BIST 100
10.918,51 -1,07%
DOLAR
42,5307 0,15%
EURO
49,6122 0,17%
GRAM ALTIN
5.782,52 0,51%
FAİZ
37,98 0,00%
GÜMÜŞ GRAM
79,87 2,32%
BITCOIN
92.059,00 -0,13%
GBP/TRY
56,7746 0,05%
EUR/USD
1,1656 0,10%
BRENT
63,22 -0,06%
ÇEYREK ALTIN
9.454,41 0,51%

Marmara’nın Sessiz Çığlığı

ahmet-tuna-haberci-kose-yazisi

 

Deniz, sadece mavi görmek istediğimiz manzara değil; balığın, yosunun, çocukların çıplak ayaklarının tuzlu damlası, nefes aldığımız oksijenin yarısı…  Uğur Bayar, “Marmara’nın kalbi durursa, geleceğimizi kaybederiz” diye yazmış. Haklı. Çünkü Marmara yalnızca bir deniz değil; 25 milyon insanın nefes borusu, umudu, aynası, ortak belleği. O kalp çırpınmaya başladıysa, biz hâlâ balkonlarımızdan “ne güzel manzara” diye bakıyorsak, kusura bakmayın ama ya çok rahatız ya da çok umursamaz. Marmara “kalbi durmadan” yardım istiyor....

Uğur Bayar yazısında şunları vurgulamış: ''Son 50 yılda Marmara Denizi’nin sıcaklığı 2–2.5 derece yükseldi. Bu küçük görünen artış, aslında büyük bir alarm. Çünkü sıcaklık arttıkça oksijen azalıyor. Bilim insanları buna hipoksi diyor. Ama bizim için bu, denizin nefesinin kesilmesi, yani kalbinin durması demek. Marmara'da oksijen azalıyor. Çeşit çeşit canlı göç ediyor. Bir zamanların balık bolluğu, yerini sessizliğe bırakıyor. Bugün balıkçılar sonar cihazı olmadan balık bulamıyor. Mercanlar, deniz çayırları, dev midye pinalar birer birer kayboluyor. Mercanlar binlerce tür için yuva, deniz çayırları karbonun hapsolduğu akciğerler, pinalar suyu temizleyen güçlü filtrelerdir. Onlar yok olduğunda sadece doğa değil; balıkçılık, turizm ve yaşam da yok oluyor...''

Marmara’nın en büyük sorunlarını artık ezberledik: Atıklar, kimyasallar, sanayi baskısı, belediyelerin yarım yamalak çalışan arıtma tesisleri, evsel deterjan ve plastik atıkları… Ama ezberlemek yetmiyor...

*****

Birinci büyük sorun: Sanayi

Altınova’da 40’tan fazla tersane faaliyet gösteriyor. Sadece gemi boyama işlemlerinde yılda binlerce ton solvent ve ağır metal atığı ortaya çıkıyor. Greenpeace’in raporlarına göre, bu bölgedeki sanayi yükü Marmara’nın doğal kaldırma kapasitesinin çok üzerinde. 2022 yazında Yalova Tersaneler Bölgesi’nde bir yüzer vinçten denize petrol sızdığı tespit edildi. Sahil Güvenlik ve çevre denetim ekipleri olayı görüntüledi; deniz yüzeyinde renk değişikliği, yağ tabakası gördüler. Sonrasında, vinç işleten firmaya 1 milyon 333 bin TL ceza kesildi. Bu tespit edilip cezalandırılan bir vaka, tespiti yapılmayan, dolayısıyla da cezalandırılmayan pek çok benzeri olay olduğunu sanıyorum...

İkinci büyük sorun: Arıtma tesisleri
Yalova merkez dahil, Marmara’ya kıyısı olan birçok belediye atık sularını biyolojik değil, sadece mekanik arıtmadan geçiriyor. Yani kaba pislikler ayrılıyor ama deterjan, fosfat, azot ve amonyak, olduğu gibi, denize gidiyor. Çevre Mühendisleri Odası verilerine göre Marmara’ya bırakılan atıkların %53’ü “ön arıtma” ile sınırlı. Bu, dişinizi fırçalayıp ağzınızı çalkalamamak gibi bir şey...

Üçüncü büyük sorun: Ergene Nehri

Tekirdağ’dan, Çorlu’dan gelen zehirli su Marmara’ya karışıyor. 2024 yılında yapılan ölçümlerde, Ergene’nin Marmara’ya taşıdığı ağır metal miktarının, sınır değerlerin 10 katına ulaştığı tespit edildi. Balıkçılar boşuna “Bizim ağlar balık değil, çöp tutuyor” demiyor...

 

*****

Prof. Mustafa Sarı, Marmara’daki müsilaj döneminde “Deniz bize son ihtarını verdi” demişti. Doğruydu. Ama ihtarı alan kim oldu? O günden bugüne ciddi bir toplumsal dönüşüm görebildik mi?

Şunu kabul edelim: Marmara’yı öldüren sadece sanayi değil, bu olumsuz gidişte hepimizin teker teker payı var. Evlerimizde kullandığımız deterjanlar, plastikler, “aman bana ne” tavrı.

Ama bir umut hâlâ var. Prof. Cemal Saydam’ın dediği gibi: “Marmara denizi henüz ölmedi ama can çekişiyor, Marmara'nın genelinde tren raydan çıkmış.” Tabii ki sadece Yalova değil, İstanbul, Kocaeli, Bursa, Tekirdağ, Balıkesir, Çanakkale ve daha da önemlisi devlet; hepsi elini taşın altına koymalı.

Marmara’nın geleceği yalnızca devletin ve belediyelerin sorumluluğuna bırakılacak bir mesele değil. Sivil toplumun da burada önemli bir rolü olması gerekiyor. Çünkü ne kadar çok denetim, farkındalık ve baskı mekanizması kurulursa, çözüm o kadar hızlanır. Ne yazık ki Marmara için sivil toplumun sesi çok zayıf çıkıyor. Yalova’da bazen gönüllüler kıyı temizliği yapıyor ama bu çabalar simgesel olmaktan öte bir role sahip değil. Oysa kalıcı değişim için güçlü, sürekli ve bağımsız bir sivil toplum sesine ihtiyaç var; aksi halde denizin çığlığı siyasetin gürültüsü içinde kayboluyor...

Marmara’nın kalbi çırpınıyor. Bize düşen ise doktorculuk oynamak değil, gerçek tedaviye başlamak. Çünkü bu deniz öldüğünde, sadece sahildeki manzaramız değil, geleceğimiz de çökecek...

İnsanoğlunun gerçek ihtiyaçları çok az ama ihtiraslarının sınırı yok. Marmara Denizinin gözümüzün önünde felakete sürükleniyor olması, hırslarımızın nelere yol açtığını görebilmemiz için bize tutulan bir ayna. Biz ise görüntüden gözlerimizi kaçırarak, olanları umursamayarak sorunu aştığımızı zannediyoruz...

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.
Yeni bir yorum göndermek için 60 saniye beklemelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?