Rahmetli Selçuk Ergin’le 2002 yılında bir toplantı esnasında sohbetimiz oldu. 2 Temmuz 2002 Salı günüydü. Kişisel izlenimlerimi soracak olursanız:
Yalova’yı seven ve kentle ilgili çoğunun göremediği ayrıntıları fark eden yapısı vardı. Vefatından sonra AKKÖK şirketler grubu, Yalova’yla özdeşliğinden hızla uzaklaştı. O ise, Yalova’nın ekonomisi, sporu, kültürü, eğitimi ve sosyal hayatıyla yakından ilgiliydi. İşte bu yüzden Selçuk Ergin, Yalova sevdalısı biriydi diyorum.
O günkü sohbetimizin ardından kendisinden de müsaade isteyerek diyaloglarımızı yazıya döktüm.
Sohbete başlamadan önce bana, ‘Hocam şu sözü bir kenara yazar mısınız?’ dedi ve ilave etti: “Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir.”
Bu sözü ajandama not ettim.
Yazıya döktüğüm sohbeti hiç değiştirmeden siz okuyucularımla paylaşıyorum…
………………………….
..”05.07.2002 – Haberci Gazetesi – Sayın Selçuk Ergin‘in gerçekleştirdiği basın toplantısı Yalova gündeminin üstünde, ülke meselelerini içeren önemli konulardan oluşuyordu. Halkımızın moral yönünden çöküntüye uğradığı günlerde bu tür söylemlere gerçekten ihtiyacımız vardı. Yüreğimize su serpildi. Teşekkür ederiz Sayın Ergin…
Birçoğunun beklediği ya da umduğu, ‘Ben de siyasete atılıyorum’ cümlesini kurmadı. Uzun zamandır yapılan spekülasyonlara cevap vererek söze başlayan Ergin, ‘Ben ülkemle ilgili konularda konuşup, deneyim ve birikimlerime dayanarak her zaman düşüncelerimi paylaşacağım. Bunları duyarak, benim milletvekilliğine soyunduğumu yazmak, bana ait olmayan bir kimliğin bana giydirilmeye çalışılmasıdır. Gün milletvekilliği, parti ya da seçim işlerinin konuşulacağı gün değildir. Gün, Türkiye’mizi düzlüğe çıkartmak için birlik, beraberlik ve uzlaşma içinde olağanüstü çalışma ve çabalama günüdür’ diyordu.
Çayını yudumladı ve sohbetine devam etti: “Bu sözün altını çizmek istiyorum. Bahsettiğim şuur, Milli Mücadele ruhunu sergileyen kahraman insanların görüşüdür.”
“Memleket meselelerini dert edinmeyip çıkarı peşinde koşan bir sürü bilgisiz ve yeteneksiz insanın ortaya çıktığı günleri yaşıyoruz” diye sitem ettim Selçuk Ergin’e…
İrade sahiplerine baskı kurarak yönetim meselelerinde söz sahibi olmaya çalışan birtakım çıkarcıların, şu güzel ifadeleri okuma imkanı olsa.
Yooo; hayır! Onlar okumazlar da…
Biri okusa da, zorla onlara dinlettirilse…
Ben öyle söyleyince O, derinden bir ah çekti. Ve sözlerine devam etti: “Ah güzel yurdum! Senin, güzel insanlara ihtiyacın var… Benim kaygım, ülkemizin itibarı ve çocuklarımızın geleceğidir. Küçücük bir çıkar uğruna ülkesinin kutsal meselelerini feda edenlere dönüp baktığımızda, Cumhuriyeti kurmak için canlarını feda eden kahraman insanların mirasına nasıl ihanet edildiğini görüyoruz.”
Toplantı salonundan ayrılmadan önce, bir ara, Sayın Ergin’in yanına yaklaştım. İsmet İnönü‘nün bir sözünü hatırlattım: “Bir ülkede namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o ülke kurtuluşa eremeyecektir” dedim.
Bu söz o kadar hoşuna gitti ki; “Yaz Hocam” dedi, “Benden de bir kelime ekle: Hem cesur, hem akıllı…”
……………………….
Toplantının en önemli açıklaması siyaset hazırlıklarıyla ilgili olandı.
Sayın Ergin, “Siyasete asla atılmayacağım” diye bir ifade kullanmadı. İçinde bulunduğumuz kaos ortamında siyasi beklenti peşinde olmanın yanlışlığını vurgulayarak, “Eğer şartlar yerinde olursa, hayatımı, doğrularım yönünde, memleketime hizmet etmeye adarım. Kimliğimle örtüşen ekibimi bularak, hatta gerçekleştirerek..” diyordu.
O kadar duygu yüklüydü ki; ilgilenmesi gereken başka konukları da olduğundan tüm ayrıntıları konuşamadık. Yine de söylenmesi gereken birçok meseleyi dillendirdi: “Şimdi ülkesini düşünen her insan, cesaretle yapması gereken vazifelerini yerine getirmelidir. Ama bu, mutlaka siyaset olmayabilir. Kamu hizmeti görülen her alanda ortaya konulacak fedakarlıklar vardır. Düşünsenize; Atatürk, yokluğun ve sefaletin içinde, morallerin tükendiği, ihanetin kol gezdiği bir zamanda, yılmadan, yıkılmadan, ‘yeter artık’ demeden yeniden bir ülke kurmak gibi büyük bir ideali gerçekleştirdi. Şimdi biz, hazır kurulmuş ve ellerimize teslim edilmiş bu güzel ülkede yılgınlığa düşersek vazifede noksanlık etmiş olmaz mıyız?”
Sayın Ergin, bunları hatırlattı bizlere. Siyasi söylemlere çok takılmadan, ülke gündemi ile ilgili konulardaki söylemlerinden etkilenmemek mümkün değildi.
Açıklamasında ayrıca, “Benim bu gözlem ve düşüncelerimi paylaşan çok geniş bir vatandaş kitlesi olduğunu da düşünüyorum” dedi.
Doğrusu bu ya, bu ülkenin vatandaşı olup da bunları düşünmemek yanlış olurdu. Yalnız bize, düşünmemiz gerektiğinin hatırlatılması lazım galiba…
Olsun… Her şeyden umudumuzu kessek bile, yeni ve genç nesilden asla umutsuz değiliz. Çünkü, Türkiye’miz, dünyanın en genç nüfusuna sahiptir. Ve Cumhuriyet, Türk Gençliğine emanet edilmiştir. Bunu görebilenlere ihtiyacımız var.
………………………..
(Not: 03 Kasım 2002 tarihinde seçimler oldu. Seçim için tüm hazırlıklarını yapmasına rağmen Selçuk Ergin, adaylıktan çekildi. O’nun yerine Muharrem İnce aday oldu ve Yalova milletvekili seçildi. Vefatının 19. yıldönümünde Selçuk Ergin’le olan bu anımı siz saygıdeğer Yalova kamuoyuyla paylaşmaktan mutlu oldum.)