Dünyada manzarası çok güzel olan ılıman yağmur ormanları var. Buralar, çeşitli canlıların evi. Buralar, aynı zamanda insanların çekilmek ve huzur bulmak için yaşamak isteyeceği yerlerden de olabilir. Böyle bir manzarayı seyrederken insan türlü türlü fikirler ve felsefeler de üretebilir. Dünya, aslında bazı anlamlarda çok ilginç bir yer olarak da görülebilir. Dünyada türlü türlü çile var. Zaten çileler olmasa felsefeye ihtiyaç olmazdı. Etiyopyalı Filozof Zera Yacob, Katoliklerin baskısından kaçarken 2 yıl bir mağarada saklanmıştır ve bu yalnız geçirdiği sürenin kendisi için oldukça verimli olduğunu ifade etmiştir. Bir sık ormanda tek başına yaşamanın kendine göre zorlukları olsa da bir beton ormanında yaşamanın da başka türlü zorlukları var; yani zorluk illaki var. Çünkü zorlukların ve acının kaynağı aslında madde aleminin kendisi.
Bana göre insanın kimi sevdiği değil kimin o insanı sevdiği önemlidir. Sizin sevdiğiniz bir kişi sizi sevmiyorsa, öyle birisi için çabalamak bence doğru değildir. Gerçi şu da kabul edilmelidir ki böyle bir şeyi söylemek oldukça kolaydır, ancak uygulamaya geçirmek oldukça zor olabilir. Ama bir kişi eğer sizi seviyorsa karşılığını muhakkak verin. Hiç değilse minnet duyun ve minnetinizin karşılığını da fazlasıyla verin. Sizi seven kimseler aslında altınlardan daha büyük bir hazinedir. Belki o kişiyi tanımıyorsunuz. Belki varlığından haberiniz bile yok. Bu da insanın acizliğidir; ki husus bu konudaki acizlik olunca bu acizlik çok acı ve üzücüdür. Sizi seven birisi varsa onu ve sevgisini kaybetmemek için herşeyi yapın ve yapabilin.
İnsanlara güvenmek oldukça zor olabilir. Ama bir köpeğin sevgisinden ve sadakatinden kuşku duymanıza gerek yoktur. ‘Köpek’ kelimesini hakaret olarak kullanıyoruz. Sevgisinden ve sadakatinden en ufak bir şüphe etmemize gerek olmayan bir canlıya neden bunu yapıyoruz? Köpekler, sanılacağının ve tasavvur edileceğinin çok ötesinde önemli, gerekli, değerli, lüzumlu canlılardır. Sevginin ve sadakatin kıymetini biliyor muyuz? Peki böylelerinin kıymetini biliyor muyuz? Böylelerinin kıymetini bilememekten ve böylelerinin kaybından bence çok korkmalıyız. Bir elin nesi var iki elin sesi var. Bir ok kolayca kırılır ancak çok ok kırılamaz. Böylelerinden oluşan bir hazinenin kıymetini bilebiliriz umarım. Böylelerini biz de sevmeli, biz de kıymet vermeli ve biz de öylelerine sadık olmalıyız. Ve onlar için herşeyi yapabilmeliyiz.
Ilıman yağmur ormanlarında çeşitli canlılar var. 18. Yüzyılda yaşamış olan Sarovlu Seraphim, yiyeceğini Ayılarla ve Kurtlarla paylaşırmış. Birlikte çok daha güçlü olabiliriz. Bir gün karşımızdakinin güç yetiremediği bir şeyi onun için yaparız ve gün gelir o da bizim güç yetiremediğimiz bir şeyi bizim için yapar. Dayanışan ve yardımlaşan canlılar, doğa ve hayat karşısında tek başına olanlardan çok daha güçlü, dayanıklı ve şanslı olur. Ayrıca bunu sadece insanlar olarak da düşünmeyin, hayvanlarla ve diğer canlılarla da yardımlaşabilir, dayanışabilir, takım olabilir ve dostluklar servetlerimizin üzerine daha fazla servetler ekleyebiliriz. Doğada da insan hayatında da en gereksiz gördüğümüzün bile sanacağımızdan ve tasavvur edebileceğimizden çok daha fazla yeri vardır ve en gereksiz, değersiz, hatta zararlı gördüğümüzü bile denklemden çıkarırsak aslında denklemde oluşacak muazzam dengesizlikler ile gereğini, önemini, değerini ve lüzumunu anlayabliriz.
Ilıman yağmur ormanları, bizlere pek çok şey sağlayabilir. Peru’da Kolomb öncesi bir toplumda, lezzetli yemiş veren ağaçları kesince tarımın çöktüğünü ve sonunda da o toplumun yokolduğunu bir belgeselde izlemiştim. Aslında Amerikan yerlileri ve benzeri, ilkel olarak gördüğümüz pek çok toplum, doğayı ve canlıları biz modern insanlardan çok daha iyi tanıyor ve biliyor. Sonuçta biz bir sürü teknoloji ürettik ama bizden izole oldukları sürede onlar da boş durmadı. Modern dünya ve modern hayat; boğucu, yorucu, sıkıcı, anlamsız ve mutsuzdur. Kapitalist dünya ve kapitalizm, insanoğluna her ne kadar birkaç yüzyıl öncesine kıyasla çok çok daha ileri bir ekonomik bolluk getirdiyse de belki de bu durum olumludan çok olumsuz oldu ve belki de tıpkı tarım toplumlarının avcı toplayıcılara nazaran bedensel olarak çok daha sağlıksız olması gibi birşey oldu. İstanbul’da bir kişi sabah beşte yola çıkıyor, sabah dokuz akşam beş çalışıyor ve evine ancak akşam dokuzda dönebiliyor. Güney Kore’de okul öğrencileri, tıpkı 19. Yüzyılın başlarındaki İngilterenin yoksul işçileri gibi günde 14 saat çalışıyor; ki 19. Yüzyılın ilk yarısının İngilteresindeki insanlar 18. Yüzyıl İngilteresindekilerden bile ufak tefekti çünkü her ne kadar sanayi devrimi bir bolluk getirmişse de sıradan bir İngiliz eskisinden de yoksul hale gelmişti.
Hakkımızda hayırlısı. Ilıman yağmur ormanlarında ilham alınabilecek pek çok şey ve özellik var. Felsefenin de kıymetini bilmeliyiz. Uçuruma sürükleniyormuşuz gibi bir görüntü var. Belki de hep uçurumun kıyısındaydık. Düşünmek ve sorgulamak, çok zor bir şey olduğu için az kimse tarafından yapılır. Ama yapmayanlar da yapanlara kulak vermeli. Doğru sandığınız pek çok şey yanlış, yanlış sandığınız pek çok şey de doğru olabilir. Ilıman yağmur ormanlarına iyice dikkatle bakabilirseniz veya en azından Amerikan yerlileri gibi doğayı ve canlıları çok iyi tanıyanlara kulak verebilirseniz daha neler neler var… Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışın. Elinizden gelenin en iyisini yapıyorsanız gerisi önemli değildir ama elinizden gelenin en iyisi olsun ve ayrıca elinizden gelenin en iyisinin sınırlarını da genişletebildiğiniz kadar genişletin. Bu hayatta doğru olanı yapmaya özen gösterin. Sevgi ve selametle!