Yalova Platformu Dönem Sözcüsü Hakim Menteş, geçtiğimiz günlerde HABERCİ’ye yaptığı özel açıklamada, jeotermal kaynak arama sahası ile ilgili ihalelere ilişkin görüşlerini Yalova halkı ile paylaşmış, bu konudaki endişelerini dile getirmişti.
Aydın ilindeki jeotermal enerji santrallerinin tarım üzerinde çok kötü etkileri olduğunun bilindiğini vurgulayan Menteş, Yalova’yı bekleyen tehlikeleri sıralarken, ‘jeotermal arama yapıyoruz’ denilerek son yıllarda değeri çok artan tarım topraklarının talan edildiğini söyledi. Yüzölçümünün büyük bir bölümü orman ve tarım arazisi olan Yalova’da ciddi çevresel risklerin baş gösterebileceğini vurgulayan Hakim Menteş, jeotermal kullanıma girerse yer altından çıkan oldukça tehlikeli kimyasallar içeren suların civardaki derelere verilmesiyle toprakların kirletileceğini ve tarımın yok olmasına yol açılabileceğini ifade etti.
………………………..
Evet… Jeotermal santralden çıkacak gazların çevreye ve civardaki tarıma vereceği zarar elbette çok önemli. İhale edilen sahaların büyüklüğüne bakılınca jeotermalin yanı sıra buralara ilave enerji tesisleri, mesela termik santral kurulma riski de söz konusu. Termik santral konusunda Yalova son derece hassas ve duyarlı bir bölge. Daha önce bu yöndeki girişimleri ve gelinen noktada yaşananları çok iyi biliyoruz. Yatırım, istihdam, enerji, vs. derken gözden kaçırmamamız gereken çok önemli bir konu var ki; Yalova, özellikle batı bölgesini korumak zorunda. Kaldı ki; her ne kadar şehrin doğusunda fabrikalar ve tersaneler olsa da; çiçekçilik, tarih ve doğa turizmi bu bölgemiz açısından da hayati önem taşıyor. Örneğin; Altınova, Hersek lagünü ve tarihi-kültürel dokusu ile ön plana çıkmanın ciddi bir mücadelesini veriyor. Sanayi yatırımlarının ortasında kalıyor diye, çevresel risklerin değerlendirilmesi noktasında Altınova’yı gözden çıkarabilir miyiz, böyle bir şey olabilir mi? Üstelik Çiftlikköy-Altınova hattı tarımsal üretim ve çiçekçilik, seracılık olarak da hayli kritik öneme sahipken…
………………………….
Yalova’nın siyasi ve bürokratları sadece mevzuatlar çerçevesinde olaylara yaklaşamaz. Şehrin kendine has doğal yapısını kimse yok sayamaz. Hele hele Ankara’dan oldu-bittilerle, verilen talimatlar, alınan imzalarla ‘Ben yaptım oldu’ denilerek bu şehir yönetilemez, yönetilmemeli. ‘Vizyon çok önemli’ diyoruz ya; olaylara olduğu kadar şehrin bir bütün olarak gelişimine de özen göstermek, bakış açımızı geliştirmek mecburiyetindeyiz. Öyle girişimler vardır ki; bir süre sonra yanlışınızı görüp geri adım atabilir ve hatadan dönebilirsiniz. Ancak bir takım yatırım girişimlerinde zamanında sessiz kalır, görmezden-duymazdan gelirseniz, ‘Atı alan Üsküdar’ı geçmiş olur’ ve sonrasında ne yapsanız fayda etmez; pişman olduğunuzla, şehrin yarınlarını körelttiğinizle kalırsınız.