Biliyorsunuz bir Yalova’lı olan Prof. Dr. Emrah Doğan, Sakarya Üniversitesinde Rektör Yardımcısı. Taşköprü eski belediye başkanı Bahar Doğan’ın oğlu olan Emrah Doğan’ın şubat ayı sonunda gazetemiz Haberci‘de bir beyanatı yayınlandı. Bu beyanatta Prof. Doğan önemli bir ihtimalin altını çiziyor: ”Önlem alınmazsa Gökçe Barajı 2023 yılını çıkaramayabilir”.
Susuz kalmak deprem gibi bir dakika içinde hayatlarımızı altüst edebilecek bir problem değil elbette. Ancak 1 dakikada değil ama kısa vadede yaratabileceği etkinin olumsuzluğu neredeyse depremle boy ölçüşebilir nitelikte. Prof. Doğan su kıtlığını olumsuz etkileyen özellikle 3 meseleden bahsediyor: Su hatlarındaki kayıplar, sanayi ve tarım alanlarında barajın suyunun kullanılması ve de nüfus artışı. Emrah bey barajın su ihtiyacımızı karşılaması üzerine yapılan hesaplarda 3 ayrı yöntem kullanılabileceğini; bu yöntemlerden birinde barajın 2053 yılında, diğerinde 2040 yılında, en karamsar hesaplama yönteminde ise 2023 yılında yani içinde bulunduğumuz yılda iflas edeceğini söylüyor. Yani farlarını yakarak üstümüze doğru hızla gelmekte olan bir tren var ama bize çarpana kadar bu sorunu gündemimizin ön sıralarına almaya çok niyetli görünmüyoruz…
*****
Eski TEMA Başkanı Faruk Tezcan zaman zaman Gökçe Barajı konusunda Yalova’yı uyaran yazılar yazıyor, fotoğraflar yayınlıyor. Faruk bey son yazısında barajın iflas noktasında olduğunu vurguluyor ve şu anda dibindeki en kötü suyu kullanıyoruz diyor. Faruk beyin su meselemizle ilgili sürekli olarak vurguladığı noktalardan biri de, arıtma tesisinde arıtılarak denize dökülen suyun, küçük bir ilave tesis ile sanayide ve tarımda kullanılmasının önemi. Faruk Tezcan son yazısında Ahmet Akyol‘un geçmişte yazdığı bir yazıyı da gündeme getirmiş. Ahmet Akyol bu yazısında, körfezdeki arap ülkelerinin deniz suyunu tuzundan ayrıştırıp kullandıklarını anlatıyor. Buradaki ana sorun, bu işlemin büyük miktarda enerjiye ihtiyaç duyması. Baha, hem fosil yakıt şirketlerinin, hem de alternatif enerji şirketlerinin, ellerindeki devasa ekonomik güçle, üniversitelerin ‘free energy’ konusuna negatif yaklaşmalarını sağladıklarını, eğer bu olumsuzluk giderilebilirse, free energy ile deniz suyunun arıtılmasının bedavaya yakın bir maliyetle sağlanabileceğini söylemekte. O dönemin bilim insanlarının Galilei‘nin değil kilisenin yanında durduklarını hatırladığımızda, benzer toplu körlüklerin tekrar tekrar yaşanacak ve muhtemelen bugün de yaşanıyor olmasının mukadder olduğunu tahmin edebiliriz…
Bu yazısında değil ama başka yazılarında Ahmet Akyol’un Gökçe Barajının tabanının sürekli yükselen bir çamurla dolduğunu, artan bu çamurun barajın su tutma seviyesini sürekli olarak azalttığını, oysa bu çamurun değerli olduğunu, çamurun çıkarılıp satılması ile barajın rahatlayacağını ve satılma kazancının bu operasyonun bedelini karşılayabileceğini vurguladığı yazılarını da hatırlıyorum…
*****
Haberci gazetesinin 1 mart tarihli sayısında yer alan Büşra Gündüz’ün haberinde, Belediye başkan vekili Mustafa Tutuk, ana isale hattında %20, şehir içi su hattında da %30 kaçak olduğunu söylüyor. Yani barajdan yola çıkıp evlerimize gelmekte olan suyun yaklaşık yarısı yolda kayboluyor. Ana isale hattının yenilenme çalışması başlamış ve 18 ay içinde tamamlanacakmış. Başkan vekilimiz şehir içi hatlarının 2025’de gündeme alınabileceğini söylüyor. Umarım öyle olur. Seçimlerde adayları bireysel isteklerimizle bunaltmak yerine, su sorununun çözümü gibi toplumsal taleplerimizle sıkıştırmaya başlayabilirsek eğer, seçimi kim kazanırsa kazansın, yapacağı ilk işlerden biri bu olur. Ancak büyük çoğunluk, ‘bireysel isteklerime kim daha iyi yanıt verir’ kriteri üzerinden yerel seçime yaklaştığı için, bu tür büyük alt yapı meseleleri sürekli ertelenen meseleler haline geliyor…
*****
Zannedildiğinin aksine, Yalova Türkiye’nin en kurak illerinden biridir. Yeni Organize Sanayi Bölgelerinin yapılıyor olması, Yalova’nın su sorununu, alınabilecek tüm önlemlere rağmen, içinden çıkılamaz bir noktaya getirecek gibi görünüyor. Sanayinin yoğun su kullanımının yanında, nüfus artışına yapacağı etki de su meselesi üzerinde ayrı bir olumsuzluk yaratacak. Sanayinin kendi suyunu yer altından temin etme çabaları da yine Yalova tarımını olumsuz etkileme potansiyali taşıyor. Kızılderilinin, ‘son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak’ sözünü sık sık hatırlamak gerekiyor, bence…