İsviçre bankası UBS’nin “2024 Küresel Servet Raporu“na göre Türkiye, kişisel servet artışında TL cinsinden görülen yüzde 157,78’lik büyümenin yanı sıra, ABD doları cinsinden de yüzde 63,2’lik büyüme oranıyla birinci sırada yer aldı. Raporda “servet” kavramı, hane halklarının sahip olduğu finansal varlıklar artı reel varlıkların değerinden borçlarının çıkarılmasıyla elde edilen değer olarak tanımlanıyor.
Önümüzdeki beş yıl içinde Türkiye’deki ABD doları cinsinden milyoner sayısının yüzde 43 oranında artması bekleniyor. 2023 yılı itibarıyla ABD doları cinsinden milyoner sayısı 60 bin 787 olan Türkiye’de, 2028 yılına kadar bu sayının 87 bin 77 olacağı tahmin ediliyor. Bu artış oranıyla Türkiye, dünya genelinde en yüksek büyüme oranlarına sahip ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye, Tayvan’ın arkasında yer alarak 2. sıraya yerleşti. Tayvan’da milyonerlerin sayısının, mikroçip endüstrisindeki patlama ve varlıklı yabancıların göçü sayesinde yüzde 47 artacağı tahmin ediliyor…
*****
Rapor bize, ülkemizdeki ekonomik durumun bazı kesimler için hiç de kötü olmadığını gösteriyor. Emekli için, asgari ücretli için, tarım ve hayvancılıkla bireysel uğraşı içindeki köylü için (ve tabii asgari ücretin altında ücret alanlar ve işsizler için) ekonomik durum oldukça kötü olmasına rağmen, bazı kesimler için ekonomik gidişat mükemmel denebilecek bir seviyede.
Turgut Özal, ‘ben zengini severim’ demişti. Bu ifadeyi objektif şekilde değerlendirmeye çalıştığımızda, zenginin; çalışkan olduğu, akıllı olduğu, boş işlerle uğraşmadığı, boş işlerle parasını çarçur etmediği, ülke ekonomisine katkı sağladığı, istihdama katkı sağladığı, devlete güç kattığı gibi pozitif sonuçlara ulaşırız. Bunların hepsi, az ya da çok doğrudur da. Ancak, yeterince çalışkan olmayanın çalışkanlığını ne gibi faktörlerin örselediği, aklın para kazanma dışındaki alanlarda oluşacak tezahürlerinin yeterince önemsenmemesinin ne gibi toplumsal sıkıntılar doğurduğu ve doğuracağı, boş işin tanımının ne olduğu, tarih boyunca pek çok önemli insanın boş işlerle uğraşmakla itham edildiği (mesela karısı Sokrates‘in boş işlerle uğraştığını düşünüyordu ama biz o dönemin Atina’sındaki hiç bir zenginin ve güçlü adamın adını bilmiyoruz, mesela Yunus Emre de etrafındaki insanların benzer ithamlarına muhtemelen maruz kalmıştır) gibi konuları da, toplumsal olarak yeterince dikkate almazsak, önemsenmeyen her konunun faturası, gün gelir karşımıza çıkar.
Özellikle devletlerin, kendi var oluşlarını sürdürebilmeleri için, bu tür önemli gibi görünmeyen konulara kafa yormaları çok gerekli bence. Yani, Menderes’in ‘her mahallede bir milyoner yaratacağız‘ formülü, ülkedeki ekonominin ve istihdamın iyi yönde gelişmesi için yeterliymiş gibi görünse de, toplumsal dinginliğin bundan çok daha fazlasını gerektirdiği aşikardır…