayılmaz. ABD ise nispeten daha özgür ama gene orada da çok ciddi problemler mevcut. Ve şu da var ki bunun mağduru sadece göçmenler değildir; yerli halkın yoksulları da inanılmaz derecede mağdurdur. Halkın çok mutsuz olduğu o ülkelerde müesses nizam yerliler ile göçmenler ve azınlıkların bir araya gelebilmesini engelleyerek varlığını sürdürebiliyor ama aslında oraların müesses nizamı oldukça zorda.
Bana sorarsanız günümüzde dünyanın en özgür yerleri aynı zamanda dünyanın en geri kalmış yerleri. Buraların insanları aslında çok da özgürlükçü değil ama oralarda devlet otoritesi oldukça zayıf ve özellikle rüşvet gibi şeyler de oldukça geçerli olabiliyor. Ayrıca özellikle Kongo ormanlarında oldukça ıssız yerler de mevcut. İlginç bir şey anlatmak istiyorum: Somali’de Siad Barre’nin devrilmesinden sonra ülkenin güneyinde fiilen devlet otoritesinin olmadığı birkaç yıllık bir periyod yaşandı. Bu dönemde o bölge, devletin olduğu komşularından daha kötü durumda değildi ve bazı alanlarda da komşularından daha iyi durumdaydı. Ama Somali Korsanları ortaya çıkınca ve Cihatçılar idareyi ellerine almaya da başlayınca, dış dünya müdahale etmek zorunda kaldı. Şu anda ise bir devlet var ama halk o devletten çok da memnun değil ve yabancı askerlerin oradan çekilmesi durumunda özellikle Cihatçı unsurlar idareyi tekrar ellerine alabilir.
Türkiye’de günümüzde İslamcıların bir kısmı dışında demokrasiye eleştirel bakan pek kimse yok. Ama mesela Çin’de kendi sistemlerinin neden Batı demokrasilerinden daha iyi olduğu ile ilgili görüşler belirten entellektüeller var. Tabi maalesef Türkiye’nin yüzü tamamen batıya dönük ve Çin gibi diğer güçler ile ilişkilerini minimumda tutuyor. Ama aslında sadece Çin bile binlerce yıllık bir medeniyettir ve hatta Avrupa’yı günümüze getiren pusula ve kağıt gibi şeylerin bazılarının orjinal ülkesi de Çin’dir. Maalesef İslam’ın erken dönemlerinde de diğer pek çok medeniyetin aksine Çin’in birikiminden yararlanma şansımız pek olmadı. İtiraf etmeliyim ki Konfüçyüsçülüğe fazla ısınamadım, ama özellikle Konfüçyüsçülük karşısında daha geri planda kalmış Taoist ve Legalist klasiklere ve görüşlere zaafım var.
Türkiye’den bir örnek vermek gerekirse Necip Fazıl ve talebesi Salih Mirzabeyoğlu, demokrasi değil aydınların sosyal hiyerarşinin en üstünde olduğu bir diktatörlük hayal etmektedir. İlginç bir şekilde aslında dünya görüşü çok farklı olan 27 Mayısçı ve sonrasındaki darbe girişimlerinde bulunan subaylar ile destekçileri de bu konuda Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu ile birleşiyorlardı. Batıda da mesela örnek verdiğim Oswald Spengler ve Carl Schmitt gibi demokrasi karşıtı entellektüeller vardı ancak bu isimler günümüz dünyasında arka plana itildi ve bundan dolayı da günümüzde bu kişilerin görüşleri çok yayılamıyor. Zaten Ayn Rand’ın bile çok bilinmediği ve Cemil Meriç ile İdris Küçükömer gibi farklı fikirleri yüzünden ana akım tarafından dışlanmış aydınların da bulunduğu Türkiye’de demokrasi karşıtı batı entellektüellerinin bilinmemesi çok şaşırtıcı değil. Çin hakkında ise pek çok nedenden dolayı dediğim gibi doğru düzgün bir ilişki ve alışveriş dahi yok.
Demokrasinin beşiği sayılan batı ülkelerinde, düzenin ihtiyaç duyduğu zaman çok kutsal dedikleri hak ve özgürlüklere, çok sert kısıtlamalara gidebiliyorlar ve bizim gibi ülkelerin yaparken kılıf aramaya gerek duymadığı uygulamaları da tıpkı Yahudilerin Cumartesi günü yasaklarının etrafından dolaşmak için icad ettiği Kaşer Lambalar gibi, ‘Yalan Haber’ ve ‘Nefret Suçu’ gibi kılıflar bularak canlarının istediği gibi yapabiliyorlar; tabi Yalan Haberden, Nefret Suçundan ve hatta sözde çok karşı oldukları komplo teorileri yayıcılığı gibi şeylerden de ihtiyaç hissettikleri zaman hiç de geri kalmıyor bu ülkelerin müesses nizamları.
Bir başka örnek daha vermek gerekirse, özellikle müesses nizamın aleyhine olan bir konuyu araştırdığınızda Yandex‘te çıkabilen çok ciddi şeyler mesela diğer pek çok arama motorunda çıkmıyor. Bu sansür değilse nedir? İlginç ve çarpıcı birşey söylemek gerekirse sözde özgürlüğün beşiği olan ve gerçekten batının geri kalanına karşı en azından bir tık daha özgür olabilen ABD’deki muhafazakar yayınlara ve görüşlere ancak Yandex gibi arama motorlarıyla ulaşabilirken daha ana akım olan pek çok arama motoruyla ulaşmanız pek mümkün olamıyor. İnanılmaz uç şeyleri dahi önemli hak ve özgürlüklerden sayabilen küresel müesses nizam neden işine gelmeyen bu kadar çok şeyi sansürlüyor? Bizim neyi bilmemizden korkuyor? Yoksa düşünmemizden ve sorgulamamızdan mı korkuyor? Nazi Almanyasında kitaplar yakılıyordu. Sovyetlerde de inanılmaz bir sansür vardı ve Anti Komünist blok bunu sözde şiddetle eleştiriyordu. Ama ilginç bir şekilde o zamanlar özgürlüğün sesi olmuş ‘Samizdat’ yayınlarının ana yurdu olan ülke günümüzde Yandex ile bir nevi Samizdat arama motoru çıkartmış durumda.
Max Stirner, Nietzsche, Ayn Rand ve LaVey; modern batı felsefesinde ‘katı bireyciler’ kategorisini oluşturur. Bu kimseler, bireyciliğin ve bireysel özgürlüklerin en ateşli savunucularıdır. Ancak özellikle Nietzsche, demokrasiye pek de iyi bakmaz. Aynı şekilde Ayn Rand da Anarşizme, hak ve özgürlükleri koruyacak bir devletin hiç olmamasının, sonunda toplumculuğa evrilmesinden korktuğu için olumsuz bakar. Katı bireyci filozoflardan Nietzsche dışındakiler Türkiye’de pek bilinmez çünkü özellikle Ayn Rand’ın dünya görüşü; ülkemizde gerek sağcıların, gerekse de solcuların dünya görüşleri açısından oldukça sakıncalı bulunmaktadır. Ülkemizde Demokrasi ve Özgürlük birbirinden ayrılamıyor. Ama ilginç bir şekilde ülkemizde Demokrasiye karşı çıkan insan sayısı oldukça azdır ancak tam tersine Özgürlükleri gerçekten savunan insan sayısı da oldukça azdır. Bu durumu da ben gerek Ayn Rand, gerekse de Carl Schmitt gibi kendi ülkelerinde nispeten kıyıda köşede kalmış ama gene de çok önemli olan kimselerin kendi ülkelerinde o kadar da öne çıkamamış olması ve ülkemizdeki muazzam batı hayranlığının batıda ana akım sayılan yazarları çok öne çıkarıp daha geri planda kalmış olanları umursamıyor olması; ama özellikle de ülkemizdeki gerek sağ gerekse de sol hakim çevrelerin işine hiç gelmiyor olması nedeniyle de baskılanmış, sansürlenmiş ve reddedilmiş olmasına bağlıyorum.
Düşünmeliyiz sorgulamalıyız! Düşünmek ve sorgulamak ile demokrasi dediğimiz şeyi aynı şey olarak görmek doğru bir davranış olmayacaktır. Küresel müesses nizam ne kadar sansürlerse sansürlesin sonunda hakikatler bir şekilde yolunu bulacaktır. Sovyetlerde bile ciddi aydın hareketleri çıkabilmişti sonuçta!
Düşünün sorgulayın! Düşünmezseniz sorgulamazsanız kaybeden siz olursunuz! Gerçekten şunu düşünün: Kendiniz ve çocuklarınız için ne istiyorsunuz? Ve doğru yolda olduğunuzdan gerçekten de emin misiniz?