Ekim ayında iki genç, Londra National Gallery’de sergilenen Van Gogh‘un Ayçiçekleri tablosuna domates çorbası attılar (hemen belirtiyim, tablo camla kaplı olduğu için zarar görmedi). ‘Just Stop Oil’ adlı çevreci grubun üyesi olan bu çocuklardan biri, çorbayı attıktan sonra tablonun önünde şunu söyledi: “Hangisi daha değerli? Sanat mı, hayat mı? Sanat gıdadan daha mı değerli? Adaletten daha mı değerli? Bir resmin korunmasını mı yoksa insanların ve gezegenimizin korunmasını mı daha çok önemsiyorsunuz?”…
Olayı ilk duyduğumda yapılan şeyin bir vandallık örneği olduğunu düşündüm. Takip eden günlerde, fikrini önemsediğin bazı yazarların bu gençlere sempatik bakan yazılarını okudum. Bunun üzerine fikrim birden değişti. Ne önceki fikir benimdi, ne de sonraki. Herhangi bir konu hakkındaki fikrinizin tamamen size ait olduğunu düşünüyorsanız, bence yanılıyorsunuz…
*****
İki genç kız, parasal değeri 72.5 milyon sterlin (yani yaklaşık 1,500,000,000 TL) olan bir tabloya domates çorbası atıyor. Van Gogh yoksulluk içinde yaşayan ve kendisini son derece başarısız bularak intihar eden bir ressam. Belki de kızlar bu nedenle, özellikle seçtiler Van Gogh’u…
Ece Temelkuran, dünyada gençler üzerinden yürüyen bir sivil itaatsizlik duygusunun büyüdüğünü düşünüyor, geçlerin verdiği mesajın mealen ‘en huzurlu, en düzenli, en hijyenik yere, dünyaya yaşatılan terörü taşıyacağız‘ olduğunu söylüyor ve de diyor ki, ”genç kalabalıklar faşizmi yenecek”. Ben onun gibi iyimser değilim ama Ece hanımın haklı çıkmasını çok isterim…
*****
Dünyayı her anlamda temiz tutabilmek için petrole tavır almak iyi bir şey gibi görünüyor. Ama alternatif bir yaşamı iyi tasarlayamadıysan, Almanya gibi, zalimlerle uzlaşmaya çalışmak (tabii ki kendi de hiç mi hiç masum değil, her devlet gibi) ve de yeşilleri nükleer santrallara yöneltmek gibi kötülerden kötü beğenmek durumunda kalırsın, ki hep öyle kalmıyor muyuz…
Petrole tavır alınca, hidroelektrik santrallar mı tercihimiz olacak, hani şu karadenizde doğal ortamı mahveden santrallar… Yoksa yine bir doğal ortam bozucusu rüzgar enerjisi mi alternatifimiz. Ya da güneş panelleri üreticisi sermayenin yedeğine mi düşeceğiz… Sahi gerçekten insan eliyle bir iklim değişimi sürecinde miyiz? Neredeyse herkesin (Trump vb. hariç herkesin) ittifakla kabul ettiği bu görüş üzerinde Baha çok kuşkulu… Yani bu kızların da koyma akılla/ezberle hareket ediyor olma ihtimalleri oldukça yüksek (ben diyim %99, sen de %80)… Kimsenin koyma akıl ve ezberin dışına çıkma şansı var mı?.. Bence %99.999 yok…Kendisini bunun dışında sanan galiba en çok içinde olandır…
*****
Ali Tufan Koç isimli genç bir yazar da, ”müzeler ne kadar masum?” diye soruyor ve ekliyor ”müzeler neredeyse kutsal sayılan yerlere dönüştü, halbuki kapitalist sistemin ortasındalar, bazı ‘malum’ şirketler paklanmak için onları kullanıyor”… Ama yazının içinde konunun ayrıntılarına girmiyor. Ya herkesin bu ‘gerçekleri’ annelerinden doğduklarında bildiğini düşünüyor ya da çokca karşımıza çıkan, ‘üstüme gelmeyin, anlatırsam sokağa çıkacak yüzünüz kalmaz’ neviinden bir yaklaşım içinde…
*****
1914 yılında bir kadın, bir arkadaşının haksız yere tutuklandığını düşündüğü için yine bu National Gallery’e gelmiş ve Velazquez‘in Aynadaki Venüs tablosunda kesikler açmış. 1974’de biri Vietnam Savaşını protesto etmek için New York Modern Sanatlar Müzesinde Picasso‘nun Guernica‘sını spreyle boyamış. Mona Lisa dört kere, Rembrandt‘ın Gece Devriyesi ise üç kere saldırıya uğramış. Just Stop Oil grubu dört ay önce de yine aynı galeride John Constable’ın Hay Wain tablosunun üzerine kağıt parçaları yapıştırmış. Ayçiçekleri’ne atılan domates çorbasından bir hafta sonra da, yine iklim aktivisti gençler Almanya’da bir müzede Monet‘nin bir tablosuna patates püresi atıyorlar…
*****
Just Stop Oil sözcüsü Alex De Koning, ”Değişim için çalışıyoruz ve maalesef değişim bu yolla oluyor” diyor…
Van Gogh, çevrelerinde yaşamasın diye dilekçe toplayan Arles’deki köylüler için “Sadece onlardan biri olmak istedim” diyor… Van Gogh’un son cümlesi kardeşi Theo’nun aracılığıyla bize ulaşmıştı: “Keder sonsuza kadar sürecek”…