Sevgili dostum. Alimin ölümü alemin ölümü gibidir sözü hadis midir değil midir diye tartışmamış atalarımız, hadis demiş. İyi ki demiş. Çünkü atalarımız alimin ölümü gelmeden, alimlerle alim yetiştirerek, alemin ölümünü ertelemişler. Bu alimlerden biride ister kabul edin ister etmeyin, Mahmut hoca efendi hazretleridir. Sizin itikadınız benden daha kuvvetli, ilminiz daha fazla ahlakınız daha güzel olabilir. Acizane bana manevi babalık yapmış, dinimi, İslam’ı, insanlığı, bana göre daha iyi anlamamı sağlamıştır, Mahmud Efendi. Ben sizden daha iyi anlıyorum demiyorum. Halis bir niyetle kimseye düşman olmadan bildiklerimi yazıyor ve yaşamaya çalışıyorum. Benim hayatımda Mahmud Efendi gibilerin çok büyük hakları ve yeri var.
Alim: insan yetiştiren, insanlığın huzuru için mücadele eden, ömrünü yanlış yapmamak, yanlış konuşmamak, yanlış yaşamamak ve yanlış yaşatmamak adına, itikadı sağlam, salih amel işleyen, sıratı müstakim üzere yaşayan, kalabalıklar içinde yalnız kalan, ilim ve irfan sahibi olanlara, alim, diyoruz. Ya da Allah dostu gibi, çok büyük makamlar tevdi ediyoruz. Doğrudur yanlıştır herkesin fikri kendine. Bunu tartışmak istemem, ben meseleye üst kimlikten bakıyorum. Öylede görünebilir, gerçekte olabilir. Kimsenin içini bilemeyiz, beraber bir müddet arkadaşlık yapmanız gerekir. Ben okuma yazma bilmeyen hatta kuran okuyamayan Alimler gördüm. Kuranı kerimin yasak olduğu dönemlerde, bütün ilimleri ağızdan ezberlemiş hafız tefsir hadis bilen alimler gördüm. Hatta ağma sadece hafız değil tefsir alimi hafız tanıdım. Mahmud Efendi bir gün Yavuz selim camiinde tefsir yaparken, bir konu hakkında ayet istedi, büyük hocalar bir anda durakladı, kürsünün altında oturan ağma hafız, ismi aklıma gelmedi, ayeti numarası surenin ismi ve nüzul sebebiyle açıkladı. Efendi hazretleri parmağıyla işaret ederek gözü açığı görüyor musunuz diyerek, hem espri yaptı bizi güldürdü, hem de bizim gibi gözü açıklara ders verdi. Ben ağma karşısında gözlerimden utandım, en büyük dersi o gün ağmadan almıştım. Allah cc. ondan razı olsun.
Sevgili dostum.
İnsanlığın babası, ilk insan Adem babamıza çok şey borçluyuz. Adem babamız ve Havva anamızdan başlayan insanlığın serüveni, ailesine peygamberlikte yapan, babasına, itaat eden Hz Habil ile, nefsine ve şeytana uyan Kabil olmak üzere ikiye ayrılmış. Cennette insana düşman olan şeytan, dünyada da peşini bırakmamıştır. Yaradılış gereği, Şerefli bir mahluk olan insanın, kaderi ve imtihanıdır. Çünkü insana Allah (cc) çok değerli bir hazine olan cüzzi irade vermiştir. İblis bu iradeyi kıskanmış, kıskançlığından kibre bürünmüş. Kibir gözünü kör etmiş, İnsana karşı büyük bir savaş başlatmıştır. İlk iradesine hakim olduğu kişi ise Adem babamızın oğlu Kabil olmuştur, Habil’e musallat olsa da, Habil kuvvetli imanı sayesinde Hz İsmail gibi şeytana galip gelmiştir. Hak(doğru) batıl(yanlış) olmak üzere ikiye ayrılan iki kardeşin savaşı kıyamete kadar sürecektir. Bu savaş Dünya elinden alınan şeytanla, Dünya’ya hayat verecek olan insan arasındadır. Bu savaşta Hak tarafında olmanın reçetesi Kuran nasıl kullanacağımızı tarif eden ise peygamber efendimiz. Kuranı ve peygamberimizi en iyi anlayacak ve Allahtan korkacaklar ise alimler. Günümüzün şartlarında Allah’tan korkan Peygambere birazda olsun benzemeye çalışan bir insanı, sadece gözümle görmedim yıllarca dostluk ve arkadaşlık yaptım. Hayatında ve söylemlerinde İslam’a ters hiç bir hareket görmedim.
Yirmili yaşlarda M.T.T.B. okul başkanlığı yaptığım yıllarda tanıştığım Mahmut hoca efendiyle en az yirmi beş yıl dostluğumuz oldu. Kendilerinden bir çok konuda istifade ettim. Sohbetlerini dinledim tefsir derslerine katıldım. Sivas’a geldiğinde beni görmeden gitmezdi. 1986 yılında Adapazarı’na taşındım. Aynı yıl içinde Yalova’ya taşınmam icabetti. Bazen ben İstanbul’a gidiyor, bazen de o gelip beni alıp sohbetlere gidiyorduk. 1999 depremine kadar böyle devam etti. Sohbetlerinin büyük bir bölümü daima aklımda. Bunlardan bir kaçını Mahmut Efendiyi hayırla anmak adına sizlerle paylaşmak istedim. Ali İmran 103. Ayetin tefsirini bir çok kez yapar üzerinde çok dururdu. Biz cennetten Dünya çukuruna düştük. Çukurdayız bizi bu çukurdan çıkaracak olan ise Allah’ın ipidir. Allah’ın ipi ise Kuran’dır. Kuyuya düşsen sana yukardan ip atılsa ipe parmağının ucuyla mı dokunursun. Yada bir elinle mi tutarsın. Ben ipi her yerime sararım, tekrar düş müyüm diye, Allah cc bu yüzden ip tabiri kullanıyor. Hepimiz Kurana dört elle sarılıp çıkacağız bu Dünya denilen kuyudan inşallah derdi. İsmail ağa camiinde ders yapılan yerde beraber otururken, iki mürit arasında anlaşmazlık olmuş efendi hazretlerine gelmişlerdi. Ben çıkıyım dedim kolumdan tuttu otur dedi oturdum. İkisini de içeri aldı dertlerini dinledi tatlıya bağladı gönderdi. Bana dönerek mürit çocuk gibidir gelir cübbene işer, çocuğa kızamazsın, her zaman buna hazır olman lazım, iyi huylu olmazsan dağılır giderler. En büyük Allah’ın da takdir ettiği peygamberimizin sünneti budur. Bunu başarman lazım dedi. O yıllarda biraz serttim. Bu görüntü ve sohbet beni iyi huylu olmaya sevk etti. Ruhu şad olsun, mekanı cennet olsun. Biliyorum milyonlarca seveni var, binlerce ders alanlar, binlerce yetiştirdiği hocalar var. İçlerinde bir tane Mahmud hoca efendi olacak mı bilmiyorum. İnşallah olur, yoksa alimler ölürse alem de ölür.