O gün geldi mi tüm mahalle çocuklarını bir heyecan sarardı. Birkaç gün önceden hazır edilen geniş poşetlerimizi alır ve kendimizi o günün sabahında dışarı atardık. Birkaç arkadaşla başlanan ilk ziyaretlerin komşulara yapıldığı o leziz bayramı anlatacağım size. Neden bu bayramı beş yıldır Yalova’da çocuklara yaşatmak istediğimi anlatabilmek için önce Konya’da halen süregelen bu kadim geleneği, Şivliliği sizinle paylaşayım.
Dört beş çocuk olduk mu artık zillere basabilir hale gelirdik. Boyu yetmeyen daha önce kapıya yanaşmışsa ya uzun boylunun zile uzanmasını bekler ya da çok heyecanlı ise kapıyı yumruğu ile tıklatır. Heyecanla bekleyiş başlar. Kapı açıldı mı hep bir ağızdan o mani söylenir. “Şivri şivri şişirmiş, erken kalkan pişirmiş, iki çörek bir börek, bize namazlık gerek, şivliliiiiiiiiik…” Bazen de kısaca hep bir ağızdan bağrılır. “Şivliliiiiiiiiik”. Ev sahipleri istisnasız hazırlıklıdır. Ya şeker, ya çikolata, ya lokum-bisküvit, ya gofret, ya bozuk para, ya pişi, ya balon ya da çocuklara verilince mutlu olacağından emin olunan bir hediye. O eldeki poşetlere birer birer atılır, hediyesini alan çocuk bir sonrakine yer açar, herkes aldıktan sonra da diğer kapıya geçilir.
Her kapı bir heyecan, her zil ayrı bir sima, şenlik. O poşetler doldukça kıymetlenir, içine birşeyler girdikçe mutluluk ve neşe artar ve yarış büyür. Kim daha fazla topladı? Kimde daha kaliteli içerik var? Rekabet konusudur. Gruplar karşılaşınca birbirlerine en kaliteli ikramı aldıkları adresi tarif eder ve kıskandırırlar. Toplandıkça toplanır, en uzak kapılara, en yüksek katlara, en zahmetli noktalara bile ulaşılır. Mahalle çeşmesinden su içilir ama şivlilik malzemeleri tüketilmez. Büyük bir sabır ile toplamaya devam eder çocuklar. O poşetin şanı ayaklara kara sular indikten sonra eve döndüğünde halının üzerine dökülünce yürür. Krakerler, gofretler, paralar, şekerler… Aman Allah’ım o ne güzel bir görüntüdür… Hangisinden başlamalı, neyi önce yemeli, evin büyüklerinin bile iştahını kabartan o poşet içeriği ile nasıl övünülmelidir? Genç yaşıma kadar bu şivlilik poşetlerinin üç ayların ve Regaip’in bereketini artırmak için çocuk sevindirmek amaçlı doldurulduğundan habersiz her şivlilikte poşetimi emekle doldurdum. Bende öyle bir yeri var ki sormayın. Biz Konya’da üç ayların atmosferine bu şivlilik heyecanı ve şekerleri ile giriyorduk. Sanki müthiş bir neşe mevsimi, bu poşetlerden çıkan tatlarla etrafımızı sarıyor ve Ramazan Bayramı’na kadar bize eşlik ediyordu. Şivlilik sabahından bir gün öncesinde yaktığımız mumlu kâğıt fenerlerin de ayrı karizması vardı. Gökkuşağının bütün renklerine haiz o akordeon kâğıt fenerler akşam mahalleyi süsler, yatsı sonrasına kadar sabahki şivliliğin kokusunu ve müjdesini etrafa verirdi. Üç ayları da, Regaip’i de, ikramı da, ihsanı da, çocuk sevindirmeyi de böyle öğrendik memlekette.
Yalova cennetinde yaşarken de çocukluğumdan kalan mumlu kâğıt feneri şifreli çantamın içinden çıkartınca hatırladım bunca güzel anıyı. İlk Regaip Kandil’inde çocuklarım ve dostumun çocukları ile birkaç hemşerimin kapısını çalıp yaşatayım istedim bu güzel göreneği. Çocuklarla çok eğlendik. Bir sonraki yılın kandilinde de Konya’dan kâğıt fener getirtip on kadar çocukla, sonraki yıl yirmi beş çocukla derken son üç yıldır elli çocukla yapar olduk bu göreneğin ritüellerini. Valimiz üç yıl Konya Valiliği yaptığından iyi biliyor bu adeti. Çocukları o da ağırladı 2. ve 3. Şivlilikte. Covid pandemisi öncesinde kocaman bir şivlilik ateşi yakıp çocuklarla ve büyüklerle Regaip’i karşıladık. Geçen yıl da 50 çocukla zoom üzerinden yapmak zorunda kaldık. Bu yıl 5.’sini inşallah siz bu satırları okuduğunuzda ya yapmış, ya da yapıyor olacağız.
Her yıl hazırlık aşamasında yorulduğum ve bittiğinde tüm yorgunluğumu unuttuğum bir organizasyon oluyor. İnşallah bu yılki de güzel geçer. Çocukların hafızasında güzel bir anı yeşerir. Başarabilirsem 2023 hedefim büyük. 500 çocukla Şivlilik yapabilmeyi hedefliyorum. Hepsinin RegaipKandil’ini tanımasını, üç aylar hakkında bilgisi olmasını, tertemiz dimağlarına neşe dolu bir bayram anısı yerleştirmesini arzuluyorum. Bu hedef için şimdiden çalışmalara başladım.
Üçüncü Şivlilik anımı da anlatarak bu haftaki yazımı sonlandırayım.
Bir önceki İl emniyet müdürümüz Hakan FINDIK Bey müthiş bir çocuk severdi. Onun çocuklara olan bu müştak halini bildiğimizden şivlilik ekibini makam ziyaretine götürmüştüm. Bir minibüsü dolduran Yirmi beş çocuk makam odasına çıkmak için birçok güvenlik önleminden, şifreli kapılardan geçtik. Sonunda ulaştık. Hakan Bey teker teker her çocukla ilgilendi. Nazik, candan ve samimi tavırlar çocuklar tarafından sezilir. Onlar da mukabele ettiler. İkram ve hediyelerini de alarak şivlilik manisini okuyarak yine aynı yoldan geçerek minibüse döndüğümüzde, hareket etmeden önce bir polis memurunun koşarak minibüse geldiğini gördük. Memur çocuklarda çekmece anahtarı olup olmadığını kontrol etmemizi rica etti. Müdürümüzün masa çekmecesinin anahtarı kaybolmuş ve çekmece kilitli kalmış. Önce anlamlandıramamış olsak da sonra 7 yaşındaki çocuklarımızın birinin cebinde anahtarı bulduk. Çok şaşırmıştım. Düşününce bir ilin emniyet müdürünün, makam odasının, makam masasının, makam çekmecesinin anahtarını güpegündüz kim alıp dışarı çıkartabilirdi? Şivlilik çocuğu…
İşte böyle bir güç. Korkun çocuklardan 😊
“Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir.” düsturu ile…
Vesselam.