Aslan ceylanı kovalayacak; ceylan kaçamazsa yemek olacak; kaçarsa aslan açlıktan ölecek!
Kölelik hep varoldu, hep de var olacak. Mesela Ekim Devrimi; sıradan insanların gözünden bakıldı mı muhteşem bir olaydır ama mesela malını kaybeden ve mülteci olmak zorunda kalan, hatta kaçamayıp öldürülen veya toplama kampına atılan zengin veya soylu; bu konuda acaba ne düşünüyordur? Yavaş değişimler; düzenler ve sahipleri için oldukça iyidir ama hızlı değişimler oldukça kötüdür. Mesela orta sınıf, plazada çalışan, iş stresi yüzünden tansiyon, şeker vs hastası olan ve çocuğunun okul taksidini ödediği için veya aile büyüklerinden gelen baskı ve dayatma yüzünden işini bırakamayacak olan bir adam ve Amerikan İç Savaşı öncesindeki plantasyonlardaki zenci köle… Plaza çalışanının zenci köleden çok daha iyi durumda olduğunu söyleyeceksiniz, hem de bu cevabı hiç de düşünmeden vereceksiniz. Ama verdiğiniz bu cevaptan gerçekten de emin misiniz? Eşitlik, hiçbir zaman gerçek olmayacak. Her zaman birileri daha eşit olacak. Her ütopya kurma çabasının sonu distopya kurmakla sonuçlanacak.
İnsanoğlu, sanıldığı kadar zeki değildir. Hele de kalabalık kitleleri yönlendirmek çok kolaydır. Zor olmasının nedeni, yönlendirmeye çalışan çok baş olmasındandır. ‘Her Çinli, bir Amerikalının standardında yaşamak istese buna dünyanın kaynakları yetmez’ diyorlar. Bu koca bir aldatmaca! Mesele teknolojinin ilerlemesi ve özellikle de yeni enerji kaynakları bulunmasıdır. Petrol, bitişe doğru gidiyor ama bana sorarsanız Sıcak Füzyon reaktörleri çoktan keşfedildi ve bunu ilan etmek için sadece petrol ile doğalgazın pik noktasının gelmesi ile yenilenebilir enerjinin de son noktasının iyice görünür olmasını bekliyorlar. Her yere 1984 romanı misali kameralar, izleme cihazları vs konmuş durumda. Ütopyalar asla gerçekleşmeyecek. Stalin, Çar’dan daha zalimdi. Her düzenin illa birgün sonu gelecektir ama yıkanlar sonunda pişman da olabilir.
Körlerin fil tarifi… Biri kuyruğunu tutar, biri bacağını, biri gövdesini, biri hortumunu… Hiçbiri yanlış değil! Ama hepsini birleştirdiğinizde gerçek ortaya çıkıyor! Resmin tamamını göremeyebiliriz. Sonuçta insanız. Çabuk yargıya varırız. Ama düşünmez ve sorgulamayız. Pek çoğumuz hayata başka pencerelerden bakmaya hazır değil. Mesela Fransız Devrimi neden sorgulanamaz? Ya o zamanki devrimcilerin politik pozisyonları? Bana sorarsanız Fransız Devriminin uzun vadeli etkileri yarardan çok zarardır. Ama bunların özgürce tartışılabileceği pek bir platform yok! Hitler’i sevmem ama onun parti içi muhalefeti olan Ernst Röhm ve Otto Strasser bana ilginç gelir. Eskiden klasik kölelik vardı; Moritanya ve Nijer gibi bazı ülkelerde hala var! Amerikan İç Savaşı Klasik Köleliği kaldırdı ama Maaşlı Köleliği değil. Ekim Devrimi de Maaşlı Köleliği kaldırmak için yapıldı ama bu sefer de vatandaşlar devletin kölesi oldu! Üstelik klasik kölelikte bile sıtmanın olduğu bir bölgeye zenci köle gönderilmeyip yerine İrlandalı işçi tutulduğu gibi hikayeleri de denkleme katmazsak olmaz! Fen bilimleri alanında da aynı hoşgörüsüz dünya görüşü geçerli olabiliyor! Mesela ben Işık Hızının geçilemeyeceğine kesinlikle inanmıyorum. Veya Işığın hem dalga hem parçacık olduğuna da inanmıyorum. Ama tartışmak maalesef pek mümkün olmuyor? 40 ile 70 güney paralelleri arasındaki muazzam enerji potansiyelini peki tartışabilir miyiz? Veya mesela Sovyetler döneminin kayıtlarıyla Trofim Lysenko‘nun kolayca kanıtlanabilecek başarılarını?
Dediğim gibi nereden baktığınıza; veya denkleme hangi bileşenleri koyduğunuza bağlı! Siz bir kağıdı okuyunca 6 sayısını görürsünüz, karşınızdaki insan ise 9 okur. Peki o sayı 6 mıdır yoksa 9 mu? Ama hakikat dediğimiz puzzle 10.000 parçalı 3 boyutlu bir puzzledır! Üstelik bu puzzle’ın bazı parçalarını nereye koyduğumuzu da unuttuğumuzu veya bilmediğimizi farzedelim! Çıkın işin içinden çıkabiliyorsanız…