Merhaba sevgili dostlarım; böyle hitap edince merak ettim acaba biz dost olduk mu? İnsanlar bir şeyler paylaşınca ortak düşüncelere, fikirlere ve dünya görüşüne sahip olunca dost olması daha kolay olur değil mi? Bence gönül bağı kurmak dostluğun en güçlü halkasıdır.
Yazılarım okundukça okuyanlar arasında bir bağ oluştuğunu düşünmeye başlıyorum. Ortak zevkler konusunda hassasımdır ve böyle hissiyatlarım oluşur. Mesela aynı romanı okuduğum insanların okurken ne düşündüklerini merak ederim. Ya da izlediğim filim-diziler hakkında diğer izleyicilerin ne düşündüğünü önemserim. Okuduğum romanın ya da filim kahramanının son sahne ve son sayfadan sonra ne yaptıklarını merak ediyor oluşum size komik geliyor mu?
Bazen de bir şarkı dinleyip yazanın hangi duygu geçişleri yaşarken o sözleri yazdığını merak ederim. Kuşlar göç ederken, vedalaşmanın hüznünü yaşar mı mesela? Sokak hayvanı denilmesine üzülür mü köpekler? Sıcak evlerin camlarından dışarıyı izleyen kedileri çöpün yanında yiyecek arayan kediler görünce ne düşünür?
Mesela, beni en çok ne hüzünlendirir biliyor musunuz? Yaratılanlardan sadece insanlar ölümü ve öleceğini bildiği halde tüm canlılardan daha hırslı oluşu beni her zaman şaşırtır ve üzer. Dünya malının dünyada kalacağını bile bile hep almaya ve biriktirmeye meyilli oluşumuz saçmalık değil mi? Yani düşünsenize, çıplak gelip çıplak veda ettiğimiz bir yaşam için bunca hırs, entrika ve ayak oyunları gerçekten de saçma değil mi?
Hassas kalpli insanların, nazik ve zarif olan herkesin hor görüldüğü ve kuralına göre oynamadığı içinde kaybetmeye mahkûm olarak görülmesi zalimce değil mi?
Bizi biz yapan değerlerden ne zaman vazgeçtiğimizi hatırlamıyorum bile…
Oysaki, günaydın deyince karşıdaki insanın gününü aydınlatan ve ısıtan insanlar olmaya devam edebilirdik. Gülümsemenin mucizelerini kendimden bilirim. Sahi biz ne zaman başımız önde ya da telefona gömülü başka insanlara çarparak yürümeye başladık.
Başka insanlarla empati yapmayı ve başkaları için üzülmeyi acizlik olarak görmediğimiz, komşumuzun derdiyle dertlendiğimiz onun aç olup olmadığını merak ettiğimiz günleri özlüyorum.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un Fethi sonrasında şehre girerken kumandanları ve tüm Türklere şunu söyler; “İnsanlara dinin ne, namazın var mı, oruç tutuyor musun? gibi Allah’ın soracağı soruları sormayacaksınız! İnsanlara aç mısın, ne ihtiyacın var, bir sorunun var mı? gibi kulun kula soracağı soruları soracaksınız.” Nasıl bir zarafet değil mi?
Sahi son yüz yılda ‘Nasıl bilirdiniz?’ sorusuna ‘İyi bilirdik’ diye yalan söylemek zorunda kalan insanlar değil miyiz?
Kısaca sevgili dostlar; ben ne olursa olsun sevmeyi, sevgimi göstermeyi, derin nefes aldığımda sıhhatime, temiz havayı gördüğümde doğaya ve tüm mucizeleri için bana verdiği ömür için Rabbime dua etmeyi ihmal etmiyorum. Sıhhatim, huzurum ve ruh sağlığım için kalbimde kötü düşünceleri barındırmıyorum.
Siz de sevin ve sevdiğinizi gösterin.
Gülümseyin!
Hatta bu hafta en az birinin gülme sebebi olun ve hatırladıkça bu anıya gülümseyin. Notlar alın, mutlu anılarınızı daha sonraki nesillere bırakmayı deneyin…
Unutmayın ki; iyi insanlar her zaman güzel hatırlanırlar …
Güzel hatırlanacak ve dualar ile yad edilecek insan olun.
Bu satırları yazarken bu hafta Yalova için çok kıymetli bir dostumu kaybetmenin acısı içindeyim.
Yalova’nın güzel kalpli kitapçı abisi, Yalova Kitabevi’nin Kurucusu Mustafa Aydın abimiz vefat etti. Yalova, nezaketli ve kültürlü bir ağabeyini kaybetti. Bugün onun için dua edin lütfen!
Ruhu şad, mekânı cennet olsun inşallah…
Sevgiyle ve saygıyla kalın…