Hep deriz ya; ‘YAPANIN YANINA KAR KALMAMALI’ diye…
Aslında bu, tüm Türkiye’nin sorunu…
Ancak biz Yalova olarak; kendi şehrimizden, kendi yönetimimizden, kendi kurumlarımızdan sorumlu isek…
Maalesef çok uzunca bir süredir, bu şehirde, her türlü pislik ‘yapanın yanına kar kalıyor…’
Hesap sorma, bedel ödetme ya da bedel ödeme diye bir şey yok..
Üstelik; bu noktada, sadece yanlışı yapıp bedelini ödemesi gerekenler değil…
En az onlar kadar…
Bedel ödetmesi gereken kişi ve kurumlar da…
Bedel ödetilmesi için kamuoyu baskısı oluşturması gerekirken susup-sinip oturan bizler de…
Suçluyuz; günaha ortağız…
…………….
Hatırlayın…
Özellikle de -99 depremi sonrası, yaklaşık 25 yıllık süreci…
Yönetim koltuklarından kimler geldi, kimler geçti…
Kimler seçilmiş olarak görev üstlendi…
Kimler atanmış bürokrat olarak görev yaptı…
Kamu vicdanını rahatsız eden…
Kamu malının heba edildiği…
Kamuya ait kaynakların hoyratça kullanıldığı…
Onlarca-yüzlerce gelişme yaşandı bu şehirde…
Her seçilen bir önceki yöneteni ‘HIRSIZLIKLA’ suçlamadı mı?
Her koltuğa oturan ‘YETİM HAKKINA EL SÜRDÜRTMEM’ demedi mi?
En basiti ile…
Bir İnkılap vapuru rezilliğini gördü bu şehir; öyle değil mi?
Bedavaya geldi…
Ancak hurdaya çıkıp resif alanına gönderilirken belediye kasasından milyonlarca lira birilerine peşkeş çekildi…
Israrla ve inatla, “Yapmayın, burada bir suç işlendi. Sorumluları hesap vermeden suç delili olan İnkılap vapurunu kaldırmayın. Burada dönen dolapları halının altına süpürmeyin. Önce yanlışın hesabı sorulsun, bedel ödetilsin; sonra o hurdayı oradan kaldırır, çöplüğüne gönderirsiniz “ dedik…
Dinlediler mi?
Dinlemediler…
Ne oldu peki?
Ortada suçun işlendiği suç mahalli ya da suç unsuru kalmayınca, suçu işleyenin de, hangi suçun işlendiğinin de, belediye kasasının ne kadar zarara uğratıldığının da bir geçerliliği, bir hükmü kalmadı…
Konu zaman aşımına uğradı; unutuldu gitti…
Bu; sadece somut bir örnekti…
İnkılap’ın şöhretinden ötürü vapuru örnek gösterdik…
Peki ya…
– İmtiyazlı imar düzenlemeleri…
– Turizm imarı ile satılıp türlü dolapların çevrildiği arboretum arazileri…
– Hafriyat döküm alanları yerine doğanın göbeğine bırakılan molozlar…
– Bağış kandırmacasıyla Yalova’nın göbeğine dikilmek istenen hazır beton santralleri…
– Belediyenin önce sattığı, ancak sonrasında hem parasını alamadığı hem de ekstra para ödeyerek almak zorunda kaldığı (!!), kamunun ciddi manada zarara uğratıldığı, aradan yıllar geçtikten sonra bugün konut ve işyeri alanına dönüşen eski çöp depolama yeri…
– Yasa-mevzuat, mahkeme kararları tanınmadan, bilirkişi raporları dikkate alınmadan dikilmesine göz yumulan sanayi tesisleri…
– Şahıslardan imar iyileştirmeleri karşılığı belediyeye alınıp sonrasında belli kişilere peşkeş çekilen araziler…
– Vatandaşın bağış yaptığı yeşil alanların amacına uygun değerlendirilmek yerine borçlar karşılığı birilerine peşkeş çekilmesi…
– ‘Şehir, bölge, ülke ekonomisi kazanacak’ kandırmacasıyla Handere’de, Taşköprü’de, Altınova’da birilerine altın tepside sunulan hazine arazileri…
Say-say bitmez bir yığın rezillikler…
Tüm bunlara yol açanlardan hesap soran oldu mu?
Birileri kamu vicdanında siyaseten bedel ödedi belki; ancak…
YASALAR KARŞISINDA…
MAHKEMELER ÖNÜNDE…
BEDEL ÖDEYEN, ÖDETTİRİLEN OLDU MU?
Biliyorum…
Ne söylesek, ne söylense boş…
Öyle değil mi?
Kim bilir?
Belki de alıştık artık ve o yüzden de bu yazdıklarımız büyük bir kesime ninni gibi geliyor da olabilir…
Ancak…
Yapanın yanına kar kalmasına bizler büyük ölçüde alışmış olabiliriz belki de…
Ölümlü dünya…
Kul katında olmasa da Allah katında…
Eninde sonunda..
Bir hesap sorulması…
Bir bedel ödenmesi…
Kaçınılmaz son..
Bunu da hepiniz, hepimiz iyi biliyoruz…
Öyle değil mi?