Sevgili dostum.
Bazı hatalarımız hatta günahlarımız vardır, hiçte önemsemeyiz, yapar güler geçeriz. Falandan bahsederiz, filandan bahsederiz, bu bahsettiklerimiz onda var mı, yok mu hiç düşünmeyiz. Çok basit gibi gelir amma, belki de onlardır bizi büyük günahlara hazırlayan. Bu hiç vazgeçemediğimiz suizan bunlardan biridir. Halbuki onun kardeşi olan, hüsn-ü zanna pek müracaat etmeyiz, ta ki işimize yarı yana kadar. İtikadımız, irademiz yerinde değilse, hüsn-ü zannımız bile, aslında su-i zandır.
Bizimle doğan bu ikiz kardeşler, bir birinden hiç ama hiç ayrılmazlar, ayrılamazlar. Çünkü bunlar bizim beynimizin içinde, ruhumuzun derinliklerinde, bizimle yaşarlar. Su-izan yapan biri hüsn-ü zanda yapar. Önemli olan, yaptığı hatanın telafisi var mı, yok mu onu idrak etmesidir. İnsan yaradılışı gereği, eğriye de doğruya da meyyaldir. Yüreğinde hem iyilik taşır hem de kötülük. Vücudumuzda bulunan mikroplar gibi. İyi mikropları düzgün beslemezsek, zayıf düşer, kötü mikroplara yenilirler. İyilere destek olur yardım eder, güçlendirirsek, kötü mikropları kontrol altında tutarlar. Yok etmezler. Yani vücudumuzda da iyiler ve kötüler arasında, tıpkı dünya gibi savaş devam eder. Belki de bu mücadeledir bizi de ayakta tutan. Aynı mücadele dünyamızda olduğu gibi, bedenimizde, ruhumuzda da sonsuza kadar devam edecektir. Kötü mikrop nefsimizi, iyi mikropta irademizi temsil etsin diyelim. Nefsimizin kötü olmadığı gibi, mikropta kötü demek değildir. Nefsimiz gözle görülemeyen, istek ve arzularımızdır, yani olmazsa olmazımızdır. İlahi ölçeler içinde nefis rahmet, dışına çıkarsa zahmettir. Mikrop ise gözle görülemeyecek kadar küçük canlılardır. Makul ölçüler içerisinde bizim dostumuzdurlar. Yaratıcı bize hizmet etmeyen hiç bir nesneyi yaratmamıştır. Önemli olan kimin galip geldiğidir. Hep iyiler galip gelirse, tembelleşir hasta oluruz. Belki de her zaman galip gelmek, sonumuz olabilir. Kötülerde sürekli galip gelirse, iyilik biter. Kötüler bir birine hakimiyet savaşı verir, bir birini yok ederler. Belki de iyilik yeniden filizlenir. Tıpkı dünyanın bu günkü hali gibi. Siz iyilik tarafında acıda olsa durmazsanız, su-i zan ve hüsnü zan kavramından, mahrum kalarak, davranış bozukluğu yaşayabilirsiniz. Adaletin simgesi terazi ise, doğru ve adaletli olmanın anahtarı, Allah korkusunu hatırlatan, duygu yüklü iradedir. İradesini kullanmayan, kullanamayan, her insan zan altındadır.
Bu dengeyi yaratıcı en iyi şekilde, bir düzen içinde hazırlamıştır. Nefis kötülüğü, irade iyiliği temsil eder. Nefis bedeni besler, iradede ruhu. Aralarındaki mücadele ömür boyu devam eder, önemli olan bizim bu mücadeleyi fark etmemizdir.
İradesini nefsinin emrine veren bir kimse, zalim bir adama dönüşür. Yok eğer iradesini hayat tarzı yapar, nefsini kontrol altına alırsa, iyilik ve adalet kazanır. Belki de hayra gaz, şerre fren olur. Önce kendini kendi zulmünden kurtarır. Zalim nefis istesen de, istemesen de vardır. Bahçene bağladığın köpek gibi, ne versen onu yer, sana itaat eder. İpi senin iradenin elindedir. Köpeğine güveniyorsan, bahçende serbest bırakabilirsin. İçeriye hırsız giremez. Dışarıda iyi huyluda olsa başıboş bırakamazsın. Nefis bu köpek gibidir, sana ait olanda serbestim. Tıpkı helal ve haram gibi. Helal sana aittir, haram değil.
Bu bilinç bizde varsa, irademiz çalışıyor demektir. Hata yapsak bile, fark eder ve toparlarız. Böyle inanmamız ve yaşamamız gerekir. İyiliği emredip kötülükten men etmek, iradenle önce kendi nefsinedir. Çünkü men olmadan, men edemezsin. İradesiz ne su-i zan nede hüsn-ü zan yapamazsın. İrade tedbirlidir. Nefsini hayvan bilir ona biner, binmezse nefsi ona biner. Şu ana kadar anlattıklarımızın su-i zan ve hüsn-ü zanla ne alakası var derseniz eğer, nefsi ve iradeyi, beden ve ruhu kavramayan her insan, su-i zan ve hüsn-ü zanda ölçüyü kaçırır, hem kendine hem insanlığa, bilerek ya da bilmeyerek büyük zararlar verir.
Birinin bize kötülük yapabileceği zannını taşıyamazsak eğer, kendimizi koruyamayız. Herkesten kötülük gelir, herkese su-i zan beslersek, böyle bir fikri devamlı taşırsak, bu seferde hata yapar yalnızlaşırız. Herkese güvenir, her söze inanır, önümüze gelene arkamızı dönersek, kötüler etrafımızı sarar, farkında olmadan kötülüğü büyütür, iyiliğe ihanet etmiş oluruz, yani her insana sürekli hüsn-ü zan besleyemeyiz. İyi zannettiğimiz kötüler, bu sayede iyileri bizden, bizi kullanmak adına uzak tutabilirler. Bunu fark ettiğimizde ise iyileri kaybetmiş, kötülere düşmanlık beslemiş, bizi kötü olmaya mecbur kılarlarda, insanlardan uzaklaşır, insanlıktan çıkabiliriz. Ya da hayata küser, kimseye iyilik yapamaz hale gelebiliriz.
Biri olmazsa diğerinin kıymeti anlaşılmaz. İkisi de bizim irademizden hayat kurarlar. İrademiz feraset silahını kullanarak, bunlardan uzak tutar. Bizimle yaşayan, bize lazım olan su-i zan ve hüsnü zannı, Hangisini daha fazla beslersek onu daha fazla büyütürüz.
Fakat su-i zan ve hüsnü, iyilik ve kötülük gibi değildir. Bu ikiz kardeşi aynı derecede büyütmek ve beslemek zorundayız. Ölçü kaçarsa zarar görürüz. Çünkü bunlar yapışık ikizlerdir. Bilmediğimiz bir konuda, ne su-i zan nede hüsnü zan yapabiliriz. İrademizle ferasetimizi kullanır, nefsimize uymaz, Bu günün tabiriyle hemen atlamayız. Dibi görünmeyen dereye girmediğimiz gibi, dereyi görmeden paçayı sıvamayız. Tartar düşünür ona göre konuşur, ona göre karar veririz.
Su-i zan yaparken bize yapılsın ister miyiz, zira su-i zan sizde olmayanın var gibi anlatılmasıdır. Duymuş gibi düşünürseniz, belki su-i zandan vazgeçersiniz. Hüsn-ü zannı da karşılıksız, iyiliğin yanında olmak adına yaparsınız, yaparız inşallah.