yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
34,4810
EURO
36,4043
ALTIN
2.960,81
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Parçalı Bulutlu
20°C
Yalova
20°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Açık
11°C

TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLER

TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLER
05.07.2022 16:06
0
A+
A-

Haber/M. Ali Cantörün

Türkiye Cumhuriyeti, bir yandan bağımsızlık savaşını kazanan yeni bir devlet ve rejim olarak geçmişten açık bir kopuşu gerçekleştirirken; diğer yandan Osmanlı Devleti’nin son dönemlerindeki modernleşme çabalarının mirasını kabullenmiş ve reformları devrimlere dönüştürerek devam ettirmiştir. Kitapta, Türkiye’nin modernleşme süreci Osmanlı’nın son iki yüzyılını da kapsayacak şekilde ele alınmış, bu sürecin modern yönetim anlayışını ve modern yerel yönetimlerin ortaya çıkmasını ve gelişmesini nasıl etkilediği sorusuna cevap aranmıştır.

Dünyada ve ülkemizde modernleşme kavramını felsefi ve tarihi boyutlarıyla anlatma çabası bu çalışmanın sınırlarını oldukça aşan bir nitelik taşır. Bu nedenle, özellikle bize benzer ülkelerde geliştirilen modernleşme tanımlamalarına ve bu kavram üzerine yapılan tartışmalara kitabın 1. bölümünün başlangıcında kısaca değinilmiştir.

Kendi toplumsal yapısındaki ilerlemenin dış dünya karşısında yeterli olmadığını anlayan ülkelerin giriştikleri modernleşme çabalarının ulaşmayı hedeflediği model Batı modernleşmesidir.

Aynı hedefi benimseyen Türkiye modernleşmesinin üzerinden yürütülmeye çalışıldığı en belirgin ve etkin alan yönetim alanıdır. Merkez ve taşra yönetimi, bir yandan modernleşirken, diğer yandan da kurumları ve yöneticileriyle ülkenin modernleşmesinde önemli görevler üstlenmişlerdir. Modernleşme yönetimi dönüştürürken, yönetim modernleşmeyi bütün topluma ve ülkeye taşımış ve şekillendirmiştir.

Türkiye’de modern yerel yönetim yapısının ortaya çıkış süreci, oldukça uzun ve karmaşık bir tarihsel geçmişe sahiptir. Klasik Osmanlı döneminde, yerelde verilen hizmetlerin merkeze bağlı yerel yapılanmalar ya da merkezi yönetimin bir uzantısı olan yerel birimlerce yerine getirilmekteydi.

Modernleşme dönemiyle birlikte gündeme gelen yeni yerel yapılanmalar, doğal olarak genel yönetim sisteminin içinden doğmuş ve bu sistemin derin renklerini uzun yıllar bünyesinde barındırmıştır. Merkezin bir uzantısı ya da tamamlayıcısı niteliğini hâlâ taşıyan yerel yönetim anlayışımızın geçmişine göz atarken, içinden çıktıkları genel yönetim anlayışının tarihi gelişimini hesaba katma zorunluluğu açıktır. Başka bir deyişle, yerel yönetimlerimizin tarihi, genel yönetim tarihiyle aynı köklere dayandığı için modernleşme döneminin başlangıcında birlikte ele alınmış, ayrıştıkları yönler ve tarihi aşamalar irdelenerek çağdaş yapılanma biçimleri açıklanmaya çalışılmıştır.

Başlangıcı Lale Devri’ne kadar götürülen Türkiye’nin modernleşme süreci içerisinde çeşitli dönemlere rastlanmaktadır. Buna göre, Osmanlı’nın yenilmez sayıldığı ve yenileşmelere ihtiyacı olmadığının kabul edildiği yılların bitişi olan 18. yüzyılın başından itibaren girişilen yenilik hareketlerinde padişahların birinci derecede etkili olduğu bir dönem söz konusudur. Yanlarına aldıkları bazı toplum kesimlerinin ve emirlerinde olan bazı yöneticilerin varlıkları inkar edilemese de, asıl belirleyici etken, “mutlak irade sahibi” olan padişahlardır.

Padişahların mutlak belirleyici oldukları yenileşme dönemi 2. Mahmut sonrasında yerini, yenilikçi aydın bürokratların ön plana çıktığı bir döneme bırakmıştır. 1839-1876 yılları arasını kapsayan ve yenilikçi aydın bürokratların etkin olduğu Tanzimat dönemi, çoğu araştırmacı tarafından Türkiye’nin modernleşme sürecinin gerçek başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

Merkezi yapılanmayı güçlendirmek yoluyla Batılı devletlere benzer bir yönetim biçimi oluşturulması çabalarının arttığı bu dönemde, yine Batılı anlamda yerel yönetimlerin ortaya çıkmaya başladığı görülmektedir. Gelişen ve değişen toplumsal ve ekonomik yapının, ilk örneklerini liman şehirlerinde gösteren kentsel gelişmenin ve bu gelişmenin kaçınılmaz olarak dayattığı kentsel ihtiyaçların karşılanması sorunu, modern yerel yönetimlerin kurulması düşüncesini doğurmuştur. Tanzimat devrinin yönetici-elit kadroları, modern dönemlerin ortaya çıkardığı bu ihtiyaca, çeşitli yasal düzenlemeler yaparak cevap vermeye çalışmışlardır.

…………………………

-Kitabın 1. bölümünde, Tanzimat dönemiyle birlikte merkezde ve taşrada ortaya çıkmaya başlayan ve yönetimdeki yeniliklerin yönlendiricisi ve taşıyıcısı olan meclisler incelenmiştir. Özellikle, taşrada oluşturulan meclislerin yapısı ele alınmış, demokratik gelişmelerin öncüsü sayılabilecek ‘temsil’ kavramı üzerinde durulmuştur. Bu dönemde değişmeye başlayan yönetim anlayışının, başta belediyeler olmak üzere, modern yerel yönetimlerin ortaya çıkışında etkisine dikkat çekilmiştir.

Tanzimat devrini takip eden meşrutiyet dönemleri, çeşitli çalkantılara rağmen, Batılılaşma çabalarının devam ettiği yıllardır. Özellikle 2. Meşrutiyet döneminde gerçekleştirilen siyasi ve idari yenilikler, reform kavramını aşan ve devrim özelliği taşıyan temel değişiklikler olarak değerlendirilmektedir.

-Kitabın 2. bölümünde, her iki Meşrutiyet döneminde Osmanlı Devleti’nin yönetim sistemi ve bu sistem içinde gelişen yerel yönetimler ele alınmıştır. Bu dönemin başında merkezde kurulan parlamento ve ilan edilen ilk Anayasa’da yer alan taşra yönetimi ve yerel yönetimlerle ilgili kısımlar incelenmiştir. Bölümün sonunda, yerel yönetimlerde belirginleşmeye başlayan temsil ve katılım kavramları hakkında değerlendirmeler yapılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına neden olan Balkan ve 1. Dünya savaşlarının ve yenilgiler sonrası yaşanan büyük göçlerin yarattığı karmaşık dönemde bile modernleşme süreci kesintiye uğramamıştır. Yönetim sistemini yenileştirme sürecinin önemli aşamalarından biri olan ve bu karmaşık dönemin ortasında çıkarılan bazı geçici yasaların, Cumhuriyet döneminde bile uzun yıllar yürürlükte kalması bu açıdan ilgi çekicidir.

-Kitabın 3. bölümü, Cumhuriyet döneminde yerel yönetimlerde yaşanan gelişmeleri ele almaktadır. Cumhuriyet dönemi, bir yönüyle iki yüzyıla yaklaşan yenileşme ve modernleşme çabalarının bir ürünüdür ve bir süreklilikten söz edilebilir. İmparatorluğun yıkılışı ve kazanılan Kurtuluş savaşı ile yeni bir rejime geçiş süreci dikkate alındığında ise, geçmişten belirgin bir kopuş söz konusudur. ‘Süreklilik içinde kopuş’ tanımlamasıyla nitelendirilebilecek olan Cumhuriyet, bu özelliğiyle, Dünya modernleşme tarihinde benzerine pek rastlanmayan, “nev’i şahsına münhasır” bir konuma sahiptir.

Toplumsal ve tarihi birikimi yadsımayan, bu birikimden yararlanan; ancak, rejimi kökünden değiştiren ve yeni bir devlet kuran, alınması tarih önünde gecikmiş olan yaşamsal kararları alarak yolunu kesin hatlarla çizen Türkiye Cumhuriyeti, kendine özgü bir süreci devam ettiren Türk modernleşmesinin kavşak noktasıdır.

Türk tarihinin en büyük sıçramalarından biri olan Cumhuriyet döneminde, geri kalmışlıktan ve ezilmişlikten kurtulma ve dünya sistemine eşit bir toplum olarak katılma arzusuyla, modern bir ulusal kimlik oluşturulması hedeflenmiştir. Çağdaş medeniyete yüzünü dönerek toplumsal, ekonomik ve idari yapıyı buna göre yeniden düzenleyen Cumhuriyet yöneticileri, taşra yönetimi ve özellikle yerel yönetimler alanlarında da yenilikler içeren siyasi kararlar almış ve modern düzenlemeler yapmışlardır.

Bu düzenlemeler içinde yer alan ve 1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı Belediye Kanunu, seksen yıla yakın bir süre yürürlükte kalmıştır. Bu kanun, Cumhuriyet yönetiminin yerele ve yerel yönetimlere, başlangıçtan beri verdiği önemin ana göstergelerinden biridir. Çağına göre oldukça demokratik bir yerelleşme anlayışını barındıran kanunla verilen bazı yetkilerin, merkezi idare tarafından zaman içinde geri alınması eleştirilen bir husustur.

Dünyada ve Türkiye’de önemli bir dönüm noktasını oluşturan İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan gelişmeler, ‘Bilgi Çağı’ olarak adlandırılan ve ‘küreselleşme’ sürecinin dinamikleriyle anlatılmaya çalışılan yeni bir dönemin habercisi olmuştur. Aslında modernleşmenin devamı ve evrensel yayılımını da içinde barındıran küreselleşme süreci, yandaşlarını ve karşıtlarını üretmiş, yüklenen değerlere göre şekillenmeye devam etmiştir.

  1. yüzyılın son çeyreğinde yaşanan devasa ekonomik ve teknolojik gelişmeler siyasal ve yönetsel dönüşümleri dayatmış, 21. yüzyıl dünyasının aldığı biçimi belirlemiştir. Küresel gelişmelerin bütün dünyada ortaya çıkardığı sonuçlardan biri olan ‘yeni kamu yönetimi’ anlayışının da Türkiye’deki gelişmelere etkisi olmuştur.

-Kitabın 4. bölümünde, evrensel düzeyden yerel düzeye kadar etkisini gösteren küreselleşme olgusu ve bu olgunun yerel yönetim üzerindeki yansımaları ele alınmıştır. Bu dönemde dünyada ve Türkiye’de yönetim ve yerel yönetim sistemlerini etkileyen ve 21. yüzyılda yapılan değişikliklerin ‘anahtar kavramları’ olarak nitelediğimiz ‘yerellik’, ‘yönetişim’, ‘sürdürülebilirlik’ ve ‘katılım’ kavramları incelenmiştir.

Bu kavramlar, Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleştirilen zirvelerde alınan kararlar doğrultusunda başlatılan ve yerel yönetimlere önemli roller veren Gündem 21 gibi projelerin temel belirleyicileri içinde yer almaktadır. Özellikle ‘katılım’ kavramı etrafında şekillenen yeni yönetim anlayışının hayata geçirilmesini amaçlayan bu projenin Türkiye’deki uygulaması olan Yerel Gündem 21 süreci, sözü edilen ‘anahtar kavramlarla’ birlikte ele alınmıştır.

-5. bölüm. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye açısından küreselleşmeyle birlikte yaşanan diğer bir ‘alt süreç’ Avrupa’yla bütünleşme çabalarının biçimlendirdiği dönemdir. Bu dönem içinde, üye olduğu ya da olmaya çalıştığı Avrupa kurumları ve Avrupa’da gelişen değerler, Türkiye’nin yönetim ve yerel yönetim sistemini yakından etkilemiştir. Türkiye’nin üyesi olduğu ve yerel yönetimler açısından Avrupa’nın öne çıkan kurumu olma özelliğini taşıyan Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa Birliği sürecinin yerel yönetimlere etkileri, kitabın 5.  bölümünde ele alınmıştır.

Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin onaylayarak yürürlüğe koyduğu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Yerel Topluluklar ve Yönetimler Arasında Sınır Ötesi İşbirliği Avrupa Çerçeve Sözleşmesi gibi önemli sözleşmeler incelenmiştir. Bu sözleşmelerin yanı sıra, Konsey’in en son ve önemli girişimlerinden biri olan ve Türkiye’de son dönemde yaşanan siyasal ve idari gelişmeleri etkileme olasılığı bulunan ‘Bölgesel Demokrasi İçin Başvuru Çerçeve Belgesi’ ele alınmıştır. Doğrudan belediyelerin katılımına açık olan Avrupa Kentsel Şartı I, II ve yine Türkiye’nin taraf olduğu bir diğer sözleşme olan Peyzaj Sözleşmesi de bu bölümde ele alınan ‘Avrupalı Belgeler’ arasında yer almaktadır.

Küresel gelişmeler karşısında yapılan yeni yönetsel düzenlemelere koşut olarak yerel yönetimler alanında da değişim arayışları sürmüş ve Türkiye’nin yerel yönetim yapılanması yüzyılın hemen başında köklü değişimlere uğramaya başlamıştır.

-Kitabın 6. Bölümünde, evrensel ve bölgesel süreçler ve yerel gelişmeler doğrultusunda, 21. yüzyılın başında Türkiye’de yapılan düzenlemeler sonucu ortaya çıkan ve günümüzde yürürlükte olan yerel yönetim yasaları ve yapıları ayrıntılı olarak incelenmiştir. Son olarak, 2012 yılında Büyükşehir bağlamında gerçekleştirilen önemli değişimin ardından, Türkiye’deki yerel yönetim sisteminin aldığı biçim ve bu değişimin sonuçları irdelenmeye çalışılmıştır.

-Kitabın 7. bölümünde, Türkiye’de bugün yürürlükte olan yerel yönetimlerle ilgili diğer önemli yasalar incelenmiştir. Belediye Gelirleri Kanunu, İmar Kanunu, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun ve Mahalli İdare Birlikleri Kanunu, yerel yönetimler alanında doğrudan düzenlemeler yapan kanunlardır. Ayrıntılı olarak açıklanan bu kanunların yanı sıra, ülkenin mevzuatında yerel yönetimlerle ilgili diğer pek çok kanun ve düzenlemenin olduğu da belirtilmelidir.

…………………………

Kitapta, genel yaklaşım olarak, topraklarımızda başlatılan modernleşme çabalarının başlangıcından günümüze kadar gelen dönemleri arasında, yerel yönetim sistemindeki gelişmeler esas alınarak bir çizgi çekilmiş ve bu çizgi doğrultusunda konumlanan iç ve dış etkenler değerlendirilmeye çalışılmıştır. Yerel yönetim sistemini az ya da çok, dolaylı ya da dolaysız şekillendiren çeşitli unsurlar açıklanarak, sistemin toplumsal ve tarihsel kökenleri de dikkate sunulmaya çalışılmıştır.

………………………….

Kitabın kapağı için not..

Türkiye Cumhuriyeti, kadınlara seçme ve seçilme hakkını, birçok batı ülkesinden önce, 1930 yılında yapılan yerel yönetimler (belediye) seçiminde vermiştir.

1930 yılında, 1580 Sayılı Belediye Yasası’nın yürürlüğe girmesinin ardından yapılan seçime Cumhuriyet Halk Fırkası ve yeni kurulmuş olan Serbest Cumhuriyet Fırkası katılmıştır. Bu seçimlerde, her iki parti de İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere birçok il ve ilçede çok sayıda kadın adayı, belediye meclis üyeliği ve muhtar adayı olarak göstermişlerdir.

1930 ve sonrasında yapılan 1934, 1938 ve 1942 tarihli yerel seçimlerde, belediye başkanı, belediye meclis üyesi ve muhtar seçilen kadınlarımız, yerel siyasette söz sahibi olmaya başlamışlardır.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.