Bir seçim daha geride kaldı. Bir seçimde daha, ‘sol’ etiketli CHP’nin başını çektiği muhalefet hüsrana uğradı. Doğal olarak, yazılacak, söylenecek binbir farklı yorum olabilir. Bunlar çeşitli platformlarda söyleniyor, yazılıyor…
Sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde de solun uzunca bir süredir bunalım içinde olduğunu söylemek mümkün. Mesela İngiltere’de, İşçi Partisinin seçim kazanma iddiası kalmadı gibi (tabii İşçi Partisinin günümüzde ne kadar sol olduğu da tartışılır). Mesela Fransa’da başkanlık seçiminde ikinci tura kalan 2 aday da sağcı idi. Oysa benim gençliğimde Fransız Komünist Partisinin bile tek başına oy oranı %15-20 civarındaydı. Bugün ise oyu % 2’lere düşmüş durumda. Fransız Sosyalist Partisi ise, gençlik yıllarımdaki %30-35 civarındaki oy oranını bugün % 7 seviyelerine düşürdü. İtalyan Komünist Partisinin oy oranı da, gençliğimde, % 30-35 civarındaydı. Bugün ise İtalyan siyasetinde solun ağırlığından bahsetmek zor…
*****
Ne oldu da, Türkiye ve Dünya’da sol bu hale düştü. Bu soruya Baha‘nın verdiği cevap kabaca şöyle: Solun ekonomik meselelerde iddia sahibi olma ve ciddi alternatifler üretme çabasını terk edip neredeyse politikalarını tamamen; kadın hakları, çevre sorunları, nükleer karşıtlığı, eşcinsel hakları, hayvan hakları gibi tali meselelerin üzerine oturtması, asıl gücünü alması gereken kurumlar olan sendikalarla bağını zayıflatması, sendikalaşmaya gerekli desteği vermemesi, prekarya sınıfına (iş güvencesiz çalışanlar) gerekli ilgiliyi göstermemesi, lümpen proletaryaya ise tepeden bakıp aşağılayarak bu kesimi tamamen karşı tarafın ellerine bırakması (sol tarafta; Bakunin, Ulrike Meinhof, Frantz Fanon ve Kara Panterler dışında, lümpen proletaryaya değer veren sanıyorum yok)…
*****
Uzun yıllardır TV’de haberleri izlemiyorum, açık oturumlara ise hiç bakmıyorum ama geçen gün gözüm takıldı, CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Mehmet Şimşek’in ekonominin başına gelmesinden çoğu CHP’li siyasetçinin memnun olduğunu, oysa ‘rasyonel politikalara dönmek dışında bir seçeneğin olmadığını’ söyleyen Şimşek’in izleyeceği politikanın emekçi ve yoksul halkın çıkarlarını korumaya yönelik olmayacağını söylüyordu. Evet muhalefet Şimşek’in işin başına oturmasından memnun çünkü yine Baha’nın deyişiyle, CHP’de gelseydi iktidara, Şimşek’in uygulayacağı politikalar takip edilecekti. Ortada üretilmiş olan ciddi bir sol ekonomi politikası yoktu, masa ortakları olmasaydı bile, tek başına CHP’nin ürettiği bir ekonomi politikası da yoktu. CHP’nin kendisini siyasi yelpazenin sol tarafında kabul etmesine rağmen, kitle partisi olması ve asıl oyunu varlıklı kesimlerden alması nedeniyle, böyle sol nitelikli ekonomik politikalar üretmeye hevesi de hiç olmadı. CHP sol değerlerin değil, şehirli değerlerin partisi. Muhalefetin, özellikle CHP’nin dar gelirli kesimlerin desteğini alamamasını asıl buralarda araması gerektiğini düşünüyorum…
*****
Geçen hafta başka bir konuda internette araştırma yaparken, tesadüfen Zizek‘in bazı konulardaki görüşleri çıktı karşıma. Slavoj Zizek 1949 doğumlu Slovenya’lı Marksist bir sosyolog ve filozof. Yaşayan filozofların içinde en bilinen ve en saygınları arasında. Mesela diyor ki, ‘ABD’li olsam Trump’a oy verirdim, çünkü asıl düşman yeni sağ popülizm değil küresel kapitalizm establishment’ıdır. Zizek’in altını çizdiği konulardan biri de, batı’da insanların özgür olmadıklarının farkında bile olmadıkları. Diyor ki, ‘batıda insanlar tam olarak özgür görünmelerine rağmen, müesses nizam’ın onları nasıl kontrol ettiğinin farkında bile değiller’. Ve ekliyor: ‘En tehlikeli özgürlüksüzlük, özgürlük olarak deneyimlediğimiz özgürlüksüzlüktür’…
Baha’nın Zizek’i takip etmediğini, Zizek’le hiç ilgilenmediğini, sola da fazla bir yakınlık duymadığını biliyorum ama buna rağmen Baha ve Zizek’in görüşleri arasında büyük benzerlikler görmek beni hayrete düşürdü. Müesses Nizam ve Establishment kelimelerini Baha’dan başka kimseden duymamıştım, bu kelimeler Zizek’de karşıma çıktı. Bernie Sanders dışındaki Demokrat Parti adaylarının, başta Hillary Clinton (ve Biden’dan da daha çok yardımcısı Kamala Harris) olmak üzere, müesses nizamın sadık elemanları olduğunu ve Trump’ın bu nedenle daha iyi bir seçenek olduğunu da Baha dışında aklı başında hiç kimseden duymamıştım (Baha, Sanders’ın da her defasında parti içi seçimlerde hile ile önünün kesildiğini düşünüyor). İsveç, Norveç gibi ülkeler de dahil, batı ülkelerinde gerçek anlamda özgürlük olmadığını da sadece Baha’nın ağzından duymuştum, Zizek’in de benzer görüşte olduğunu görmek beni oldukça şaşırttı. Baha hep şunu söyler, ‘doğuda basitçe ‘yasak’ denir ama batıda sansür yok, onun yerine ‘nefret suçu‘ ve ‘yalan haber‘ yaftaları var, yani batı sansürleyeceği şeye nefret suçu veya yalan haber yaftası yapıştırıyor ve öyle sansürlüyor’. Demek ki, belli bir zekanın ve belli bir bilgi birikiminin üstündeki kişilerin baktığı yerden böyle bir dünya görünüyor. Benim gibi normal seviyelerdeki biri için bunu görebilmek, Zizek veya Baha kadar kolay olmuyor, ancak neyse ki onlar anlatınca biraz olsun kavrayabiliyorum…
*****
CHP de dahil tüm Türkiye solunun, ‘biz çok doğru bir yoldayız ama bu halk bizi anlamıyor’ gibi gerçeklikten uzak bir yaklaşımı terk edip, önündeki meseleleri, Erbakan hocanın dediği gibi pansuman tedbirlerle değil, sil baştan ele alması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü sadece Türkiye’de değil dünya genelinde de solun bugün üzerine oturduğu zemini oluşturan fikirlerin pek çoğu oldukça sorunlu ve yeni baştan ele alınmaya muhtaç gibi görünüyor…