Şöyle bir benzetme yapalım ve soru ile başlayalım. Herhangi bir mesleği seçerken veya iş başvurusunda bulunurken kaç kişi çok kısa bir süreliğine planlama yapar.
-Yani hukuk okumak istiyorum, çünkü birkaç aylık bir avukatlık deneyimi yaşamak istiyorum!
-Ben doktor olmak istiyorum birkaç haftalığına ishal ara faydalı olmanın hazzını yaşamak istiyorum!
-Ben öğretmen olmak istiyorum, mahallemizdeki okulun geçici matematik öğretmenliği kadrosunda yer almak için!
-Bu işe birkaç günlüğüne talibim!
Bu tür cümleler bir çoğumuzun şaşkınlıkla karşılayıp, mantıklı bulmayacağı ve hatta eleştireceği ifadelerdir. Çünkü biz hayatımıza dair meslek seçimlerimizi veya iş planlamalarını uzun vadeli, geleceğimizin belirleneceği, üzerine birçok planında oturtulacağı bir konsepte yaparız. Zaten doğal ve de evrensel bir kabule şayan olan da budur.
Bu uzun vadeli ve geniş ölçekli planlamalarımız, hayallerimiz için çalışır, gayret eder, karşımıza çıkan zorluklarla mücadele ederiz. Mücadele ederiz ve bu uğurda yılmamaya gayretli oluruz çünkü biliriz ki bu hayatta kolay olan bir şey yok.
Zaten kolay olan, avuçlarımızın içerisine hiçbir emeğimiz olmadan bırakılan şeyler de bizi çok fazla mutlu etmez. Anlık hazlar yaşatan ve unutulup giden bir “şey” olmaktan öteye geçmez bu tür kazanımlar. İnsanoğlu, hedefleri için mücadele etmeyi sevdiği ve arzuladığı şeyler için ter dökmeyi, emek harcamayı, yoluna çıkan taşları temizlemeyi, yeri geldiği zaman uykusuz kalmayı, gecesini gündüzüne katmayı sever.
Bu tür engeller karşısında yılmadan, onları kendisine motivasyon aracı kılmayı başarabilir. Hele bir de bu esnada sevdikleri yanında olur, onu destekler ve sırtını sıvazlar ise çok daha emin adımlar ile yürüyebilir.
Şimdi asıl önemle altını çizmemiz gereken noktaya değinmek istiyorum. Evet, uzun vadeli planlamalar yaratılışımıza daha uygundur dedik. Ancak buradaki uzun vadeyi sadece dünya hayatına hasredersek burada da problem var demektir. Ne kadar süre kalacağımızın bilgisine haiz olmadığımız bu imtihan durağında, ebediyet âleminde yaratılan ruhumuzun kısa vadeli planlamalar ile mutlu olacağına inanmak bir yanılgıdan ibarettir.
‘Geldik ve gideceğiz’mi sadece? Amaçsız yaratıldığımızın düşüncesi beyhudeliktir. Bu duraktaki varlığımız sebebi bir anlamda bizim uzun vadeli planlamalar yapabilme yeteneğimizin ölçülmesidir. Sadece günü ve anı mı yaşamayı tercih edeceğiz yoksa tüm sıkıntıları ve engebelerine rağmen önümüzdeki yokuşu tırmanıp pes etmemeyi mi seçeceğiz?
Zor olanı seçmek, hayatın özü aslında.
Tek başına insanın doğumunu düşünmesi bile bir cevap mahiyetindedir. İlk nefesin açılımı nedir?
-Zorluk, sancı, meşakkat, acı, feryat, çığlık…
-Ve arayış!
-Annenin şefkat dolu kucağını, ılık süt dolu göğsünü…
Buluncaya kadar çığlık üstüne çığlık…
Gözler kapalı arar ve sanki içsel olarak bilir ve inanır bulacağını, çoğunlukla da bulur. Bu en önemli hayat bağıdır, onu güçlü kılar ve onu hayatın zorluklarına alıştırır.