Dün akşam bir hayvan belgeseli izliyordum. Zaten idrak etmiş olduğum bir şeyin bir kez daha farkına vardım: Dünya çok kötü bir yer!
Bugün Yemen var, dün Kongo vardı, ondan önce Vietnam, ondan önce de Auschwitz. Ama bu anlattıklarım tamamını yansıtmıyor. Birde bunların yanında önemsiz görünmesine karşın gene de oldukça acı veren şeyler de var: Ağır bir baş ağrısının neler çektirdiğini biliyorsunuzdur. ‘Bu ne ki kardeşim’ diye tepki verdiğinizi tahmin ediyorum, ama o baş ağrısını çekerken de aynı tepkiyi vereceğinizden emin misiniz? Ya da Raj Kapoor’un Mera Naam Joker adlı önemsediğim bir filmi var, aşk acıları bu filmde önemli bir yer tutuyor; sonuçta intihar eden bir sürü genç var bu yüzden, demek ki o kadar da basit bir şey değil. Aslında acıların boyutu ne kadar hissettiğinize bağlıdır. Bazısı korkunç felaketler yaşamasına karşın alışkanlıktan dolayı çok etkilenmez. Tam tersi de mevcut. ‘Senin acın önemsiz’ lafını kullanmayınız, çünkü acı çektiriyorsa demek ki önemlidir. Acılar bitmeyecek hiçbir zaman, ta ki nefes alıp vermemiz sonlanıncaya kadar. Doğadaki hayvanlar da acı çekiyor. Yavruları rakip bir tilki tarafından öldürülen dişi tilki acaba ne hissediyordur? Önemsiz diyebilir misiniz? Ölüm korkusundan kurtulmak aslında o kadar da zor değildir, ama sürünme korkusundan ve sürünmenin ıstırabından kurtulmak gerçekten çok çok zordur. ‘Afyon çeksem uyusam kalsam’ diye düşünürsünüz. ‘Doğru Nedir, Yanlış Nedir’, ‘Gerçek Nedir, Yalan Nedir’ soruları gerçekten de oldukça zordur. Akıl aslında nimet midir, yoksa musibet midir? Cevaplayabilir misiniz? Müslüm Gürses olsa sizi anlar. Muhtemelen o duyguları kendi de hissetti… Bazıları çözümü kendini jiletlemekte bulmuş, başkaları içki ve uyuşturucu kullanmakta, bazıları da dindarlıkta… Komünist ülkelerdeki alkol tüketimini de böyle de yorumlayabiliriz. 2. Dünya savaşında Sovyet cephesini anlatan bir filmde Komünist Parti üyesi, bir kızı seviyor, ama kız başka bir çocuğa gidiyor, bunun üzerine Komünist Parti üyesi ‘asla tam eşitliği sağlayamayacağız’ diyor. Bir nedeni de budur SSCB’nin çökmesinin. Sıradan insana dersin ‘vaki olanda hayır vardır’ diye ve konu kapanır. Ama düşünen insanlar için böyle bir şey söz konusu değil çünkü ‘nerden biliyorsun’ diye sorup sorgulayabilir. Bu aslında iyi bir şey, ama aynı zamanda yıpratıcı da. Bekleyip görmek lazım sonunu. Bazı filozoflar, dünyayı kötü bir tanrının yarattığına inanmıştır. Zerdüştler ve Maniheistler ise iyi ve kötü tanrıların olduğu ve bu iki gücün birbirini yenemediğini söyler. Kötülük problemi üzerine binlerce yıldır düşünülüyor ve hala üstünde uzlaşılan bir cevap bulunabilmiş değil. İstisnasız herşey sorgulanmalı! Ama bu çok zordur. Sayısız felsefe üretildi binlerce yıl boyunca; çünkü insan dünyada acı çekiyor. Kuduz ve Veba, artık dünya yaşamının bir parçası değil ama yerini dolduracak başka musibetler var. Ayrıca şu da var ki insanoğlu bence sanıldığı kadar akıllı değil! Diğer türleri domine ettik, ama mesela pekçok insan çok aptalca şeylerle uğraşabiliyor. Belki de onların yaptığı şeyler bizim yaptıklarımıza göre daha doğrudur. Günümüz dünyası, Roma’nın imparatorluk dönemindekilere benzer bunalımlar yaşıyor; biz de bu bunalım döneminde yaşıyoruz.
Ben, istisnasız herşeyi sorguluyorum. Hayatımı felsefe ile geçiriyorum. Bu dünyanın dertleri karşısında böyle bir tavrın en doğru olduğuna inanıyorum. Tabi belki de siz, farklı düşünüyorsunuzdur.
Baha Tuna mail adresi: xyztu12345@gmail.com