‘’Pestisit Atlası: Tarımda Kullanılan Zehirler Hakkında Gerçekler ve Rakamlar 2023 Raporu’’ 11 Ekim’de İstanbul’da düzenlenen bir basın toplantısı ile anlatıldı. Raporu Heinrich Böll Derneği hazırlamış.
Şöyle diyenler olacaktır: ‘Dünyada, özellikle de Filistin’de, kan gövdeyi götürüyor, adam oturmuş tarım ilaçlarından bahsediyor’. Veya, ‘ekonomik durum o kadar bozuk ki, emekli maaşı ya da asgari ücretle sadece ev kirasını bile ödeyebilmek mümkün değil, tarım ilacı gündemimizde yok kardeşim’. Evet çok doğru, çok yakıcı sorunlarla baş başayız, bu sorunlar, şu veya bu seviyede, hep vardı ama daha da artarak devam etmekte. Dünya oldukça kötü bir yere doğru gitmekte. Ancak günlük yaşantılarımızda sağlığımızın oynadığı rol, dünyada olanlardan da, ekonomide yaşananlardan da öncelikli, bence. Sağlığımız yoksa, hiç bir şey yok. Sağlığımızı kaybettiğimiz dönemlerde dünya bizim için neredeyse duruyor ve bizler büyük oranda sağlığımıza odaklanıyoruz. Bu nedenle, sağlığımız üzerinde büyük etkisi olan Tarım Zehirleri‘nden bahsetmeyi, bugünün dünyasında bir lüks değil, çok öncelikli, hatta en az savaş ve ekonomi kadar öncelikli bir mesele olarak görüyorum…
*****
Pestisit, tarımda ekinlere ve bitkilere zarar verme potansiyeli bulunan haşereleri, istenmeyen yabani otları, böcekleri yok etmek ve kontrol altında tutmak için kullanılan kimyasal zehirlerin genel adı. Pestisitler kimyasal yapılarına ve işlevlerine göre sınıflara ayrılıyor. Pestisit Atlası’nda böcek öldürücüler, ot öldürücüler, mantar öldürücüler zehir grubunda en sık kullanılan pestisit çeşitleri olarak geçiyor ve pestisitlerin gıdalarda kalıntı bıraktığı ve sağlık açısından ciddi zararlara neden olduğu belirtiliyor…
Pestisit Atlası’nda yer alan verilere göre, dünya çapında yılda 4 milyon ton pestisit kullanılıyor. Küresel pestisit pazarının bu yıl itibariyle, 130,7 milyar dolarlık (bugünkü dolar kuruyla; 3.685.000.000.000 tl, eski paramızla 3.685.000.000.000.000.000 tl, bu rakamın nasıl okunduğunu bile bilmiyorum) bir büyüklüğe ulaştığı tahmin ediliyor…
Pestisit Atlası’nda, pestisitlerin etkisiyle son yıllarda özellikle parkinson hastalığı ve lösemi gibi kronik rahatsızlıklarda önemli bir artış yaşandığının altı çiziliyor. Pestisitlerin; karaciğer ve meme kanseri, tip 2 diyabet, kalp ve akciğer hastalıkları, böbrek yetmezliği, astım, alerji, obezite ve hormon bozuklukları gibi sürekli artmakta olan hastalıklarda ciddi payı olduğu düşünülmekte. Yine doğum kusurları, erken doğum ve büyüme bozukluklarını da, Pestisit Atlası, pestisitlerle olan temasa bağlamakta…
Kanser olan sayısız insanın, önemli bir pestisit üreticisi olan Bayer’e tazminat davası açtığı belirtilen araştırmada, bu davaların 30 bin kadarının ise halen devam ettiği vurgulanıyor. Geçmiş yıllarda birçok davayı kaybeden Bayer’in yaklaşık 96 bin davacıyla uzlaşmaya vardığı bilgisi de veriliyor ve bugüne kadar varılan uzlaşmaların 11,6 milyar avroya mal olduğu tahmininde bulunuluyor…
Pestisit Atlası’nda etken maddelerinin sadece uygulandıkları yerde kalmadığına da dikkat çekiliyor. Pestisitler sızarak, rüzgârla ya da hava yoluyla çok uzaklara, bazıları ise 1000 kilometre kadar uzağa taşınabiliyor. İnsan sağlığına verdiği büyük zararların yanı sıra bu taşınmanın da etkisiyle biyoçeşitliliğe zarar vermekte, toprak ekosistemini yok etmekte, içtiğimiz suyu da zehirlemekte…
*****
Pestisitlerin kullanımına 2018 yılında Türkiye’de de bazı kısıtlamalar getirildi. İmidakloprid, klotianidin ve tiametoksam isimli pestisitlerin kullanımına büyük sınırlamalar konuldu. Ancak 2019 yılında yapılan bir çalışmada, gıda ürünlerinde bu pestisitlerin kalıntılarının tespit edilmesi, bu sınırlamaların uygulanmadığını gösterdi. 27 Eylül 2021 tarihinde çıkarılan yeni pestisit yönetmeliği ile de, 2018 yılında alınan yasaklama kararı esnetilerek çeşitli ürünlerde; asetamiprid, imidakloprid, tiakloprid, tiametoksam kullanımı serbest bırakıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı 2018 yılında aldığı kararda hormonal sistem bozucu tiakloprid aktif maddesini içeren pestisitlerin kullanımı hakkında daha sonra karar vereceğini, şimdilik kullanıma devam edileceğini belirtti…
Zehirli Pestisitlerin Türkiye’de kullanıldığı alanlar: Zeytin, üzüm, portakal, mandalina, fındık, elma, kayısı, şeftali, greyfurt, limon, asma yaprağı, marul, soya fasulyesi, mısır, karpuz, hıyar, patlıcan, biber, domates, patates, armut, erik, kayısı, kiraz, turunçgiller, pamuk, şeker pancarı, yer fıstığı, mercimek, lahana, karnabahar, kornişon, ceviz, antep fıstığı, şeker pancarı, buğday, pirinç…
Pestisit Atlası; çocuklar ve kadınların pestisitlerden daha fazla etkilendiğini söylüyor. Pestisitler çocukların nörolojik gelişimlerini bozuyor. Kadınlarda ise meme kanserine yol açıyor.
Rapor konusunda bilgiler veren Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık: “Anne karnındaki fetüste ve yaşamın ilk yıllarında (beş yaş), kan-beyin bariyer sistemi çalışmıyor. Dolayısıyla toksik maddeler (pestisit dahil) kan-beyin bariyerini rahatlıkla aşıyor. Nörolojik gelişimi ciddi sekteye uğratıyor. Zaten bu kimyasallar, ‘nörolojik gelişim bozucu’ olarak nitelendiriliyor. Maruziyetin etkileri; otizm spektrum bozuklukları, dikkat eksikliği, hiperaktivite, konsantrasyon bozukluğu gibi bilişsel yeteneklerde gerileme, bozulma şeklinde gözleniyor…”
Raporda şunlara dikkat çekildi: “Kadınlar, daha yüksek hormona duyarlı doku düzeyine sahip. Bu da onları, özellikle hormonal olarak aktif veya endokrin sistemini bozduğu bilinen pestisitlere karşı daha savunmasız hale getiriyor. Meme kanseri ile meme kanserojenleri ve tümör destekleyicisi olarak işlev gören bazı pestisitler arasında bağlantı olduğu kabul ediliyor. Meme kanseri hastalarında DDT gibi yasaklı pestisitler de dahil olmak üzere, gıda zincirinde yavaş bozulan ve biyolojik olarak biriken pestisit kalıntıları bulundu…”
Pestisitlerin ayrıca kısırlığa neden olabilen ve kadınların üreme sağlığı ve doğmamış çocukları için önemli bir risk oluşturabilen ağrılı endometriozis hastalığıyla da bağlantılı olduğu biliniyor. Anneden çocuğa rahim ve emzirme yoluyla geçen pestisitler, yenidoğan ölümleri, doğum kusurları ve çocuklarda zihinsel gelişim veya yaygın gelişim sorunlarıyla da ilişkilendiriliyor…
Yeni gelişmekte olan epigenetik alanında yapılan çalışmalar, pestisit maruziyetinin gen aktivitesini ve kalıtsal fizyolojik özellikleri etkileyebileceğini de gösteriyor.
Pestisitlerin kullanımına yasaklar getirilmesine rağmen üretiminin artarak devam ettiği belirtilen Atlas’ta, Avrupa Birliği’nin (AB) tehlikeli pestisitlerin Avrupa’da kullanımını yasakladığına ancak pestisitlerin üretimini ve ihracatını engellenmediği ve bu zehirlerin dünyanın dört bir yanına ihraç edilmesine engel olmadığına dikkat çekiliyor. Pestisit kullanımını azaltacak bağlayıcı bir uluslararası sözleşmenin ise henüz imzalanmadığı da vurgulanıyor…
*****
Tarım zehirlerinin pek çoğu ürünlerin içine kadar işliyor. Yani değil iyice yıkamakla, kabuğunu soymakla dahi bu zehirlerden kurtulamıyoruz…
Tarım zehirleri, suni gübreler gibi şeytani diye nitelendirilebilecek ürünler, dünya tarımında verimliliği sadece %10’a yakın bir seviyede artırabiliyor. Bunu söyleyen, Dünya Tarım Örgütü, ki bu örgüt dünyadaki benzeri örgütler gibi kapitalizmin yönlendirmelerine çok açık olduğu halde bunu söylüyor, söylemek zorunda kalıyor. Çünkü mızrak çuvala sığmıyor. %10 artış karşılığında, sağlığımız mahvoluyor, doğa mahvoluyor. Ve bunu telaffuzu bile zor bir harcama yaparak, kendi kendimize gerçekleştiriyoruz. 500 sene sonra bugünleri inceleyen insanlar, pek çok şeyin yanında, neden tarım zehirini bu kadar bol kullandığımızı da bence anlayamayacaklar ve bizlerin zekasından kuşku duyacaklar…
*****
Vücudumuzda yaklaşık 40 trilyon bakteri yaşıyor. Bu bakteriler vücutlarımızı kendi dünyaları olarak kullanıyorlar ama bizim sağlığımız için çok da gerekli işler yapıyorlar. Her çeşidinin ayrı ayrı negatif yanlarından da sanıyorum bahsetmek mümkündür. Ancak bu negatif yanları öne çıkartarak onları yok etmeye kalksak hayatta kalamayız, hızla ölürüz. Ama bu aptalca denebilecek hamleyi tarım alanlarımızda yapıyoruz. Tarım ilaçlarıyla, karşımıza ne çıkarsa öldürüyoruz (onları öldürmekle kalmıyor, o ürünleri yiyerek kendimizi de yavaş yavaş öldürüyoruz). Öldürdüklerimizin pek çoğu, aslında tarım alanlarının sağlıklı bir şekilde var olmasına çok yardımcı olan canlılar. Tamamen zararlı olduğunu düşündüklerimizin bile, ileriki yıllarda hiç de öyle olmadıklarının anlaşılacağına dair de bir inancım var. Yani hiçbirinin bize ve bitkilere tamamen zararlı canlılar olmadığına inanıyorum. Onlar bizim yaptığımız yanlışlardan dolayı zaman zaman fazla çoğalıyorlar. Bunu engellemenin doğal yolları da var ve biliniyor ama nedense kullanılmıyor, kullanılmak istenmiyor. Onları öldürmeye çalışmak yerine; yaptığımız yanlışları bulup düzeltmek, onlarla sulh yoluyla bir arada yaşamanın yollarını aramak, izlenmesi gereken doğru yoldur bence…
Tarım zehiri gibi konuların, siyasi partilerin gündemlerinde neredeyse hiç olmaması da konunun oldukça acı bir yönü. Mesele halkın gündemine girerse, siyasetçi, ister istemez ilgi göstermek zorunda kalacaktır. Umarım bu raporun yayınlanması toplumda bir farkındalık yaratır ve bu farkındalık da siyasetçilerin probleme biraz olsun eğilmelerini sağlar…