İnsanın öğrenme arayışı merak‘la başlar. Konuşmadan önce bile çevresini merakla anlamaya çalışan çocuk, konuşmaya başladıktan sonra ise, sorular sormaya başlar…
Çocukların büyük kısmında bu merak, okula gitmeye başlayınca azalarak sönümlenir… Çünkü artık bir şeyler, çocuğun merakı üzerinden değil, dikte edilerek öğretilmeye(?) başlanır… Merak büyük oranda ortadan kaybolur… Öğrenme süreçleri işkenceye dönüşür… Oysa okul öncesi dönemde öğrenme çocuk için çok eğlenceli, coşku duyduğu bir süreçtir, yaşama biçimidir…
Yazının konusu olan mevcut öğretim sisteminin amacı ise, bence doğal öğrenme isteğini desteklemek değildir… Birkaç yüzyıl önce Almanca konuşan bölgelerde ilk olarak ortaya çıkan zorunlu eğitim fikri, devletin vatandaşını, kendi istediği doğrultuda, disipline etme arzusundan doğmuştu… Bu ana fikirde bugün de çok değişiklik olduğunu sanmıyorum…
Merak ise her türlü otoritenin kuşkuyla baktığı bir doğal süreçtir… Bu yüzden baltalanır…
*****
Genellikle liseye kadar her şey iyi kötü gider ama lisedeki; matematik, fizik, kimya çocukları oldukça zorlar. Çünkü dersler ve sınavlar, öğrenme üzerinden değil, ezber üzerinden yürür. Bu durum sadece bizde değil, sanıyorum dünyanın çok büyük kısmında böyle yürüyor. Otorite (veya sistem) bundan rahatsız değildir, öğretmenler de buna uygun bir tornadan geçerek geldiklerinden, onların da pek çoğu bu işten rahatsız değildir. Doğrusunun bu olduğunu zannederek derslere girip çıkarlar…
Lisede matematik sınavlarından neredeyse hep 10 alırdım (10 üzerinden). Bugün kendime; türev, integral, limit, polinom vs… neyin nesi kavramlardır, bunlar hakkında ne hatırlıyorsun diye sorduğumda, cevabım koskoca bir hiç’tir… Demek ki, iyi bir matematikçi olduğu zannedilen ben, bir ezberleme yolu bulmuşum ve o notları böyle almışım… Öğrenerek değil… Matematiği gerçek anlamıyla öğretebilecek bir öğretmenle hiç karşılaşmadım… Matematiğin ne olduğunu gerçekten bilen matematik öğretmenleri benim zamanımda var mıydı bilmiyorum, bugün var mıdır, onu da bilmiyorum…
Platon, Akademia’sının girişine, ‘Geometri Bilmeyen Giremez’ yazmıştı (Aslında orijinali: ageometretos medeis eisito, yani ‘matematiksel olanı kavramamış olan giremez’. Konuyla ilgili bir yazıda, bu sözün mealinin şu olduğu anlatılıyordu: ‘Zaten bilenler dışarı, bildiğini merak içinde sorgulayanlar içeri)…
Platon bugün yaşasaydı, matematik hocalarımızdan (üniversite profesörleri dahil) kaç tanesini içeri alırdı bilemiyorum…
*****
Fizik, kimya gibi derslerde de durum aynı. Lisede fizik ve kimya ile hiç bağ kuramadım. Ama notlarım gayet iyiydi…
Oysa fizik ve kimya da aynı matematik gibi hayatın içinden gelen bilgiler, bize nasıl bir evrende yaşadığımızı anlatan bilgiler. Merak duygusu öldürülmemiş olsa, çocukların çoğunun öğrenmek için açlıkla saldıracağı bilgiler…
Sistem gerçek anlamda öğrenmeyi hedeflemediği için, öğretmenler de konuya vakıf olamıyorlar. Onlar da aynı tezgahtan geçmiş, ezberleyerek gelmişler, içselleştirememişler. Pek çoğu istese bile öğretebilecek durumda değil…
Üniversite sınavında aldığım gösterişli puana rağmen, bugün fizik veya kimya ile ilgili hemen hemen hiç bir şey hatırlamıyorum. Fizik, kimya sorularını konuları bildiğim için değil, bir genel yetenek sorusunu cevaplarken kullandığım yöntemle cevapladım; ‘yani bu böyle oluyorsa, şu da şöyledir’ yöntemiyle (bunun böyle olduğunu 60 yaşından sonra fark ettim). Bu da ezberin başka bir versiyonu…
*****
Lisede bütün çocuklara; türev, integral, limit, polinom öğretmeye gerek olduğunu da hiç sanmıyorum… Fizik ve kimya’yı da detaylı olarak işlemenin bir gereği var mıdır, sanmıyorum (bu durum tabii ki tüm diğer dersler için de geçerli)…
Çocuklar ilkokuldan itibaren eğilim ve yetenekleri doğrultusunda, merak duyguları kışkırtılarak (köreltilerek değil) eğitilmeli. İlgi duymadıkları alanlarda belki sadece çok çok temel bilgiler verilebilir, o kadar…
Bunun sonucunda çoğu; ressam, şair, gitarist olur da; doktor, mühendis, bilim adamı, avukat, muhasebeci olacak çok insan çıkmazsa eğer, bunun bir işaret olduğunu düşünürüm: Demek ki insanoğlunun bu kadar doktora, mühendise, avukata ihtiyacı yokmuş, asıl ihtiyaç şaire, gitariste imiş, şeklinde düşünürüm. Ama muhtemelen, merak duyguları örselenmeyen çocukların pek çoğu bilim adamı olacaktır…
*****
Eğitim sisteminin Finlandiya gibi ülkelerde ciddi şekilde sorgulandığını okuyorum. Bu sorgulamaların bir an önce ülkemizde de başlamasını diliyorum (mesela eski bakanlarımızdan Tınaz Titiz‘in yıllardır ‘ezberci eğitim‘in sorgulanması için uğraş verdiğini biliyorum). Hatta bırakın dışarıdan ithal etmeyi; hem binlerce yıllık Anadolu kültürü (özellikle Thales ve sonrası) , hem de Türk-İslam kültürü (İbn Sina, Farabi, Cezeri vb), dünyaya örnek olacak bir eğitim devrimi gerçekleştirebilmek için bize yeterli birikimi sunuyorlar. İş tamamen niyet etmeyi istemek ya da istememekte düğümleniyor…