Hazineden valiliğe.. Valilikten belediyeye.. Belediyeden valiliğe.. Valilikten bir kez daha belediyeye.. Bumerang misali; bir gidiyor bir geliyor. Komedi filmlerine taş çıkartacak takas girişimleri Yalova’da günün konusu.
Hatırlanacağı gibi; geçtiğimiz günlerde Köylere Hizmet Götürme Birliği’nin de başında olan Sayın Vali Yardımcımız, emniyet binası ile dereağzındaki mahkemelik binanın takasını ‘kamuda olan kamuya geçecek!’ şeklinde değerlendirmiş, bu açıklaması yerel basında geniş yer bulmuştu.
Ortada mahkemelik bir süreç var, tazminat talepleri gündemde. Takas dediğiniz sorunsuz taşınmaz üzerinde olur. Şimdi yetkililere bir kez daha soruyoruz: Kamu zararının takası mı olur Allah aşkına!
…………………..
Takası istenen iki binadan biri sorunsuz-sıkıntısız emniyet binası. Yeni binasına geçen bu değerli kurumumuz, dolayısıyla belediyeden tahsis edilen binayı tahliye ediyor. Burada bir problem yok. Belediye de söz konusu binayı en güzel şekilde değerlendirmek istiyorsa; bunda da bir mahzur yok. Sıkıntı; takas için önerilen dereağzındaki tepeden tırnağa problemli bina. Eskiden Yalova köylüsüne buzhane olarak hizmet veren metruk yapı, ne yapıldı edildi, özel sektöre kiralandı. Burada kiralamayı yapan valilik, daha doğrusu, valiliğe bağlı birlik. Sonrasında sürekli bir tartışma, sürekli bir itiş-kakış. Kiralayan da kiracı da kamuoyunu fazlasıyla meşgul ettiler, etmeye devam ediyorlar. Sonucu yargı kararı belirleyecek, dolayısıyla bizim burada kim haklı, kim haksız şeklindeki yorumlara girmemizin bir manası yok.
Yalova belediyesinin yapması gereken şey çok basit aslında..
Bir; her gün üzerine faiz işleyen vergi veya SGK borçlarına karşılık binayı değerlendirebilirsiniz.
İki; sorunsuz ve sonrasında rahatlıkla değerlendirebileceğiniz, zarara uğramayacağınız bir taşınmaz ile takas edebilirsiniz.
Ancak; belediyeyi zarara uğratmayacak bir tutum sergilemek yerine, ‘Zaten bizim belediye olarak başka bir sorunumuz yok, boş vaktimiz de çok. Alalım bu mahkemelik, tazminat riski olan yapıyı, bol bol polemiklerle uğraşalım, dertsiz başımıza dert açalım’ dercesine tavır sergilemek de neyin nesi?
Hakikaten inanmakta zorluk çekiyoruz..
Çok şey mi istiyoruz bu şehrin seçilmişlerinden-atanmışlarından..
Yasalara saygılı olun, mahkeme kararlarına uyun, hukuk dışına çıkmayın, kamuyu zarara uğratmayın. Yaptığınız ve yapacağınız işlerde şeffaf olun, net olun, hesap verebilir olun..
Bu kadar; hepsi bu kadar!
………………….
İlginç bir detay daha..
Sayın Vali Yardımcısı, ‘kamuda olan kamuya geçecek’ derken ilave etmeyi de unutmuyor: “Bir tazminat söz konusu olursa Birlik olarak biz öderiz!”
Allah aşkına, devlet yöneten insanların biraz daha sorumlu, biraz daha ciddi olmaları gerekmez mi? Ne demek, ‘tazminat çıkarsa biz öderiz?’
Arkadaşlar; kurum niye ödesin, devlet niye ödesin, sizin kamu zararı olarak adlandırdığınız olay, keyfe keder, sorumsuzca yaptığınız bir işlem sonrası, bile bile, göz göre göre ortaya çıkan bir tablo. Ne kadar kolay; at yanlışa imzayı, sonra ödesin zararı kamu, yani devlet, yani millet!!
Bakın..
Kamuda zarar olmaz mı; olur. Kamuya faydalı bir iş yapmak isterken bazen ticari zarara yol açabilirsiniz ve bu hoşgörü ile karşılanabilir. Ya da çok iyi niyetle bir adım atarsınız, fakat hesabınız tutmaz, yapılan incelemelerde bir kasıt olmadığına kanaat getirilir ve söz konusu kamu zararı makul karşılanır.
Ancak; göstere göstere, akıl almaz biçimde, devlete ait bir araziyi özel sektöre kiralayacaksınız, sonrasında doğan hukuki problemlerle mahkemelik olacaksınız. Ticari bir firma kalkacak, devletin kurumuna dava üstüne dava açacak, böylesi bir olaya çanak tutacaksınız. Ondan sonra da mahkeme sonuçlanmamışken, onca gürültü patırtı arasında, apar topar, sorunlu mülkü takas yoluna gidecek ve işin içinden sıyrılacaksınız. Ve bir de kalkıp, “Biz bu takası yapalım, yükten bir kurtulalım. Ola ki tazminat çıkarsa, onu da biz Birlik olarak öderiz” diyeceksiniz.
Mübarekler; sanki ceplerinden ödeme yapıyorlar. Sanki aile şirketlerinin zararını aile bütçesinden karşılıyorlar!
Zarara sen imza atacaksın, ama çıkan faturayı devlete-millete keseceksin!!
…………………….
Hani hep yerelin güçlendirilmesi, yetkilendirilmesi gerektiğini söylüyor, yerel kurumların etki alanlarının genişletilmesini savunuyoruz ya.
Acaba hata mı yapıyoruz?
Ankara’dan oldu bittilere karşı çıkan, direnen bizler..
Bilinmeli ki..
Yerel kurumların saçmalıklarıyla da muhatap olmak istemiyoruz.
Biri kalkar, İl Özel İdare’ye ait Yalova’nın en güzel yerindeki araziyi, kamuoyunu bilgilendirmeden, ortak mutabakat sağlamadan, içeriği bilinmeyen bir yatırım planlaması ile birilerine satmaya ya da hasılat paylaşımı ile devretmeye hazırlanır.
Bir diğeri kalkar, yıllarca Yalova köylüsüne soğuk hava deposu olarak hizmet eden bir binayı özel sektöre kiralar, başına iş açar.
Bir diğeri, Ata mirası toprakları, arboretum arazisini parsellere böler, üç kuruşa satar. Aradan yıllar geçer, bu defa yerine gelen, bir şeyleri düzelteceğim derken, yasal olmayan uygulamalarla, imarlı araziyi kullanılamaz hale getirir, yeşil alana çevirir. Ardından, planlar bozulur, aldığın karar yok hükmüne geçer ve güzelim arazilerin akıbeti iyice belirsiz hale gelir.
Taş ocakları, maden ruhsatları için gelen-gidenin ardı arkası kesilmez. Kimi yerel müttefiklerle işleri çözmeye çalışır, kimi Ankara’dan iş bitirmeye çabalar. Şehrin yer altı kaynakları, yer üstü zenginlikleri tepeden tırnağa talan tehdidi ile karşı karşıya bırakılır.
……………………..
Yorumlarımızda YALOVA’NIN SAHİBİ YOK dediğimizde bazı siyasiler-seçilmişler çok bozuluyorlar, darılıp güceniyorlar. Ama maalesef gerçek bu. Şehrin sahibi olsa, lafla değil, gerçekten sahibi olsa, bu denli sorumsuzca işlere imza atılabilir mi, yasalar bu denli çiğnenebilir mi; adaletsizlik, hukuksuzluk bu denli tavan yapabilir mi?