Gelelim bu haftaki mevzuma. Malum bu hafta yeni yıla giriyoruz. Yeni yıl için planlar yapıyoruz, totemler, evrene mesajlar, 777’ler havada uçuyor. Masa altında üzüm yersen yakışıklı bir koca bulursun denildiğinden beri üzüm fiyatları 3 kez zamlanmış. Zaten piyasaya yurdumun evlenme hayali kuran çılgın kızları ve evlendikten sonra gariban erkekleri parmağında oynatan kadınları yön veriyor.
Düşünsenize insanın ilk versiyonu olan Havva Ana’mızın bile ilk icraatı Adem Peygamberi kandırmaktır. Velhasıl kaynanalık içgüdülerimin coşmasından beri tüm genç kızlar ve gelinlerin erkeklere zulüm ve haksızlık yaptığını düşünüp bunu ispat etmek içinde yoğun mesailer harcamaktayım.
Düşünsene ilk insansın, açsın; sefil haldesin, kadın yemek getiriyor sana yemiyorsun; o da trip atıyor. Cennetten kovulacağını bile bile sırf kadın sussun diye yiyor. Öyle tehlikeli bu gelinler…
Neyse efendim; işte yılbaşı yeni umutlar, yeni olmayan ve tutulmayan sözler için verilen yeni tarihler derken herkesin içinde planlar var.
Ben kırmızı sevdamın tamda bu zamanlar vitrinleri süslemesini çılgınca izleyenlerdenim.
Her şeyin kırmızı olması cıvıl cıvıl vitrinlere bakmak bile beni çocuksu bir sevince bürüyor. Çocukluğumuzda yaşadığımız mevsim geçişleri artık maalesef yok. Hatta hiçbir şeyin tadı da yok ya o konuları açmayacağım.
Eskiden tavuk kıymetli bir yemek olduğu için özel anlarda pişerdi ve yılın değişim günü bizler için özeldi.
Benim için yılbaşı mandalina ve portakal ve tavuktur. Benim için yeni yıl sadece eski yılda bıraktığımız pek çok kötü anının üstünü çizmektir ve benim için yeni yıl sadece yeniliktir.
Eskiden ayrıştırma dili olmadığı zamanların canlı şahidiyim. İnsanların herkese güvendiği dönemlerden bahsediyorum. Apartmanda bilet alan biri olduğunda kazansın diye dua eden insanlardık biz, sonrasında numaraların önceden belirlenip arkadan kutulara atıldığını öğrenince saflığımız kayboldu.
O zamanlar yılbaşını kutlayanlara kimse laf etmezdi. Dansöz çıkardı yılbaşı geceleri ve dakika dakika televizyon programı yayınlanırdı. Sevdiğimiz sanatçıların ne zaman çıkacağının heyecanı bizi uyanık tutardı. Babam elma-portakal soyar yatağımızın üstüne atardı. Gece on ikide dansöz çıkana kadar dayanmaya çalışırdık. Sonrada uyurduk yani biz günahkâr mıydık?
Şimdilerde hiçbir şeye saygımız kalmadı, hiçbir fikre, hiç kimseye ve kendi fikrinden başka düşünen herkese öfke doluyuz. İşin garibi dindar da değiliz bence biz artık kindarız. Komşumuzun bir umudu olmasından ya da bir şeyi kutlamasından dolayı gerginiz.
Şimdi yazımı okuyanlar Filistin’de zulüm varken protesto etmiyorsunuz ve Hristiyan gibi davranıyorsunuz diyecek ama ona da şöyle cevap vereceğim: Yıllardır Doğu Türkistan’da, Çin’de ve Türkmenistan’da etnik kıyıma uğrayan Müslüman Türkler için hiçbir şeyi protesto ettiniz mi?
Akan kana, ölen her bir cana yanıyorum, dua ediyorum ve protesto da ediyorum. Sizin gizli gizli gittiğiniz veya gizli gizli aldığınız İsrail malı hiçbir şeye yaklaşmıyorum, evime sokmuyorum.
Peki, siz gerçekten de yapıyor musunuz? Sahi sadece kınayarak yada başkalarına akıl vererek oluyor mu?
Yeniden sevmeyi, saygı duymayı, birlikte olmayı ve birlik olmayı öğrenmeliyiz.
Çünkü biz bir olunca güzeliz Türkiye’m…
2025 yılı bize, ülkemize ve dünyaya dinginlik getirsin, herkesin yüreğine vicdan, diline vicdan, kalbine iman getirsin. Rabbim; vatanı savunan silahlı ve silahsız tüm yiğitlerimizi koruyup gözetsin ailelerine sağlıkla kavuşmalarını nasip etsin inşallah…
Cinayet, cinnet, taciz, savaş ve katliam haberleri almadığımız bir yıl olur umarım.
Doğal afetlerle imtihan olmadığımız bir yıl olsun inşallah…
İyi seneler sevgili dostlar, Rabbim bize eskiyen seneyi özlemeyi nasip etmesin inşallah…
Seneye görüşürüz diye kötü bir şaka yapmadan yazımı sonlandırıyorum.
Sevgi ve saygılarımla…