
Sevgili okurlarım!
En son sizlere Şeyh Şerafettin Hazretleri hakkında bir yazı sunmuştum. Devamı gelecek demiştim. Fakat dünya meşgaleleri yüzünden iki hafta ara vermek zorunda kaldım. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.
Şeyh Şerafettin Hazretleri Osmanlı devletinin son hükümet kabinesinin kurulmasında önderlik yaparak tercih hakkını Tevfik Paşa’dan yana kullandı. Damat Ferit kendisiyle görüştü. Buna rağmen kararından dönmedi. Bu tavır gerçekten çok önemli bir tercihti. Acaba son kabine Damat Ferit’in olsaydı Tevfik Paşa gibi Lozan’da “Söz hakkı, düşmanla savaşanlarındır.” deyip çekilir miydi? Şimdi konuyu TBMM kürsüsünde Bursa milletvekili Şeyh Servet Efendi’nin 14. içtimada
11.05.1920 tarihinde Salı günü yaptığı konuşmasından takip edelim.
“….
Yalnız Meclisi Âliye kendilerinin çok önemli bir hitabeleri vardır. Onu da bendenize anlattılar. Kısacık onu da arz edeyim. Evet, bir mesele vardı, unutmuştum. Onu da hatırlatayım, o da mühimdir. Kendileri Zat-ı Şahane ile bu yolda görüştükten sonra Yalova’ya dönmek üzere teşebbüste bulunmuşlar. O kadar zahmetlere katlanmışlar ki, o kadar muhtelif ve müteaddit şekillere teşebbüs etmişler ki, İstanbul'dan çıkabilmek için otuz üç gün bununla uğraşmışlar, nihayet çaresini bulmuşlar. Vesikalarını almışlar. Vapura binmek üzere iken Zat-ı Şahane baş musahibi vasıtasıyla kendisine bir kâğıt göndermiş ve demişler ki; kabinenin değişmesi icap ediyor. Şunlar da hatırıma geliyor diye birkaç şahsiyet göstermişler, içlerinde Ferit Paşa da varmış, bunu istihâre etsinler, düşünsünler, bize kendi mütalâalarını bildirsinler; buna göre biz de mümkün olan şeyi yapalım. Elimizden geldiği kadar iyilik cihetine çalışalım. Şeyh Efendi Hazretleri bir gün mü, iki gün mü istihâreden sonra kendilerine bir not yazmışlar, baş musahibe vererek göndermişler, tekrar görüştükten sonra baş musahip, kendi eline yetiştirdim diye yemin etmiş. Orada buyurmuşlar ki; eğer istihâreden hâsıl olan neticeye itikat ediliyorsa, bütün şeraitiyle bendenizin çıkardığım netice, Tevfik Paşa’yı kabine teşkiline memur edebilseniz faydalı olacaktır, öyle gördüm. Mümkün olabilirse yapın. Ferit Paşa’yı kabine teşkiline memur ettiğiniz günden itibaren şahsiyetinize, Hilâfet ve Saltanatınıza hizmet edememiş olacağınızı kati olarak anlayınız. Anadolu'nun sizinle ortak münasebet peyda edemeyecek bir hale düşmeye muztar kalacağını da yazmıştım buyuruyorlar. Bilahare Ferit Paşa kabinesi meydana geldi. Böyle olduğu halde yine orada buluştum. Zat-ı Şahane Ferit Paşaya söylemişler ki, Şeyh Efendi Hazretleri var, onu görseniz, o İslâm için faydalı bir zattır. Bu suretle buyurmuşlar. Aynı zamanda, demin arz ettiğim, gibi Şeyh Efendi Hazretleri avdet etmek üzere Yalova vapuruna bineceği sırada iken kendilerinin misafir olduğu yere bir otomobil gönderilmiş ve kendilerini istemiş, vapura gittiği söylenmiş, vapur şimdi hareket üzeredir, ihtimal ki, gitmiştir demişler, alelacele otomobil Galata'ya gelmiş, Şeyh Efendi’yi çağırmışlar. Vapur hareket etmemiş olduğundan dolayı Şeyh Efendi otomobile binmişler ve doğrudan doğruya şuna hükmetmişler: Ferit Paşa kabine teşkiline memur olursa zararlı olur dediklerim duyuldu, bundan dolayı beni artık götürüyorlar, zararı yok, bu bir hizmet mukabilidir ve bu, bir şereftir demişler. Otomobile binmişler, Ferit Paşa’nın yanına gitmişler. Ferit Paşa yanlarına kimseyi almamış ve hususi görüşmek istemiş ve hususi görüşmüşler, Ferit Paşa, zat-ı şahane bana böyle bir irade tebliğ buyurdular. Bu teveccühü ne tarafa daha münasip görüyorsunuz demiş. Doğrudan doğruya tabiî bu sual karşısında müşkül bir mevkide kalmışlar, hakikati hissetmişler ve demişler ki: Vallahi benim meselem, ben zat-ı şahaneye de öyle söyledim ve her yerde başka suretle söyleyemem, milletin birbirlerinden ayrılması hususiyle ufacık arada bir kan dökmeye sebep olmaktan daha büyük bir cinayet ben bilmem. Tabiî hak, mutlak ki, mevcudiyeti İslâmiye’nin izzetinde, şerefinde, teâlisindedir. Bu tarafı vücuda getirmek için çalışanlar sahib-i hak olması da lâzım gelir. Benim meslekim buna uzun boylu tetkik olmadığı için şahsiyet tayin edemem, böyle olması lâzım gelir. Binaenaleyh bu hakta toplanmaları lâzım gelir. Müslümanların bu hakta ihtilâf etmelerinden daha büyük cinayet bilemem, aralarından ihtilâfın kalkmasına çalışılmasını isterim ve aralarında da zerre kadar kan dökülmemesi için irşadatta bulunulmasını isterim. Arzum bundan ibarettir. Başka bir şey değildir.
…”
Kıymetli okurlarım!
Bu konuşmanın devamı da var. Şeyh Şerafettin Hazretleri’yle Dâhiliye vekili de görüşme talep ediyor. Aralarında mühim meseleler istişare ediliyor.
Dikkat buyurunuz!
Padişah, kabineyi kimin kurmasının daha uygun olacağını Şeyh Şerafettin Hazretleri’ne soruyor. O da iki gece art arda istihâreye yatıyor. Ve diyor ki “Memleketin geleceği için en uygun kişi Tevfik Paşa’dır.”
Neticede son kabineyi Tevfik Paşa kuruyor.
Ve en önemlisi İstanbul Hükümeti ile Ankara Hükümeti arasında kavga gürültü çıkmadan Cumhuriyet dönemine geçiyoruz.
Tevfik Paşa barış masasında, sözü, “Savaş meydanlarında düşmanı yenenlere” bırakarak tüm tartışmaların ve olası kavgaların önüne geçiyor.
Konuya yorum katmayacağım. Fakat Şeyh Şerafettin Hazretleri’ni böyle bir iki yazıyla sizlere anlatmam mümkün değildir. Faaliyetlerini incelediğimde bende büyük bir hayranlık bıraktığını ifade etmek istiyorum.
Şeyh Şerafettin Hazretleri, Kurtuluş Savaşı Yalova mücahitleri listesi içinde en önemli yere sahiptir.
Haftaya sizlere bir başka Kurtuluş Savaşı Yalova Mücahidi Hafız Ahmet’ten söz edeceğim.
Belediye Başkanı Mehmet Gürel’in büyük dedeleri Çınarcıklı Hafız Ahmet’ten.


