George Orwell’in yazdığı 1984 romanı günümüzde maalesef gerçekliğimiz oldu. Big Brother terörünü; Çin açıktan, Batı dünyası ise gizliden uyguluyor. Umutların tükendiği bir andayız.
George Orwell romanını, iyice çarpıcı olabilmesi adına özellikle kötü sonla bitirmiştir. Yazar, aslında solcu iken, Stalinist terörü gördükten sonra antikomünizm saflarına katılmıştır. Eğer 1984 romanını okursanız günümüzü nasıl bu kadar iyi tahmin edebildiğine şaşırırsınız; sadece yıl konusunda yanılmıştır. Romandaki teknolojiler gerçek 1984 yılında yoktu belki ama günümüzde mevcutlar. Soru aslında bunu nasıl engelleriz değil artık; sorumuz bu vahşetin karşısında ne yapacağımız, ne yapmamız gerektiğidir.
MKUltra ve Monarch Programlama, soğuk savaşa ait beyin yıkama projeleriydi. SSCB ve Çin’de de benzer uygulamalar oldu. Ancak binlerce yıl önce Sümer, Mısır ve Çin uygarlıklarında bile aynı teknikler mevcuttu. Binlerce yıl boyunca gelişti ve şimdi her yere yayıldı. Uçuk tarikatların veya marjinal örgütlerin kullandığı taktik ve tekniklerin aynılarını dünyadaki marjinal olmayan ve resmi yapılar da uyguluyor. Filmler, diziler, basılan romanlar, sosyal medya… Herşey beyin yıkamanın emrinde kullanılıyor. Siz hepsinden uzak dursanız bile çevrenizdekiler uzak durmadığı için etkisi size de ulaşıyor. Bir de yapay zeka diye birşey var; insanların günlerce uğraştığı kararları saniyeler içerisinde alabiliyor; hem de bilgi hazinesi çok daha geniş olduğu için hata payı daha düşük. Bırakın cebinizdeki telefonu, buzdolabınız bile onların emrinde. Cyborgvari implantlar ve Crispr CAS9 gibi teknikler de onları gitgide süperinsana doğru götürebilir.
George Orwell romanını özellikle kötü sonla bitirmişti ama bir de dünyanın gerçekleri var: Mesela ‘Hiçbirşey sonsuza kadar sürmez’ gerçeği, veya tarih belgesellerinden öğrendiğim birşey: Efsane generaller bile bir bilgisayar oyuncusunun yapmayacağı kadar basit bir hata yapabiliyor ve bu hata tarihin akışını değiştirebiliyor. Biz zombilere, onlar da süpermen’e dönüşse bile onların hala aptalca hatalar yapma ihtimali var. Veya yapay zekaların halisünasyon gördüğünü okumuştum. Skynet cehennemi olsa bile büyük bilgisayarın içine bir fare girebilir ve kabloları kemirip herşeyi mahvedebilir, hemde bunu o fare sadece karnını doyurmak gibi basit bir nedenden bile yapabilir. Hiçbirşey sonsuza kadar sürmez demiştim; birkaç yüzyılda hiç mi aptalca hata yapmayacaklar? Klasik bir psikolojik harp taktiğini uyguluyorlar: ‘Kendini olduğundan çok daha güçlü göster ki karşı tarafta ‘Bunları yenmemiz imkansız’ düşüncesi oluşsun’. Zaten egemenler tarih boyunca kaderciliği de çok sevmişlerdir çünkü direnmek isteyenin ümidini kırar. Orwell distopyasına karşı mücadele etmek istiyorsanız öncelikle en başta bunların yenilmez olmadığı önkabulüyle başlamalısınız. Çok akıllı ve çok güçlü olabilirler ama onlar maddeden yapılma. Onlar tanrı değil. En önce ‘Onları yenemeyiz’ düşüncesini yenmelisiniz. Zaten şu ana kadar bir sürü stratejik hata yapmıştır; daha da yapacaktır. Aşılmaz surlar sadece bir görüntü; gerçeği sadece kağıttan bir kale. Ama eşitsiz bir savaştayız. Hamlelerimizi iyi seçmek zorundayız. Onlar aptalca hatalar yapacak ama biz yapmamalıyız.
Biraz da mücadele taktik ve tekniklerinden konuşalım. En önce zihin gücü: Beynimizi yıkamaya çalışıyorlar. Direnmeliyiz. ‘Beynimin yıkanmasına izin vermeyeceğim’, ‘Hasarları tesbit edip yokedeceğim’ gibi telkinler çok mühim. Telkin çok güçlü bir silahtır. Telkinle genlerinizi değiştirebilir ve beyninize takılan bir çipi bile etkisiz hale getirebilirsiniz. Zihinsel, ruhsal, duygusal ilerleme ve gelişme hayatımızın amacı olmalıdır. En azından bir miktar felsefi yazı çizi okumak da oldukça faydalı olacaktır. Sorgulama herşeyin başıdır. İstisnasız herşey sorgulanmalı. Sorgulamamak köle olmak demektir. Aklımız sınırlıdır ama bilinçaltımız çok güçlüdür. Onlar da bilinçaltımıza oynuyor. Bilinçaltımıza sürekli kendi telkinlerimizi pompalamalıyız. Aksi takdirde bilinçaltımız aracılığıyla onlar bizi köle yapacaktır. Günümüzde; Roma’daki ve İç savaş öncesi ABD’sindeki gibi kölelik yok, onun yerine beyin yıkama çok güçlendirildi ve azad edilen kölelerin yerine koyduklarını böyle elde ediyorlar.
Gelecekteki tarihçiler bugünleri ‘Distopik çağ’, ‘Beyin yıkama çağı’, ‘Siber terör çağı’ gibi adlarla adlandırabilir. Dünyanın her yeri bu durumda. Bana sorarsanız günümüz dünya düzeninin sonunu düzen içi çekişmeler sonucu güçten düşmesi getirecek. Günümüzde dünya düzeninin karşısında dik durabilecek bir güç kalmadı ama bu aynı zamanda düzenin sahibi olan kliklerin birbirleri ile çatışmamaları için de bir sebep kalmaması anlamına gelmektedir. Sosyal medyanın ve yapay zekanın 1984 vari bir hal aldığına dair belgesellerin ana akım platformlarda yayınlanabiliyor olması, düzenin sahipleri arasında hali hazırda ama az ama çok bir rekabet olduğunu gösteriyor. Fosil yakıt şirketleri, iklim değişimi tezine karşı bir mücadele yönetebiliyor. ABD’deki Evanjelik grupları, Darwinizm’e karşı ciddi çalışmalar yapabiliyor. Kaldı ki dediğim gibi bu dünyada hiçbirşey sonsuza kadar süremez. Herşeyin bir ömrü var. Bazı işaretler şimdiden görülüyor: Tarım alanları verimsizleşiyor, doğum oranları şimdiden tehlikeli seviyelere indi ve zeka seviyeleri yeni nesilde gittikçe düşerken otizm hızla artıyor. 50 yıl sonra dünya muhtemelen günümüzdekinden çok farklı bir yer olacak. 1984 vari uygulamaların da illaki zayıflıkları var. İllaki aşmanın bir yolu vardır.
Orwell kötü sonla bitirdi ama iyi sonu biz yazacağız. Bilinçaltınıza çalışın. Gerçek ve doğru çok önemli; çok hassas olmalısınız. Hata olmamalı. Asla köle olmamalısınız.
Baha Tuna mail adresi xyztu12345@gmail.com