Vatan kutsalının her bir karesi ayrı güzel!
Her bir karesinde ayrı bir hikaye! Doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi kurtuluş mücadelesinde nice destanlar yazıldı, nice canlar vatan toprağına düşman postalı değmesin diye verildi. Babam büyük dedelerimizden üç kardeşin Sarıkamış Harekâtı’nda donarak şehit olduklarını anlattığında hissettiklerimin kelimeler ile ifadesi mümkün değildir. Aynı duyguyu Çanakkale destanının her yıldönümünde de hissederim. Önce denizden gelen düşman ordusunu 18 Mart 1915 günü kahramanca geri püskürten sonra karada da onlara yer olmadığını sayısız destan ile ispat eden kahraman ceddimiz ile tarifsiz bir onur duyarım. Onları rahmetle anıyoruz.
Çanakkale’nin her bir karış toprağına mübarek kanlarıyla özgür yarınların imzasını atan o kutlu nesili tam anlamıyla anlatmanın da çok zor olduğunu ifade etmek gerekir. Çünkü küçüğüyle büyüğüyle, anasıyla bacısıyla, öğrencisiyle öğretmeniyle topyekûn bir nesil oradaydı. Dimdik ayakta eşsiz bir mücade sergilemişlerdi. Analar yavrularını kınalayarak cepheye göndermişlerdi. Bu hikâye beni çok derinden sarsar. İşte, derim. Annelik bu. Evlat böyle yetiştirilir. Kuzum diye sevdiği yavrusunu cihada böyle gönderir analar. Komutan kınalı saçını sorunca anasına mektup yazan oğluna verdiği cevap başlı başına bir fermandır:
-Ey gözümün nuru Hasan’ım, köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın. Ben, senin anan isem, beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor. Sen, bu ailenin seçilmiş bir kurbanısın. Hasan’ım söyle zabit efendiye. Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır. Bende seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım. Onun için saçlarını kınalamıştım. Allah’ın hükmüyle, Allah seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın. Seni melekler rahmetle anacaktır.
Anafartalar, Conkbayırı, Seddülbahir, Arıburnu.. Her bir cephesinde bunun gibi nice hikâyenin kahramanı vardır. Vatan sevgisini her bir hücresiyle hisseden yedisinden yetmişine bu uğurda hiç düşünmeden cepheye koşan böylesine şanlı bir ecdada sahip olduğumuz için Rabbimize şükrediyorum. Onlara layık olmak için onların emanetine aynı sevda ile sarılmayı borç biliyorum. Bayrak şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un övgüsü ile,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer…..
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.