Sevgili dostum, birçoğumuz yalnızlıktan, yanlış anlaşılmaktan, sahte dostluktan, kimseden hayır gelmeyeceğinden, ahde vefanın kalmadığından şikayet eder dururuz. Baba evladını, evlat babayı, kadın kocayı, erkek hanımını, komşu komşuyu şikayet etmediğimiz gün yoktur. Ayağımıza diken batsa en çokta devlet babayı şikayet ederiz. Beklide her yanlışı görür gözlerimiz, kendimizden başka, ya da her yanlışı düzeltmek isteriz, kendimizinkinden başka. Mükemmeliyetçiyizdir ama hiçte mükemmel değilizdir. Beğenmeyiz fakat elimizden de bir şey gelmez. Huzursuz olmak için ne varsa yaparız ama yalnız kalmaktan şikayet eder, bir ben mi demekten de vazgeçmeyiz. Bu yalnızlığı biz ekmişizdir, yalnızlık biçeriz. İşin kötüsü ne ektiğimizi bilmeyiz ama iyilik bekleriz. Madde ve mana mücadelesinde, maddeden yana olanların, manen şikayet hakkı olmadığı gibi, madde için yaşayanlarda madde dostlukları edinirler. Maddenin yani çıkar ilişkisinin bittiği yerde dostluklar biter, hatta Habil ve Kabil de olduğu gibi kardeş düşmanlığına kadar gider. Maddede sınır yoktur, insan artık madde bağımlısı olmuştur. Madde doyumsuzdur, kendini ilahlaştırır ve insanı kendine kul yapar. Bu yüzden istekleri bitmeyen insan, daha çok maddeyi arzular ve kendini yalnız hisseder. Ve hep mutsuzdur. Mutlu olmak için harcar, harcamak için harcanır. Halbuki insan mana ile maddeye hükmettiği gün, mana aleminde, asla yalnız değildir. Yaratıldığında muhalefeti, nefsi ve şeytanıyla birlikte yaratılır. Fakat yaradan bedeni kuvvetli olsun doysun diye anneye muhtaç etmiş, ayakta dursun elinden tutulsun gölgesinde oturulsun diye, koca çınar babayı vermiştir. İradesini kullanırsa, demek ki insan maddende yalnız değildir. Sadece kıymet bilecek ve şükür sahibi olacaktır, o kadar. Ayrıca ruhu diri iradesi sağlam, bütün olumsuzluklara meydan okuyan biri olması için, yaradan kendini tanıtmış, koruyucu ve hayatını kayda alan iki tane melek tahsis etmiştir. İnsanı hiçte yalnız bırakmamıştır. Yalnız olmadığının belki de farkında değildir. Burası dünya, cennet değil. Burada her işin iki ucu vardır. Kimse iki ucundan tutup kaldıramaz. Kaldırmaya kalkarsa altında kalır. Bu yüzden diğer ucundan tutacak mutlaka bir insan bulunur. Zira onunda işinin iki ucu vardır. Çünkü insan yalnız yaşayamaz muhtaçtır. Yalnızlık türküsü, belki de benim dediğim olmuyor türküsüdür. İnsan kendini bildiği gün yalnız olmadığını da bilir ve sabreder, bütün olumsuzluklara çare üretmek için gayret eder. İşte o zaman yalnızlıktan kurtulur.
Tamam da kendimizi neden yalnız hissederiz? İnsan tekamül gösteren varlıktır. Her şeyin nedenini nasılını niçinini sorgular. En çokta bu sorgulama çocuklukta zuhur eder. Anne kızına anneliği, baba oğluna babalığı öğretmezse sonunda ikisi de yalnız kalır. Çünkü bu soruları çocuk büyüdüğünde başkasına sorar ve ona göre şekillenir. Ya da sormaz, soramaz sadece bedeni tekamül gösterir. Halbuki insanın aklı, ruhu ve bedeni vardır. Akıl nedeni, ruh niçini, bedense nasılı tekamül sınıfında eğitime alır. Bu eğitimde kim dostu kim düşmanı, kime yakın kime uzak, nasıl düşüneceğini, ne düşüneceğini, ne konuşacağını, niçin konuşacağını, nasıl konuşacağının eğitimini alır. İnsan kavramını, ahlak kavramını ruh kavramını, niçin yaratıldığını, neden yaratıldığını, nasıl yaratıldığını, sorar, araştırır ve karar verir. Böylece yalnız kalmaz, yalnız olmadığının farkına varır. İyi araştırır iyi düşünür iyi karar verirse, en iyi en doğru en gerçek kararın İslam’ın ilahi kavramında olduğunu fark eder ve yalnız kalmaz. Korkuları, vesveseyi, kötülüğü, isyanı, inkarı, cehaleti temsil eden şeytanın varlığını daha iyi tanır ve tedbir alır. Zira şeytanın ve nefsin büyük bir imtihan olduğunu, büyük adamların büyük imtihanlara tabi olacağını kabul eder ve yalnızlıktan kurtulur. Hatta dünyada yalnız kalsa bile. İmtihanı kuranın imtihanı kazandığı gün, dünya ve ahirette en yüksek makama getireceğini bilir. Çünkü yaratanın kainatı adalet üzere var ettiğine inanır ve iman eder. O gün yalnız olmadığını anlar. İlk imtihanı itikat duvarını aşmaktır. İtikat duvarı anahtar kelimedir. İtikat duvarını aştığında, medeniyet kapısının kulpunu tutar, insanlık yarışını tek başına kazanmak zorunda olduğunu, yarıştan dönenlerden öğrenir. Yalnız olmadığını fark eder. Ne kızacak adam çıkacaktır karşısına, ne de kavga edecek biri, nefsinin başladığı günden beri, nefsini şeytana teslim etmemek için, kendi kusurlarıyla uğraşacak başkasında kusur göremeyecektir. Herkesin kendine göre şekilleneceğine inanmanın, imtihan olduğuna inanır.
Kendisinden ahlak, huy edep alınacağını bilir ve ona göre hayat kurar. İnsan olmanın ilahi bir kavram olduğunu kabul eder ve yalnız yaşar, ama yalnız değildir. Belki de haberi bile olmadan birçok insanın kurtuluşuna vesile olur. Kalabalıklar içinde yalnız ama kainatta yalnız gezen yıldız gibi parlayacaktır. İşte o zaman asla yalnızlık çekmeyecek, asla şikayet bilmeyecek, asla huzur aramayacaktır. Çünkü huzur ona gelecektir. O en güzel anlatmanın yaşamak olduğuna yürekten inanır. Sorarlarsa söyler, danışırlarsa konuşur, tartışırlarsa susar. Çünkü o hak için doğmuştur hak için yaşar. Asla yalnız değildir, çünkü onun yüreğinde hissettiği, asla yalnız bırakmadığı, tek dayanağı, koruyan kollayan Allah’ı vardır.