Merhaba sevgili dostlarım..
Malumunuz kitabım çıktı ve hızlı koşturmacalı bir sürece girdim. Tam fuar zamanı olunca Kitap Fuarları başladı ve gelen teklifleri değerlendirme sürecine başladım. Halihazırda hala hemşire olarak çalıştığım için maalesef uzak şehirlere gidemezsem de yakın şehirlere gitmeye çalışıyorum. Bu hafta sonu Kocaeli Kitap Fuarı’nda imzam vardı. İki senedir Tunceli’de olmam nedeniyle imzalara ara vermiştim ve çok özlemiştim. Kocaeli Fuarı benim için her zaman özeldir. Okuyucusu meraklı ve sorgulayan olunca bol sohbetli bir gün oldu. Fuarda stantta otururken etrafı izleme fırsatından her zaman faydalanırım. Yıllarca kitap okuyup yorumlayan biri olarak biliyorum ki, farklı okur türleri var. Fiyatlar arttıkça aradaki uçurumlara fena halde açılmış maalesef. Araştırma ve felsefi kitap okuyanlar hala elit ve nezih tipler, popüler kitap alma peşinde olan çılgın gençlik, her kitabı almak isteyen ama öğrenci ve dar bütçesi olanlar, eğitici kitap seçen anne ve babalar, Watpad yazarlarının kitapları ve imzalarını takip eden sıkı takipçiler, ellerinize notlar ile dolaşan bilinçli okuyucular, dini yazar dışında kitap almayan tasavvufçular ama en büyük ortak noktaları teknolojiye yenik düşmeyen kitap okumayı sevenler. Gözleri ışıl ışıl ve zihinleri parlak o insanlarla ortak bir çağrıda buluşmak muhteşemdi. Ben imzaya gitmeye başladığımdan beri maalesef fazla dolaşamıyorum. Hep bir koşturmacayla geçiyor zamanım ve geri dönüşe geçmem gerekiyor. İnternetten almaya çalışıyorum kitaplarımı ve bana sorarsanız nasıl bir okuyucu olduğumu; popüler kitap seçimi yapamıyorum. Kült eserlerin hepsini kütüphanemde bulundurmayı seviyorum ve polisiye tarz ve aşk romanlarını okumayı seviyorum. Ama yeni nesil vıcık vıcık ve maalesef klişe sahnelerle dolu olan aşk romanlarını değil (ne kadar çok maalesef diyorum değil mi? ama gerçekten maalesef).
Ben hala Barbara Cartland romanlarını okuyorum mesela, hala bulduğumda eksik parçaları topluyorum. Klasikçiyim yani ama felsefi ve psikolojik romanlardan da hoşlanıyorum. Önemli olan bana vay be dedirtmesi, heyecanlandıran ve kendine beni çağıran romanların hayranıyım her zaman...
Seviyorum başkalarının zihinlerde girmeyi, başka mekanlarda gezinmeyi ve başka hikayeleri betimlemeyi.
Sahi siz de kitabı okurken kahramanlar gözünüzde canlanıyor mu? Benim canlanıyor ve ben bunu çok seviyorum. O yüzden diziye çevrilen her kitap beni üzüyor. Arkadaş olduğum kahramanların yüzünün değişmesi garip geliyor sanki ve diziler kitap ile başlayıp okuyucu isteğine göre değiştirilince de yazar adına üzülüyorum.
Uykusuz saatler ve geceler aklıma geliyor ya da defalarca silinen satırlar, sayfalar ağlayarak yazılan sahneler ve finalin yazım aşaması..
Hele ki ölmesi gereken vedalaşması gerekenler varsa yazarın canı nasıl yanıyor bir bilseniz. Hal böyleyken emeğe saygı dışında ülkemizde de yazara kıymet ve saygı olması gerekiyor. Maalesef yine kullanacağım; Yalova’da bu yok. Hatta hiçbir şehirde yok. Fuarlarda sadece otopark ayırmak yazarı onure etmek değildir. Ben alkışlamak ya da özel araçlarla alışmaktan bahsetmiyorum. Yazarları karşılamak ve yol göstermek ya da düzenlemeden sorumlu inananların gelip yazar ile tanışmasından bahsediyorum. Kültürden, bahsediyorum. Kültürün vermiş olduğu zerafetin hasretinden bahsediyorum. Okuyucularla buluşmanın heyecanı ve mutluluğu ile evine dönerken yüzümde gülümseme ve yeni imza planları ile ayrıldım. Yalova’da imza isteyen dostlarım var düşünüyorum ama yer bulamıyorum. Bu işler yazara yük ve maddiyat olduğu için düşünmekteyim. Çünkü, Yalova kültür ve sanat desteği konusunda hala zayıf ve yıllardır böyle.
Yer bulursam! Çok istiyorum. Fuar yapamıyoruz, imza düzenleyemiyoruz o yüzden kitap akan dost ve çevrem ile hastanede ya da kafelerde minik imzalar ayarlıyorum şimdilik ama belki bir gün umuyorum ki geniş bir katılımla yapabiliriz.
Neyse sevgili dostlarım, imza şart değil; siz kitap okuyun, hatta benim kitabımda şart; değil okuyun okuyun ve lütfen okuyun.
Bu arada havalar bu kadar kararsızken kendini dikkat edin. Sıkı giyinin ve sıkı temastan kaçının. Bir garip hastalık dedikleri salgın herkesi mahvetti. Yirmi gün boyunca kemik ağrısı, nefes darlığı ve öksürük çektiğim için ve hemşire olarak uyarıyorum. İlaç faydasız dinlenin, bol meyve ve çorba ile hatta atalarımızdan kalan tarifleri deneyin nane, limon kabuğu kaynatın, ıhlamur ve kuşburnu için kitap okuyarak kendinizi dostlarından ve sevdiklerinizden uzak tutun. Çok hızlı yayılıyor ve herkeste farklı bir tablo ile ilerliyor.
Sizler kıymetlisiniz dikkat edin kendinize.
Selametle ve sağlıcakla
Haftaya görüşmek üzere...
