Filistin’deki acı olayların tetiklemesiyle yazmaya başladığım bu yazı dizisinde, insanoğlunun teknolojik anlamda birşeyler yapıyor olmasına rağmen, insan olabilme yolunda yüzbinlerce yıldır neden hiç ilerleme kaydedemediğine ve bu sıkışmışlığı aşabilmenin yollarına dair yaptığım fikir jimnastiğine devam ediyorum.
İnsanın tarihte teknolojik olarak birçok defa çok üst seviyelere ulaştığını ve sonra da her seferinde kurduğu dünyayı, hiç iz kalmayacak kadar korkunç bir sonla sıfırladığını düşünenlerdenim. Buna dair elimizde bazı veriler var ama bu yazıda o konuya girmek istemiyorum.
Bugün son yıkılıştan sonraki dünyanın çocukları olarak yaşama devam ediyoruz. Binlerce yıldır pekçok öğretmen bize olabildiğince yol göstermeye çalışmış. Bu öğretmenler hemen her coğrafyada yetişmiş ama bu alanda en verimli bölgelerden biri Mısır, Filistin, Suriye ve Arap Yarımadasının bulunduğu bölge; bir diğeri Çin; bir diğeri Hindistan, bir dİğeri İran ve bence en önemlisi de Anadolu (belki de ‘kuzguna yavrusu şahin görünüyor’dur, kimbilir, her neyse…).
Sümerler yazıyı M.Ö. 3200 yıllarında kullanmaya başlamışlardı ama yazının yaygın kullanımı M.Ö. 500’lü yıllarda başlıyor. Yazılı kayıtlara giren ilk filozof Thales. M.Ö. 624’de doğuyor, M.Ö. 545’de ölüyor (79 yaşında ölüyor, yani insan ömrü o yıllarda da günümüzdeki kadar, doğumu ölümü bilinen birçok insan bu yaşlara ulaşmış, ömrün uzadığı kandırmacası üzerine daha evvel yazmıştım, ileride yine yazarım). Mutlaka Thales öncesinde de çok önemli isimler vardır ama maalesef haklarında yazılı kayıtlar yok. Thales Didim’li (Aydın). Thales’i kendi yazdıklarından değil (yazdıysa bile, yazdığı her hangi bir şey günümüze ulaşmamış); Platon, Aristoteles ve Heredot’un onun hakkında yazdıklarından öğreniyoruz. Thales, ‘başkalarında gördüğünde kınayacağın şeyi yapmaktan kaçın’ diyor. İnsanlaşma yolculuğunun temeli için bu söz bile, bence yeterli. Sağından solundan çekiştirip, ‘benim yaptığım aslında kötü bir şey değil’ gibi söz oyunlarına girmeyerek tabii ki.
Yine Didim’de Thales’in öğrencisi Anaksimandros var (öğretilerini kaleme almış ilk filozof ama günümüze sadece bir cümlesi ulaşabilmiştir) ve onun öğrencisi Anaksimenes. Bir Didim’li daha var: Leucippus. Bu 4 filozofun yaşadığı Milet (Didim), M.Ö. 494’de Persler tarafından yıkılıp yakılınca, bu okulun devamı maalesef oluşamamış.
M.Ö. 500’de İzmir Urla’da Anaksagoras yaşamış. Şöyle demiş: ‘her şeyde her şeyden bir parça vardır, bütün şeyler belli ölçüde her şeyde bulunurlar’.
*****
Aynı yıllarda Efes’de de (Selçuk-İzmir), Heraklitos yaşamış. İşte sözlerinden bazıları:
- En büyük üstünlük bilgeliktir.
- Değişmeyen tek şey, değişimdir.
- Adaletsizliği bir yangından daha çabuk önlemeliyiz.
- Her yerde aynı anda iki yöne birden çeken güçler vardır.
- Bir yıkandığın ırmakta bir daha yıkanamazsın, çünkü sular değişmiştir.
- İnsanların çoğu uyanıkken de tıpkı uyurkenki gibi ne yaptıklarının farkında olmadan yaşar.
- Ölçülü olmak en büyük erdemdir. Bilgelik doğaya kulak vererek hakikati söylemek ve doğru olanı yapmaktır.
- Sağlıklı düşünmek en büyük haslettir ve akıllı olmak doğru söylemekten, tabiatın kurallarına uymaktan geçer.
*****
M.Ö. 4. Yüzyılda Sinop’da ünlü Diogenes (Diyojen) yaşıyor (89 yıl yaşıyor). Biliyorsunuz İskender’in ‘bir dileğin var mı?’ sorusuna ‘gölge etme başka bir şey istemem’ diyen adam (daha sonraları, Büyük İskender’e, Büyük İskender olmasaydı kim olmak istediği sorulduğunda, Büyük İskender; “Diyojen” cevabını vermiştir). Diogenes’in sahip olduğu tek eşya bir su tasıymış, bir gün bir çocuğun avucuyla su içtiğini görünce, demek ki buna da ihtiyacım yokmuş diyerek tasını fırlatıp atmış. Diogenes’in bazı sözleri:
- Köleler efendilerine değersiz insanlar da tutkularına köledir.
- Yeryüzünde en iyi şey hür olmaktır.
- Hayvan eti yiyenler insan eti de yiyebilirler.
Diyojen, yoksulluk içinde yaşadı, halka açık alanlarda uyudu, dilencilik yaptı. Ancak, bu denli yoksunluk içinde dahi, mutlu ve özgür olunabileceğini herkese göstermeyi hedefledi. Diyojen derdi ki; “İnsanların kaderlerinden dolayı şikâyet etmeye hakları yoktur. Çünkü iyi olduklarını zannederek Tanrı’dan dilemiş oldukları şeyler, aslında iyi değillerdir.” Bir adamın, ‘felsefe ile uğraşamam, bu işlere aklım ermiyor’ demesi üzerine, ‘yaşamak için niye uğraşıyorsun, doğru dürüst yaşamaya uğraşmadıktan sonra’ diye cevap verir.
*****
Anadolu’lu bir diğer önemli düşünür de Pamukkale’li Epiktetos‘tur. 55 yılında doğmuş, 135 yılında ölmüştür (80 yaşında). Bunlar da onun sözleri:
- Bir insanın bildiğini zannetiği bir şeyi, öğrenmesi imkansızdır.
- Kim ki kendisinin efendisi değildir, özgür değildir.
- Felsefede, politikada, edebiyatta ya da herhangi bir sanatta olağanüstü olan tüm insanlar, melankoliktir.
- Kimseyi övmeyen, kimseyi kötülemeyen, kimseden yakınmayan, kimseyi suçlamayan olgun insandır.
*****
Anadolu’lu filozoflar bunlardan ibaret değil. Kadıköy’lü (İstanbul) Thrasymakhos ve Ksenokrates, Söke’li (Aydın) Bias, Karadeniz Ereğli’li Herakleides, İzmir’li Arkesilaos, Lapseki’li (Çanakkale) Straton ve Metrodoros, Aydın’lı Aleksandros, Assos’lu (Çanakkale) Kleanthes, Mersin’li Khrysippos, Tarsus’lu Zeno ve Antipater, İzmit’li Arrianus, Niğde’li Apollonios, Menderes’li (İzmir) Ksenofanes, Adıyaman’lı Lukianos diğer önemli isimler olarak sayılabilir. Hatta ömrünün bir bölümünü Assos’ta geçirmiş olan Aristoteles‘i de Anadolu filozofları arasında saymak mümkün.
Yani Anadolu’daki öğretmenler Yunus, Mevlana gibi isimlerle sınırlı değil, çok eskilere giden bir geçmişe sahip. Evet sadece Yunus, Mevlana değil, onlar da bizim atalarımız (nüfus binlerce yıl boyunca birbirine karışarak harman olup ilerliyor). Anadolu’nun, yakın gelecekte olmasa bile orta vadede insanlığa yol gösterecek büyük bir potansiyel barındırdığına inanıyorum. İnanıyorum ki, insanoğlunun içinde debelendiği çukurdan çıkış meşaleleri Anadolu’da yanmaya başlayacak…