Ülkemiz ekonomisinde işler 2014 yılından beri iyi gitmiyor. Aslında sadece Türkiye’de değil, dünyada da 2008 Mortgage Krizinden bu yana ülke ekonomilerinin çoğunda sorunlar yaşanıyor. Salgındaki kapanmalar da bu sorunları olumsuz etkiledi. Ancak ekonomilerin yeterince büyüyememelerinin yanında, bir diğer sorun daha var ki, gitgide sivriliyor. O da, gelir dağılımındaki adaletsizlik sorunu. Dağılımdaki adaletsizlik yıllar geçtikçe daha da artmakta…
Gelir dağılımının gitgide daha fazla bozulduğunu, lüks tüketimin artmasından da anlamak mümkün. Mesela sadece Louis Vuitton (LVMH) firmasının 2022 yılı satış toplamı yaklaşık 80 milyar euro. Bunun TL karşılığı yaklaşık 1.700.000.000.000 TL. Altı sıfır atmadan önceki paramızla 1.700.000.000.000.000.000 TL yani 1 kentilyon 700 katrilyon lira (eski paramızla). Katrilyondan sonra ne geldiğini bilmiyordum, 60 küsur yıllık hayatımda da hiç kullanmam gerekmemişti, ilk defa burada gerekti…
20.000 çalışanı olan Hermes‘in ise en ucuz çantasının adı Kelly imiş ve fiyatı 7.700 euro yani 160.000 TL. Yani asgari ücretle çalışan biri, parasını hiç harcamadan 18 ay kenara koyarsa bu en ucuz çantayı alabilir. 20.000 çalışan ile yılda kaç çanta ürettiklerini ve sattıklarını varın siz hesaplayın. Bunlar sadece iki örnek. Demek ki bunların dünyada ciddi bir alıcı kitlesi var, Türkiye’de de var. Tüm nüfusa oranları belki %1’dir ama 8 milyar kişide %1 deyince 80 milyon kişi anlamına geliyor. Türkiye’de de %1 demek 850 bin kişi demek. İşte bu lüks sektörü onlara hitap ediyor…
*****
Geçen ocak ayında Oxfam tarafından yayımlanan ‘Önemseme Zamanı’ isimli raporda, bu en zengin %1‘in dünyada üretilen gelirin 3’te 2’sine sahip olduğu yazıyor. Daha da kötüsü, bu %1’in geliri sürekli olarak artış trendinde, kalan %99’un geliri ise azalıyor. Bu %1 yakın bir gelecekte gelirin 3’te 2’sine değil, 10’da 9’una sahip olur konuma gelecek. Bu trend’e bir dur diyen olmazsa, sonraki bir gelecekte %99’a ve sonra da muhtemelen %100’e sahip olacaklar. En tepedekiler muhtemelen %1’in içindeki küçük oyuncuları da bir süre sonra tasfiye ederler ve dünyanın tamamı, sanıyorum bu yüzyılın sonunu bulmadan binde 1’in hatta belki de onbinde 1’in eline geçer. Düzen böyle kurulmuş, böyle yürüyor. Kuzey Kore dışında bu düzenin parçası olmadan yürüyen kimse var mı bilmiyorum. Bence yok…
*****
Türkiye’de de durum dünya genelinden çok farklı değil. Türkiye’de %1’lik kesim, toplam servetin %41’ine sahip. Türkiye’de tahakkuk eden verginin tahsilatının %17’lerde kalması, ülkemizi sıralamada aşağı çeken faktörlerden biri. Türkiye’yi aşağı çeken bir diğer faktör de, sendikal haklar meselesi. Sendikal haklarda en kötü durumda olan 10 ülke arasındaymışız. Bangladeş, Zimbabve, Filipinler, Myanmar ve Honduras’la beraber son 10 ülke arasında. Sendikal haklarda 1961 Anayasası ve sonrasında Ecevit’in Çalışma Bakanlığı döneminde işçiye verdiği hakları, 12 Eylül Rejimi bir gecede geri aldı. Hadi Türk-İş’i, Hak-İş’i geçtim, 500 bin üyeli DİSK bile gık diyemedi. Bedel ödemeyi göze alamayanların tabii ki hakkı da olamayacaktır. Hatta biraz Nietzsche vari bir bakışla, ‘hakkı zaten olmamalıdır’, demek de mümkün…
Dünyadaki kurulu düzene yalın kılıç savaş açalım, Kuzey Kore gibi marjinal, ceberrut tavırlara girelim demiyorum tabii ki, ancak en azından Slovenya gibi, Slovakya gibi veya Çekya, İzlanda, İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka‘da olduğu gibi, gelir adaletsizliğini en alt düzeyde tutan ülkelerdeki uygulamaların benzerlerinin ülkemizde de olmasını temenni ediyorum. Bu yönde bir gelişme sadece halkın çoğunluğu bunu gerçekten isterse olur, yoksa kendiliğinde gökten zembille inip önümüze konulmaz…