Her şehrin bir kent kimliği vardır. Hatta kasabaların bile…
Yalova, kasaba iken insanların aidiyeti ve kendine mahsus vasıfları vardı.
1995 yılında il olduk.
Bir türlü kasaba kimliğini kent hüviyetine çeviremedik.
1999 depremi de olunca bırakın kazanımlarınızı var olan birçok özelliğimizi kaybettik.
Yalova, yaz-boz tahtasına döndü.
Yerel yöneticiler kişisel rekabetlerine bağlı olarak Yalova’yı deneme tahtasına çevirdiler.
Bunun çok ilginç örnekleri var.
Mesela İnkılap Vapuru…
Bir vapura işkence yapılır mı? Cevabı çok açık…
Yapılabileceğini Yalova’da gözlerimizle gördük.
Vallahi dünyada bir ilki yaşadık. İnkılap Vapuru’nun üstüne kaçak kat çıktılar. Hem de iki kat…
Vapurdan sahile alan işgali yaptılar. Vapur, mahkemelik oldu, iyi mi?
Hatta “Bu vapurdur”, “Yok, yok gemidir” tartışmasına giriştik. Bilirkişi oluşturdular.
Öyle oldu böyle oldu derken kaçak katlar yıkıldı. Ardından vapuru kıtır kıtır kestiler. Jilet yaptılar.
Bizi şöhrete taşıyacak etken sembolleri aramaya devam ettik.
Yalova’nın kimliğini “Yalova Kaymakamı” üzerinden günlerce tartıştık. Bir kaymakam heykelini Yalova’nın göbeğine dikelim ve üzerine “Kim takar Yalova Kaymakamını” sözünü yazalım tartışması yaptık. Ben dahi bu konu üzerine altı kez yazı yazmışım. Atatürk heykelini Yalova’nın meydanından alıp en tenha yere götürmeyi kimse tartışmadı ama meydanın tam ortasına “Kim takar Yalova kaymakamını” heykeli yapmayı herkes konuştu.
Depremde Hacımehmet Ovası yerle bir oldu ama…
Hacımehmet Ovası’nda kat artırımı için belediye meclisi tam on sekiz kez toplanıp karar aldı. Bir türlü hizaya getirip eşzamanlı karar aldıramadıkları İl Genel Meclisi’ni sonunda razı ettiler. Süreç o kadar acımasızdı ki İl Genel Meclis Başkanı Atalay Beştaş’ı darbeyle koltuğundan indirdiler. Dünya demokrasi tarihinde örneğini bulamazsınız.
İnsanları bıraktık, ağaçlara saldırdık.
Dünyada eşi benzeri az bulunur canlı ağaç müzesi arberutumu imara açmak için tarlaya çevirdik. Önce o güzelim ağaçları kuruttuk. Sonra çöplük görüntüsü oluşturduk.
Ve canım araziyi parke taşı karşılığında sattılar. Termal suyu getireceğiz diye anlaşma imzaladılar.
Özel bandajlı boruları döşediler de…
Henüz sıcak su bu aziz toprakları ıslatmadı.
Bu arazinin geçmişi çok ilginçtir. TİGEM’den kopma bir alan olduğu gibi üç kez devlete, dört kez de belediyenin tasarrufuna geçmiş. Ben bu araziye uğursuz tarla ismini verdim. Dokunan perişan oluyor.
Arayışlar devam etti.
Yalova’nın tam göbeğine Kent Müzesi binasını yaptılar. Ve bu binayı Yalova için kimlik kazanımı olacak diye iddia ettiler. Durduğu yerde nasıl da sırıtıyor!
Tapusu bizde olmayan şelalemiz de kapak resimlerini pek güzel süsledi.
Evet, “Sudüşen” şelalemiz var. Bütün tanıtım filmlerinin fragmanına konuluyor. Yüzü bize bakmasına rağmen arkasındaki şehrin mücavir alanında sayılmış. Bursa valiliği tel örgü çekip “Yalovalılar giremez” dese, yapacak hiçbir şey yok!
Durun durun! Bir konu daha var…
Yakın zamanda yaşadık…
Kentin ortasına merkezi Güney Kore’de bulunan dünya Tuvaletler Birliği hibesiyle tuvalet bile yapıldı. Tuvalet modern olunca kent de sosyalleşiyormuş. Son hamle buydu. Fakat Yalovalılar bir gün sonra tuvaletin kapısını kırdılar. Güney Kore’den tuvaletin yedek parçası gönderilmemiş olacak ki kıranlara aşırı tepki gösterildi.
Daha böyle o kadar çok konu var ki!
Hangisini yazayım?
Yalova Lisesi, Atatürk Okulu ve Yalovaspor örnekleri önümüzde dururken…
Bir şehir böyle mi kimlik kazanır?
1995’den bu yana kaç yıl geçti?
Kültür ve turizm hamlesi oldu mu? Pardon her yıl hamle yapıyorlar da sonuç oluştu mu? Eğitimde şampiyonluklardan geldiğimiz noktaya bir bakar mısınız?
Ya Yalova çöplüğü!!!
Aman Allah’ım! Çöplüğü sattık, sattığımız kişiye arazinin on misli para ödedik. Aha da iddia ediyorum. Bu alışverişin bir başka örneğini dünyada bulamazsınız.
Daha fazla detaya girmiyorum. Verdiğim örnekler bile kentin nasıl yönetildiğini açıklamaya yeterlidir diye düşünüyorum.
Detaylara girersem kırılmalar olacak…
İyisi mi kısa yoldan çark edeyim.
Edeyim etmesine de Yalova kentlilik bilincinin oluşmasına destek veremeyen STK’lara da sitem edeyim.
Kent Konseyi’ne ve tüm odalara…
Sizin de “Aman hocam sen de her şeyi eleştiriyorsun” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Sevgili Yalovalılar!
Eleştirmek her zaman iyidir.
Muhatabını doğru işler yapmaya zorlar.